Osmanlı’da “Fetö” Gibi “Dinciler” var mıydı?

  • GİRİŞ25.07.2017 07:55
  • GÜNCELLEME26.07.2017 07:56

Tarihin her devrinde kendisini her şeyin üstünde gören, devleti ele geçirmeye çalışan ve başta bulunan idareciye karşı gelip kendi bildiğini okumayı “ibadet” sayan ucube cemaatler, “dinî” değil, “dinci” yapılanmalar olmuştur.

Müslümanlık ile yoğrulan bir Millet olmamıza rağmen bazı dönemler öyle dini buhranlar geçiriyoruz ki; Cahiliye Araplarına taş çıkartır nitelikte. Bunlardan ilki hiç şüphesiz İstanbul'un Fethi arifesinde Fatih'in karşılaştığı durumdu. O, özellikle derviş zümrelerini fethe ikna etmeye çalışmış; ama onlar İstanbul alınırsa kıyamet kopar düşüncesi ile destek vermemişti.

Dostlar ne dediğimin farkındayız değil mi? İstanbul’un Fethi mevzusunda dini bir takım safsatalarla Sultan Mehmet Han’a karşı çıkan kaba softa ham yobaz asalaklar mevcuttu.

 Nadir olarak Akşemseddin'in bağlı olduğu Bayramiye Tarikatı fethe destek vermiştir. Fatih de bu yüzden fethe destek vermedikleri için dervişleri pek sevmezdi. Velev ki içlerinden sivrilenler ilim ile uğraşmasın. Bir tek ilmiye kökenli dervişlerle geçinir. Diğerlerini pek yanına yaklaştırmaz, onları muhatap almazdı.

İkinci dini buhran dönemi de 2. Bayezid devrinde yaşanır. Özellikle şehirde veba salgını çok sık olduğu için bu kıyamet alameti olarak görüldü, halka öyle anlatıldı. Hatta, 1490'dan sonra bu korku o kadar çok yaygınlaştı ki, İstanbul'da herkes kıyameti beklemeye başladı. Hayat durdu, üretim sıfıra indi, dükkanlar açılmadı, kimse işe gitmedi. Hatta okullar bile beklenen kıyametten ötürü boş kaldı.

Bu durum hiç şüphesiz şeyhülislamlar eliyle devletin öğrettiği dinin değil, merdiven altı diyebileceğimiz cahil cühela cemaat yapılaşmalarının uydurmalarıydı.

Üçüncü büyük buhran ise hicri 1000 tarihinde görülür. Bu dönemdeki korku, diğer ikisine adeta rahmet okutacak derecededir. Zira, Sultan Üçüncü Murad'ın da Saray ağa ve cücelerinin etkisinde kalarak kıyamet korkusu yaşaması adeta İstanbul'u ve İstanbullu’yu ruh hastası haline getirir.

Hatta bu korku ile 3. Murad bir takım tedbirler alınmasını ister. Hazineyi doldurmak için özellikle mali tedbirler alır. Bu arada Türk, Arap ve Yahudilerden devrin en ünlü astronotlarını İstanbul’a davet ederek Rasathane-i Hümayun inşa edildi..

Hatta Gelibolulu Mustafa Âli dahi, padişah 3. Murad'ın kıyamet korkusunu teskin etmek için "Miratül Avalim" başlıklı bir kitap yazdı. Bütün kötü olaylar Kıyamet kopmasına yorumlandı ve İstanbul adeta yemeden içmeden kesildi.saçma sağan güya dini bir cemaatin etrafa yaydığı saçmalık saraya karda girdi ve devletin iskrar ve istikbali ile oynadı.

Dördüncü buhran ise burada Naima'dan alıntısını yaptığım Kadızadeliler hareketi olsa gerek. Şüphesiz bu oluşum yeterince çalışılmış değil. Şartlar ve sonuçları itibari ile yeniden değerlendirilmelidir.

Öyle ki: Kadızadeliler, bid'at diye İstanbul sokaklarında kazma kürek ile dolaşıp Sultanahmet ve Süleymaniye Camii minarelerini yıkmaya kalkmış. Mevlevilerin önünü kesip imana davet etmişler. Reddedildiklerinde de acımasızca şiddete başvurmuşlardır. Hatta Naima'daki kayda göre, Köprülü Mehmed Paşa mührü hümayunu padişahtan aldığı vakit hoca minberdedir. Kadızadeliler ise minberdeki hocanın üzerine yürüyüp onun hutbesini durdurma derdindedirler. Köprülü, Mührü aldığı zaman ağlar. Gözündeki yaşlar sakalından aşağıya süzülür. Bu sırada Sultan 4. Mehmed " göreyim seni nice hizmet edersin" der.

Yani sevgili dostlar, bizi kandırmaya çalışan ve sadece hurafe taşıyan sahte fetö tipi

yapılanmalardan kesinlikle kaçınmamız lazım zira, neticesi çok vahim olabilir.

Naima Tarihi, c. 4. Haz. Mehmet İpşirli, TTK,Ankara;2007, sa.1707

 

Bu yazıya ilk yorum yapan sen ol

Haber7 Mobil Sayfa Banner'ı Kapat