Bir bilgeye sormuşlar:

“Dünyada en çok kimi seversiniz”

“Terzimi severim” diye cevap vermiş. Soruyu soranlar şaşırmışlar.

“Ama üstad ! Dünyada sevecek o kadar çok kimse varken, terzide kim oluyor? O da nereden çıktı! Neden terzi ?” diye sormuşlar.

Bilge bu soruya:

“Evet, dostlarım, ben terzimi severim. Çünkü ona her gittiğimde, benim ölçümü yeniden alır. Ama ötekiler öyle değildir. Bir kez benim hakkımda karar verirler, ölünceye kadar da, beni hep aynı kalıpla ve aynı gözle görürler.”

Artık terzilerin hatıralarda kaldığı, hazır giyimin her bedene ait hazır kıyafeti uyarladığı günümüz giyim sektöründe, vücudumuza ait kalıba uygun kıyafeti terzilerin hassas ölçülerine gerek kalmaksızın bulurken, yine de değişen vücut ölçüsünü baz alan mezura ölçülerini insanın değişen yapısına uyarlayamayan bizler, belirli kalıplar içerisinde beynimize kopyaladığımız insan karakterlerinin değişebileceğinin muhasebesini yapmayız nedense.

Yani anlayacağınız kalıp dediğimiz olgu, kişinin kararlarının yoğun şekilde tek yanlı ortaya çıkmasında bu kararların objektif olmayan sübjektif kararlarla iğneleniyor insan üzerine. Belirli kişiler üzerinde oluşturduğumuz önyargılarımızı yıkıp kırmamızın imkanı kalmıyor nedense. Önyargılarımızı hoşnutsuzluk, korku, kin ve nefret gibi olumsuz duygularla desteklerken, inanç, duygu ve eğilimlerimizin etkisi göz ardı edemiyoruz.

İş dönüyor dolaşıyor ünlü bilim adamı olma sıfatı dışında “ atomu dahi parçalarsınız ama insanların ön yargılarını asla” diyerek, filozofluğunu da ortaya koyan Albert Einstein’ın sözüne takılıp kalıyor. Tıpkı baştaki hikâyede yer alan terzi örneğinin, aynı kalıp ve aynı yargılarla değerlendirilen ve değişebileceği, gelişebileceği göz önüne alınamayan bilge gibi.

Korku, kin, nefret ve hoşnutsuzluk duygularımızın bekçilik ettiği ve sarmaladığı önyargılarımız, aynı zamanda bir esaret gibi sarmalar benliğimizi. Sağlıklı düşünme, duruma göre değerlendirme, geçen zamanın akışına takılmaksızın kendi cenderesinden çıkarmaz, farklılıkların diğer insanları da etkileyebileceğinin muhasebesini yaptırmaz. Kararlarımızı önceden verdiğimiz için herhangi bir bilgi, herhangi bir kanıt önyargılı bir fikir tarafından ciddiye bile alınmaz. Tıpkı meşhur örnekteki yemeğin tadına dahi bakmadan ona tuz atanlarımızın oluşturduğu yargı gibi.

Kendimizi geliştirip yaşamı ve insanları değerlendirme konusunda önceden oluşturduğumuz ön yargılarımızı kırabilmenin, yeni ölçüler alarak elbise diken terzinin titizliğiyle bakabilmenin, yaşamda var olma boyutumuza farklılık katacağını unutmadan davranabilen insanlar olabilmemizin, hayatla aramızdaki en güçlü bağlarda biri olabileceğini göz ardı etmeyelim.

Elbette beynimizin kıvrımlarında oluşacak düşüncelere doğru elbiseler dikerek...