• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ahmet Tâlib Çelen
Ahmet Tâlib Çelen
TÜM YAZILARI

Oruç, tutar! (2)

10 Mayıs 2021
A


Ahmet Tâlib Çelen İletişim:

Oruç ibâdetini yerine getirmeye milletimiz “oruç tutmak” demiştir. “Tutmak” fiilinin mânâ zenginliğine baktığımızda milletimizin sanki bir kalp gözü ferâsetiyle böyle yaptığını düşünmeden edemeyiz. Kubbealtı Lugati, “tutmak” fiilinin elli dokuz farklı mânâda kullanıldığını tespit etmiş. Bunlarla oruç arasında bir münâsebet kurduğumuzda zengin bir tefekkür dünyâsına giriveriyoruz. Öyle görülüyor ki oruç bizi birçok bakımdan sımsıkı tutmaktadır. Bundan önceki yazımızda başlamıştık, devâm edelim. 

(Bir yeri) Bir maksatla ayırmak veya ayırtmak, kendine tahsis etmek, ettirmek: Oruç, bir ay müddetince mü’mini kendine ayırır, gözünü ve gönlünü dünyâ meşgalesinden alarak sâdece kendine tahsîs eder. Ramazân ayında mü’minin gözü-kulağı, eli-ayağı ve gönlü oruca tahsîs edilir. Mü’min dünyâya oruçla bakar, oruçla görür, oruçla işitir. Kalbinden oruç rûhunun istemediği bir duygu bile geçirmemeye gayret eder. İçiyle dışıyla oruç olur Müslüman. 

Benimseyip desteklemek, benimsediğini, beğendiğini belli etmek: Orucun da tuttuğu, benimsediği; tutmadığı, benimsemediği insan vardır. Oruç, kendisine değer veren, hürmet eden, kendisi hatırına yemeden içmeden kesilen insanları benimser, destekler ve tutar elbette. Onları bağrına basar; âhirete kadar uzanacak bir “tutma”dır bu. “Mü’min öldüğü zaman, namazı baş ucunda, zekâtı sağında, orucu solunda bulur.” (Bkz. Heysemî, III, 51) 

(İçki, yiyecek ve içecekler için) Sarhoş veya hasta etmek, başına vurmak, dokunmak: Oruç, yemeye içmeye aşırı düşkün bâzı kimselerin başına vurur, ilk günler bir miktar sersemletir. Sonra geçer. Orucun en çok sersemlettiği ise şeytan ve nefs ile bunların avucunda debelenen insanlardır. Her oruç ayında kırmızı görmüş boğa gibi sağa sola saldıran, millete Ramazân huzûrunu yaşatmamaya azimli tipler orucun sarhoş ettiği, başına vurduğu, ayarlarını bozduğu kişilerdir. “Hiçbiriniz, oruçlu olduğu gün çirkin söz söylemesin ve kimse ile çekişmesin. Eğer biri kendisine söver veya çatarsa, ‘Ben oruçluyum desin’” (Buhârî, Savm 9)

(Birbirine) Uygun gelmek, denk düşmek: Oruç’la mü’min kadar birbirini tutan, birbirine uygun gelen, denk düşen ne vardır ki… Mü’min oruçla sıhhat ve huzûr bulurken oruç da ancak mü’minin gönlünde özlediği ve aradığı yurdu bulur. Oruçla mü’min bir kilidin anahtarı gibi birbirine denk düşer. Mü’minin kalbinin kilidini oruç anahtarı tatlı bir çevirişle açıverir. Bu açılış aslında cennet kapılarının açılışıdır. “Cennette reyyân denilen bir kapı vardır ki, kıyamet günü oradan ancak oruçlular girecek, onlardan başka kimse giremeyecektir. Oruçlular nerede? diye çağrılır. Onlar da kalkıp girerler ve o kapıdan onlardan başkası asla giremez. Oruçlular girince o kapı kapanır ve bir daha oradan kimse girmez.” (Buhârî, Savm 4; Müslim, Sıyâm 166.)

(Rüzgâr, fırtına bir yeri) Etkisi altına almak: Oruç, Allah’ın rahmetini taşıyan bir rüzgâr gibi ötelerden gelerek beden ve ruhları etkisi altına alıverir. Oruç rüzgârı, tuttuğu yerlerde nice güzel fikirleri döller, büyütür ve besler. Oruç rüzgârının geçtiği yerler yeşerir, serpilir ve gül gülistan olur, ağaçlar ebedîlik meyvelerine durur orada. Oruç rüzgârının tuttuğu bir beldede şâirlerin gönüllerine, âlimlerin dimağlarına can gelir. O beldede toprak da ruh da bereketlenir. 

(Güzel muâmele ederek) Yanında kalmasını sağlamak: Oruç, hem bedene sıhhat hem ruhlara mâneviyât hem de millete huzûr vererek insanları kendine meftûn eder. Orucun tadını alanlar ondan ayrılmak istemez. Bu yüzden Ramazan’ın ilk on beş günü “Hoş geldin!” sevinciyle, son on beş günü ise “Elvedâ ey şehr-i Ramazân” hüznüyle geçer. Oruç, güleryüzüyle mü’minleri yanında tutmayı başarır. Oruca bir kere yapışan onu bir daha bırakmak istemez. 

Üstünde bulunduğu yeri kaplamak, doldurmak, işgal etmek: Oruç, üzerinde bulunduğu zamânı, mekânı ve insanı kaplar, doldurur. Oruç, Ramazan’ı kaplar ve doldurur, mü’minlerin yaşadığı memleketi kaplar ve doldurur, oruç tutan mü’mini kaplar ve doldurur. Orucun tuttuğu zamân, mekân ve insana kötülük nüfûz edemez. Orada nefsin rengi solar, şeytanlar zincire vurulur. 

(Bir yere) Varmak, ulaşmak: Oruç, ulaştığı insanı elinden tutar ve onu Allah’ın rızâsına, muhabbetine ve en sonunda da cennetine vardırır. “Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç anı vardır: Birisi, iftar ettiği zaman, diğeri de orucunun sevabıyla Rabbine kavuştuğu andır.” (Buhârî, Savm 9; Müslim, Sıyâm 163)

(Yer bildiren kelimelerle) Tâkip etmek, izlemek: Oruç, mü’mini görünmez bir dost gibi tâkîp eder ve onu birçok kötülük ve tehlikeden korur. “Oruç kalkandır.”

Gereğini yapmak, gereğini yerine getirmek: Oruç, Allah indinde yapmamız gereken işleri tutturur. Oruç tutan kişi namazını kılar, zekâtını verir, yalan söylemez, gıybet yapmaz, kul hakkına girmez, kibirlenmez. Oruç, Allah’ın emirlerini tutmayı sevdirir. 

(Yol, boğaz vb. ile) Ele geçirip geçişi engellemek: Oruç, günâh, harâm, isyân boğazını tutarak oradan geçişi engeller. Günâha, harâma yürüyen insanlar oruç kalkanına çarparlar ve oruç okları karşısında geri çekilmek zorunda kalırlar. 

Görüldüğü gibi oruç, bir pehlivan gibi güçlü kollarıyla, bir anne gibi müşfik kanatlarıyla bizi “tutmakta” ve bildiğimiz-bilmediğimiz birçok kötülükten bizi korumaktadır. Allah bizi oruç şuûrundan mahrûm bırakmasın. 

Oruç, hep tutsun bizi… 

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Adem Garip

Oruç,hep tutsun bizi... Âmin.

Şahika

Oruç tutsun elimizden, Reyyan cennetine soksun bizleri...
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23