Hayat pahalılığı ile mücadele öncelikli gündemimiz olmalı. Temel gıda maddelerindeki astronomik artışlar, el yakan faturalar ve yüksek kiralar milletin belini büküyor. Terörle mücadelede büyük başarı kazanıp, bu sorunu büyük oranda ülke gündeminden çıkarmayı başaran hükümetin önünde halkın refah düzeyini arttırmak için başlatması gereken zorlu bir savaş var.

Bu sorun o kadar ciddi bir boyuta ulaştı ki, cumhurbaşkanımızın son bir haftadır yaptığı tüm konuşmalarda birinci gündem maddesi bu. Ülkemizin bölgesinde güçlü bir aktör olmaya başlaması ve küresel güçlere meydan okuyan duruşunun bedelini son 10 yıldır ekonomik saldırılarla ödüyoruz. Erdoğan’ı terör tehdidi ve siyasi komplolarla yıkamayanlar “enerji”de dışa bağımlı olmamızı kullanarak bizi ekonomik olarak çökertmeye çalışıyorlar. Muhalefetin “dış güçler masalı” diyerek küçümsemeye çalıştığı bu saldırının ne denli ciddi olduğunu ABD eski Başkanı Trump’ın herkesin gözleri önünde ülkemize karşı dolar kurunu bir şantaj olarak kullandığı itiraf etmesiyle görmüştük.

Türkiye bir yandan büyük yatırımları sürdürürken, diğer yanda Karabağ’ın Ermeni işgalinden kurtarılmasıyla, Libya’da müttefikimiz olan hükümeti askeri ve siyasi açıdan destekleyerek yıkılmasına engel olmakla; Suriye ve Irak’ta teröre karşı kapsamlı harekâtlarla uğraşmak zorunda kaldı. Tüm bunların siyasi ve insani bedelleri olduğu gibi çok büyük ekonomik maliyetleri de var.

Ülkemiz bu cendereden çıkmaya çalışırken, bir de salgın belasına uğradı. Tüm dünya salgın yüzünden ekonomik olarak küçülürken, Türkiye’nin 2020’de yüzde 5,9 büyümeye devam etmesi dahi büyük bir başarı olarak görülmeli. Bu sıkıntıların içinde devletin 985 bin esnafa 43 milyara ulaşan kredi kolaylığı sağlaması, borçlarını ertelemesi ve nakit destekte bulunması da takdir edilmeli.

Vatandaşın en önemli harcama kalemlerinden olan sağlık ve eğitim yükünün büyük ölçüde devlet tarafından üstlenilmesi de satın alma gücümüzü arttıran temel faktörlerden. Bunu da görmezden gelemeyiz.

Fakat tüm bu doğru uygulamalara rağmen, küçük esnaf ve halkın ekseriyetini oluşturan dar gelirlilerin refah düzeyinin arttığını söyleyemeyiz. Ülkemiz her sene ihracat rekorları kırarken, bu durumun istihdamla birlikte satın alma gücümüzü de arttırması, zenginliğin bir ölçüde halkın tüm kesimlerine yansıması gerekiyordu. Lakin bu tam olarak gerçekleşemedi.

Fakirlik edebiyatıyla iktidar olmaya çalışanların en büyük destekçileri hala ülkenin kaymak tabakasını oluşturuyor. Her gün iktidara sövüp, servetlerini arttırıyorlar. Dar gelirliler, vatanı için gözünü kırpmadan fedakârlık yapanlar ise tüm cefayı çekip, Cumhurbaşkanımıza “dik dur eğilme” demeyi sürdürüyor.

Bu gariban millet için savaşmak gerekmez mi? Şimdi en büyük mücadelemiz pahalılığa, fahiş fiyatlara ve enflasyona karşı olmalı.