İlk önce yeryüzünü çarmıha gerdiler, İsa henüz ortalıkta yoktu. Ardından yeryüzünün sakinlerini. Yerleştirildik. Yeryüzünün sömürgeleştirilmesi, yeryüzünün ve bedenlerinin çarmıha gerilme sürecidir. Sonra dekolonyal süreç ilan edildi. Özgürdük artık, ama tuhaf, hala çivili hâldeyiz; ne bedenimizi ne de zihnimizi hareket ettirebiliyoruz. Ve üstelik işkencecinin aletini ve bu alet üzerinde çivilenmiş halimizi kutsallaştırdık, çarmıhın üzerinde yaşamak ibadetin bir parçası. Ve işkencecinin bize reva gördüğü bu hayatı, kutsallaştırdığımız ritüellerle tekrarlıyoruz durmadan. Gündelik yaşamdaki ritüellerimiz çarmıha gerilmeye/germeye dayanıyor. Hayatın uçucu, gelip geçici şeylerini yakalayıp çiviliyoruz. Yeryüzünün çarmıha gerilmiş bedenindeki mekânlarda yaşıyor ve yine aynı formun üzerinde ve içinde düşünmeye çabalıyoruz. Oysa yaptığımız tek şey haç formundaki bir plan üzerine çivilenmiş bedenlerimizi ve zihinlerimizi biraz olsun kımıldatabilmek. Kımıldatabilirsek seviniyoruz. Nasıl da hüzünlü bir sevinçtir bizimkisi.

Kolonyalizm (sömürgecilik), çiftlik ve yerleşke anlamına gelen Latince ‘colonia’ sözcüğünden türetilmiş. Başka topraklara yerleşen Romalılar, bu yeni yerleşim yerlerine koloni diyor ve Roma yurttaşı sayılıyorlardı. Oxford sözlüğü kolonyalizmi şöyle tanımlıyor: “Yeni bir ülkedeki bir yerleşke... yeni bir yöreye yerleşen, anayurtlarına tabi halde ya da onunla bağlantısını koruyarak bir topluluk oluşturan bir grup insan; yerleşimi ilk olarak gerçekleştirenlerin soyu ve ardılları tarafından bu şekilde oluşturulan topluluk anayurtla bağlantıyı koruduğu sürece bu yerleşime “colonia” denir.” Ania Loomba’nın altını çizdiği gibi bu tanım, koloni kurulmadan önce orada yaşayan yerli halklardan, bu halkların bozulup yeniden yapılandırılmasından hiç söz etmiyor. (Kolonyalizm, Postkolonyalizm, Ayrıntı). Koloniciler, tıpkı Odyseus gibi evlerinden hiç ayrılmadılar. Evlerini, evin değerlerini, çarmıhı yanlarında taşıyor ve önce yerleşecekleri yeri çarmıha geriyor ve sonra da yerin yerlilerini çarmıhın üzerine çiviliyorlardı. Sadece bedenler değil, doğanın yerel ritimleriyle durmadan akan zaman da, anayurdun zamanına göre çivilendi. Şimdi o yerin yerlileri, kolonicilerin takvimindeki bayramları kutluyorlar. O yüzden bayramlarımız bile hüzünlüdür bizim.

Roma’da ve kolonilerinde, aynı zamanda yasa ve hukuk yaratıcısı olan kadastrocu sınırları tespit ederken, ‘groma’ denilen haç biçiminde bir araç kullanırdı. Sınırların ya da hudutların belirlenmesinde kadastrocunun özel bir önemi vardı. Kadastrocunun çizdiği sınır kutsaldı. Her kim sınırları siler ya da ihlal ederse, onu öldüren kişi ceza almazdı. Kadastrocu, merkezi noktası bir sırığın tepesine gelecek şekilde yerleştirilmiş ve uçlarında küçük birer ağırlık taşıyan dört ip bağlanmış haç sayesinde, doğru çizgiler çizerek araziyi ölçer ve sınırlarını çıkarırdı. Dik açıyla birleşen temel iki çizgi, kuzey-güney yönünde çizilen ‘kardo’ ve doğu-batı yönünde çizilen ‘decumanus’tu. Yerleşim yerinin iki ana yoluna karşılık gelen bu iki çizgi boyunca ya konutlar inşa ediliyor ya da ordugâh kurulması durumunda asker çadırları kuruluyordu (Agamben, Çıplaklıklar, Alef). Yeryüzü parsel parsel çarmıha gerilirken, çarmıhların üzerinde bedenleri, mekânları ve zamanları çivilenmiş yerin sakinleri, hayata hüzünlü gözlerle bakıyorlar şimdi. Ve çarmıhlarındaki kudretsiz bedenler, kederle ürperiyor.

Yasalarla çarmıha çivileniyoruz. Kımıldadığımızda, etimize saplanmış çiviler canımızı yakıyor. Bazen yerin sakinleri gözlerini ufka, uçsuz bucaksız uzanan boşluğa çevirdiklerinde içlerini hüzünlü bir sevinç kaplıyor; bedenlerini ve düşüncelerini özgürce hareket ettirebilecekleri yaratıcı boşluk. Kadastrocu, “Aklınızın ucundan bile geçirmeyin; bedenlerinizi ve düşüncelerinizi hareket ettirirseniz faşizm gelir” diyor. Kim ister ki faşizmi? Çarmıhtakiler hâllerine şükrediyor, “Hiç değilse şimdilik serçe parmağımızı oynatabiliyoruz.” Hep birlikte serçe parmaklarını oynatabilmenin özgürlüğünü yaşıyorlar. Sonra bir korku kaplıyor içlerini, ya faşizm gelirse? Zaten faşizm gelirse, serçelerden gelir. İçlerinden çarmıh sever biri, serçeleri ihbar edince, serçe parmaklarını da çivilediler.