Batı’nın derin krizi bizi sevindirmeli mi?

Osman ULAGAY
Osman ULAGAY DÜNYA GÖZÜ

Beğendikleri televizyon dizilerini mutlaka izlememi öneren dostlara, dünyada olan biteni izlemenin bana dizi izlemekten daha ilginç ve daha eğlenceli geldiğini söylüyorum hep. Örneğin, bir süreden beri İngiltere’yi meşgul eden Brexit komedisinin yeni bir bölümünü izledim önceki akşam. Westminster’dan yapılan canlı yayında, bir zamanlar dünyayı haraca kesen İngilizlerin anlı şanlı parlamentosunun bugünkü halini izlemek gerçekten ilginçti. Avrupa Birliği’nden ayrılma sürecini yüzüne gözüne bulaştıran Başbakan Theresa May’in koltuğa tutunma çabasının nereye varacağını ve bu sürecin nasıl sonuçlanacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz her halde.
Aynı akşam, öfkelerini seslendirmek için sokağa dökülen sarı yelekli eylemcilerin nefreti karşısında afallayan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un çaresizlik içinde yaptığı ulusa sesleniş konuşmasını da canlı yayında izledim. Daha 18 ay önce ABD’de ve Avrupa’da yükselen milliyetçi - popülist dalgaya karşı çıkarak cumhurbaşkanlığı seçimini kazanan ve liberal demokrasiyi savunan Avrupalıların umudu haline gelen Macron’un şimdi içine düştüğü durum hiç de iç açıcı değil. Macron’un kellesini isteyen eylemcileri yatıştırmak için harcadığı çabanın ve verdiği tavizlerin durumu kurtarmaya yetip yetmeyeceği önümüzdeki günlerde belli olacak.
Yıllardır iktidarı paylaşan merkeze yakın partilerin sürekli oy kaybettiği Almanya’da Başbakan Angela Merkel partisinin başkanlığını kendi isteğiyle devrederek akıllı davrandı ama ABD Başkanı Donald Trump’ın şu ya da bu nedenle azledilmesi gündeme gelirse pek şaşmamak gerekir. ABD Temsilciler Meclisi’nde çoğunluğun Demokratlara geçeceği yeni yılda her şey olabilir diye düşünenler hiç de az değil.

Batı’nın derin krizi

Aslında son dönemde öne çıkan ve Batı dünyasını yaşamsal bir krize sürükleyen gelişmeler, dünyada son 30-40 yılda yaşanan büyük dönüşümün sonucu. Kapitalizmin küreselleşmesi ve dijital devrimi gündeme getiren teknolojideki atılım çok yönlü bir dönüşüme yol açtı dünyada. Bu dönüşümü başlatan Batı dünyası, beklenenin tam tersine sürecin kazananı değil kaybedeni oldu. Soğuk Savaş sonrasında ABD’nin liderliğinde yeni bir dünya düzeninin kurulması beklenirken küresel dönüşümün doğurduğu sonuçlar Batı’nın küresel hegemonyasını sarsmakla kalmadı, Batı toplumlarındaki sosyal kontratı bozdu, kazananlarla kaybedenler arasındaki uçurumu derinleştirdi.

Küreselleşmenin ve dijital devrimin öncülüğünü yapan ve çoğu Batı kökenli olan küresel şirketlerle finans kuruluşları dünyanın yeni hakimleri haline geldi bu süreçte. Küresel işgücü havuzuna yeni katılan çoğu Asyalı 2 milyarın üstünde insanın rekabeti ise ABD başta olmak üzere Batı toplumlarında işçi kesiminin rekabet gücünü kırdı, reel ücretler yerinde saymaya başladı.

Macron’un dramı

Bu gelişmeler Batı toplumlarında, küresel düzene eklemlenmiş, iyi para kazanan elitlerle kendi ülkesinde kendini ikinci sınıf vatandaş gibi hissetmeye başlayan geniş kesim arasındaki karşıtlığı körükledi. 2008 krizi sonrasında özellikle Avrupa’da ekonomik büyümenin yavaşlaması ve Batı’ya yönelik göçlerin artması da bu karşıtlığın milliyetçi ve ayrımcı boyutlar kazanmasına yol açtı.
Şimdi Fransa’da açığa çıkan tepkileri de bu çerçeve içinde değerlendirmek gerekiyor. Tipik bir küresel elit olan Macron, halinden şikayetçi olan geniş kesimin sorunlarını hafifletebilmek, işsizliği azaltabilmek için, önce sermayeyi seferber ederek ekonomiyi canlandırmak gerektiğini düşündü ve bir reform programı uygulamaya başladı. Bunu yaparken içinden gelmediği geniş kesimin ayın sonunu zor getirdiğini ve sabrının sınırlı olduğunu unuttu. Sonunda bir pişmanlık konuşması yaparak eylemcilere ödün vermek zorunda kaldı.

Kriz bizi sevindirmeli mi?

Batı ülkeleri şimdi çok zor bir sorunla karşı karşıya bulunuyor. Sorunun köklü çözümü küresel kapitalizmin işleyiş sürecinin temelden sorgulanmasını gerektiriyor. Liberal demokrasinin geleceği de buna bağlı.

Türkiye ise, hafta başında açıklanan 3.çeyrek verilerinin de gösterdiği gibi, hızla yavaşlayan ekonomisiyle 2019 yılında küçülme yaşamaya aday ülke konumunda bulunuyor. Bu arada ülkeyi bu noktaya getirenlerin, şimdi Fransa’daki son gelişmeleri Macron’a ders vermek için bir fırsat gibi gördükleri gözden kaçmıyor. Batı’nın ve özellikle Avrupa’nın çok boyutlu bir krize sürüklenmesinin, kendi krizini başta Avrupa olmak üzere dış dünyaya mal satarak ve dış dünyadan para bularak atlatmaya çalışan Türkiye için hiç de sevindirici bir gelişme olmayacağını unutmayalım.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar