Orta sınıflar ve kriz

Şu orta sınıf lafını, başka sınıflar için kullandığımız türden bir analiz kavramı olarak kullanamayız. Ama işe de yarıyor. Analiz için değilse de, betimleme için yarıyor. Hatta daha fazlasına…

Bugün kriz karşısında birkaç politik-sınıfsal pozisyon ayırt edebiliyoruz. İlki AKP’ye aittir ama sermaye sınıfını temsil gücüne sahip olduğu açık hale gelmiştir. Sabancı Holding ve İş Bankası sözcülerinin açıklamaları başka türlü yorumlanamaz. Bunlar iktidar sözcülerini mumla arattıracak kadar boş konuşuyorlar. Normaldir. Kapitalizm yalan ve aptallıktır.

Amerikan tıraşı yapmayı bırakmak ve dolar yakmak aptallığa denk düşüyor. Erdoğan’ın tehdidinin muhatabı olan döviz spekülasyonu ise sermayenin yalancı karakterini ve davranış biçimini temsil eder. Erdoğan söylediğine inanıyor mu, bilinmez, ama kapitalistler böyle davranırlar. İktisat el kitaplarında bile yazar…

İkincisi bu yalan ve aptallığa iltihak edenlerin pozisyonudur. CHP ve İyi Parti milliyetçilik trenine, aynı gemideyiz safsatasına tamamen sınıfsal güdülerle angaje oluyorlar. Aynı şey MHP için de geçerli. 

Nedir bu sınıfsal güdü? 

Bu partiler eğer sermaye sınıfı içinde kriz politikasında anlamlı ayrışmalar gözlemleselerdi gemi demagojisinden vazgeçmezlerdi, ama milliyetçilik öyle değil böyle yapılır derler, gemi yarıştırmaya kalkışırlardı. Böyle bir veri yoksa, burjuva muhalefeti de reisin etrafında toplanmak durumundadır. 

Yeri gelmişken, Erdoğan’ın “Saldırı bir kişi veya partiye değil ülkeye yöneliktir” biçimindeki mütevazı (!) mesajının şükran ve çağrı olarak okunması gerekir. Sonuç olarak Erdoğan, AKP’li yıllarda görülmüş en ağır ekonomik kriz patlak verirken, içerde hegemonyasını tazelemiştir. Çünkü muhtemelen sermaye sınıfı bu ortamın siyasi hesaplaşma için istismar edilemeyecek kadar ciddi olduğunu düşünmekte ve düzen partileri de bu yaklaşım doğrultusunda hizaya girmektedir.

Üçüncü pozisyon başlıkta ve baştaki orta sınıflara denk düşüyor. Siyasal temsilcisi belirsiz olmakla birlikte ideolojik renk esasen liberaldir ve mensupları toplumda en görünür konumlanışa sahiptirler. Bunlar, şimdilik, Erdoğan, damat, Sabancı, İş Bankası genel müdürü, kriz örtücü AKP medyası gibi unsurları sağlam biçimde alaya almaktadırlar. Bu alaylar can yaktığından olmalı ki, anlaşılan AKP yargısı yeni bir suç türü yaratmak için hazırlıklara başlamış bulunuyor. Twitter marifetiyle ekonomik krizi derinleştirmek suçlamasını tiye almak, Trump’ın süreci aynı mecradan yönettiği bir dünyada biraz sıkacaktır!

Bu pozisyonun açılışı, ABD’nin AKP’li bakanlara yaptırım açıklamasını “gol” olarak tweetleyen Ahmet Şık’a nasip olmuştu. Sonra daha eğlenceli ve zekâ ürünü espriler patladı. İlk iki kategorinin ipe sapa gelmez beyanları daha nicelerine vesile olacaktır. Mesele bunların komik olup olmadığı değil. Bir bölümü cidden komik ve kasvetli havayı dağıtmaya bile yarayabilir. Gülmek insana yakışır sonuçta… Hele espriler savcılık soruşturmasına ve tutuklamalara vesile olmaya başlarsa, bu kanaldan mücadele tınısı bile alınabilecektir. Ama…

Ama ortada eğlenecek bir şey yok ve yaşananlarla dalga geçmek basbayağı gerçeklik duygusunu yitirmek anlamına geliyor. Gerçeklikten uzaklaştıran alaycılık orta sınıf kalabalığının tamamının çaresizliğini katlanılır kılmaya yaradığı ölçüde, aslında alay edilen aptal ve yalancıların işine gelecektir. 

Söz konusu kalabalığın içinde yakın geçmişte her fırsatta ucuz bir tur yakalayıp Avrupa tatiline çıkanlar vardır ve bu yaşam biçimi hızla çökmektedir. Kalabalığın içinde tüketici kredilerine ve kartlarına yüklenip cep telefonunu veya arabasını yenileyip patron dayatmalarına esir düşenler vardır ve tüketim döngüleri sekteye uğradıkça hayli mutsuz olacaklardır. Yine aynı kategorinin içine çocuğun okul taksitine, hastane masrafına yetişemeyeceği açık hale gelenler de vardır ve onların hali içler acısı olmaya başlamıştır bile. Yaklaşan kış aylarında doğalgaza para yetiştirememe ihtimali kafası biraz çalışanın gündemine girmiş olmalıdır. En ağırı işsizlik olacaktır kuşkusuz. 

Bütün bunlar orta sınıflarda yakın zamanda gülecek hal bırakmayacak ve ilk haftaların eğlencesinin yerini hızla ağır depresyon alacaktır. Zira dalga geçmek ne yazık ki kendi başına bir eylem ve direniş yolu değildir!

Depresyonun bir çıkış olmadığı belli. Bugünkü alaycı psikolojinin AKP’nin krizi atlatmasına dua etmeye dönüşmesi olasılığını hiç hafife almayalım. En fazlası yerel seçimlerde “Beni seçerseniz krizi bitiririm” propagandasına dalacak olan adaylarla heyecanlanmak olacaktır.

Daha da kötüsü, bu halin işçi sınıfını kuşatmasıdır. İşçi sınıfının ihtiyacı işten çıkartmaların yasaklanması, borçların iptali, fiyatların sabitlenmesi gibi talepler doğrultusunda mücadeleye ve örgütlenmeye girmektir. Öyleyse orta sınıf veya küçük burjuva aymazlığı işçi sınıfı saflarından kovulmalıdır. 

Dördüncü ve son politik-sınıfsal pozisyon da budur. Bu pozisyon solculuktur ve bugün tek bir siyasi partide, TKP’de karşılık bulabilir.