Yazımın başlığı ve yazımın ikinci bölümünde yer verdiğim satırlar; Turkish Form Danışma Kurulu Üyesi Hikmet Ersoy’a ait.
Sayın Ersoy, aşağıdaki yazısıyla; “Ermeni Soykırımı Mavalı’ına” ve “Türkiye’ye Yugoslavya modelini biçip, Türkiye’yi bölüp parçalamak isteyen Batılılara”, kendilerinin anlayacağı dil ve üslupla yanıt vermiş.
Benzeri yazıları, benzeri görüş ve düşünceleri; benzeri üslup ve yaklaşımlarla; bu köşede, ben de pek çok kez dillendirdim. Aynı tepkileri verip, aynı soruları sordum, aynı endişeleri vurguladım.
Başka yazarlarımız, aydınlarımız da yaptı bunu… Yapmaya da devam ediyorlar.
Ama yazılan her şey, yazıldığı biçimiyle; bu ülkede, bu sınırlar içersinde, bu gazete sütunları arasında kalıyor.
Kendi sınırlarımız, kendi kabuğumuz içinde, körler ve sağırlar, birbirimizi ağırlayıp, duruyoruz bu sütunlarda.
Biz, Türk’e Türk propagandası yaparak avunurken; 3 milyon nüfuslu Ermeni, yalanlarıyla dolanlarıyla, dünyanın dört bir yanına ulaşıp, geçmişleri soykırım kanlarıyla kirlenmiş Batılı ülkeleri, peş peşe ikna(!) ediyor, avuçlarının içine alıyor.
3 Milyon nüfuslu Ermeni, tüm engelleri bir bir aşarken; 70 milyonluk Türkiye’nin, yılın üçte birini yurtdışında geçiren Cumhurbaşkanı, Başbakanı, Dışişleri Bakanı ve de dışişleri yetkilileri ne yapıyor?
!!??...
Ya Cumhurbaşkanı gibi, üzerine vazife olmayan işlere burnunu sokuyor; ya da iflas etmiş bir Türk Dışişleri Politikasıyla, “monşercilik” oynuyorlar.
Yeteneksiz, pısırık, iki sözcüğü bir araya getiremeyen, dil bilmeyen siyasetçilerle, bilgisiz diplomatlarla, karnımızdan konuşuyor, Batı’ya, meramımızı anlattığımızı sanıyoruz.
Çünkü vizyonumuz bu kadar. Yeteneğimiz, becerimiz bu kadar.
Çünkü Ermeni sorunu, çünkü Kürt sorunu, bu siyasilerin önceliği değil.
Onlar, başka işlerin, başka dümenlerin, başka hedeflerin peşinde.
Öncelikler ve hedefler farklı olunca; politikalar, kırmızıçizgiler de ona göre oluyor.
Kıbrıs Türkü’ne sahip çıkmayan anlayış; Hamas Arabı’na sahip çıkıyor; İsrail’le dalaşıyor.
İsrail’e celallenen zihniyet; karşısına Amerika, Fransa, Almanya, İngiltere, Belçika çıkınca mülayimleşiyor… Nedense onlara; “One minute!… one minute!...” diyemiyor.
“Siz hangi soykırımdan söz ediyorsunuz bre şaşkın gafiller! Siz önce kendi geçmişinizle yüzleşin, sonra gelip, bize hesap sormaya kalkın…” diyemiyor.
Onların diyemediğini kim diyor?
Önceliği, Türkiye’nin yüksek çıkarları olan yurtseverler diyor.
Ama (ne yazık ki) onlar da dediğiyle kalıyor. Çünkü kimsecikler duymuyor onları…
* * *
Turkish Form Danışma Kurulu Üyesi Hikmet Ersoy da bu yurtseverler biri..
Diyor ki Sayın Ersoy;
“… Batılı dost ve müttefiklerimizin bizden ısrarla istedikleri şeyleri hepimiz biliyoruz. Ben de onlardan benzer şeyler istiyorum.
Mademki dost ve müttefikiz, demek ki eşitiz, öyle değil mi?
İşte benim listem…
İşte benim, bir Türk olarak, bir insan olarak, onlardan istediklerim.
… …
Fransa’dan: Hiç olmazsa Bask bölgesi ile Brötonların topraklarına bağımsızlık verin.
İspanya’dan: En azından Basklara ve Katalonlara bağımsızlık verin.
İtalya’dan: Garibaldi öncesi bağımsız cumhuriyetler İtalya’sına geri dönün. Yok olmaz diyorsanız, bari bırakın da Sardenya ve Sicilya bağımsız olsun.
Yunanistan’dan: Epir bölgesi, ezelden beri Arnavutluk’un parçası olmak ister, bırakın şunları. Makedonya’ya da yan gözle bakmaktan vazgeçin. Batı Trakya’dan bahsetmeme bile gerek yo… Bırakın Batı Trakya’yı, kendi kaderlerini, kendileri belirlesinler…
Rusya’dan: Dünya kadar özerk cumhuriyet var orada. Çoğu da Türk asıllı. Bırakın ne halleri varsa görsünler.
İngiltere’den: İskoçya’yı, Kuzey İrlanda’yı, Galler’i serbest bıraksanıza... Adamlar, asırlardır bağımsızlık istiyor. Hele o Falkland dediğiniz, taaa bilmem neredeki adadan size ne be kardeşim?
Finlandiya’dan: Sizden bir talebim olabileceğini beklemiyordunuz değil mi? Yok öyle yağma… Şu Laponlar'a bağımsızlık versenize.
Belçika’dan: Valonlar ve Flamanlar olarak resmen ayrısınız. El insaf! Ayrılın be kardeşim, ayrılın artık… ayrılın da bağımsız iki devlet olun, kavga bitsin.
Kanada’dan: Orada iki devlet görmek istiyorum. Birisi muhakkak Fransız Kanadası olmalı. De Gaulle, “Yaşasın Hür Quebec” diye bağırıyordu, yalan mı?
ABD’den: Sizden istenenler saymakla bitmez… Örneğin Amerika Birleşik Devletleri’ni tarihe gömün. Meselâ Teksas, “Teksas Cumhuriyeti” olsun… Kulağa ne güzel geliyor, değil mi?
……
Bizden Ermeni soykırımını kabul edip, özür dilememizi, onlara toprak ve tazminat vermemizi mi istiyorsunuz?
Olur.
Olur ama önce siz önden buyursanız!?
Örneğin, İspanyol ve Portekizli arkadaşlar… Ne yaptınız şu Mayalar Sorununu ya da İnkalar sorununu ya da Aztekler sorununu? Oralarda yaptığınız katliamlar için ne bedel ödediniz?
Ya siz Amerikalı dostlar… Hani diyorum ki, sizlerle de; şu kökünü kuruttuğunuz, ocaklarına incir ağaçları diktiğiniz… şu Kızılderilileri bir konuşsak!!??...
Hele de siz… Fransız kardeşlerimiz… Sizlerle de örneğin şu Cezayir’de yaptığınız soykırımları konuşsak?
Örneğin siz Belçikalı kardeşlerimiz… Hani diyorum ki, sizlerle de şu Kongo’yu… Kongo’da yaptığınız safarileri, safarilerde yaptığınız insan avlarını… bir konuşsak?
Ve… Ve siz Muhterem İngilizler… Aslında sizlerle konuşacak o kadar çok şey var ki… Hangi birini konuşalım!!??... Hangi pisliğinizi açalım!!??...
Hanginize, hangi birinize ne söyleyelim; hangi birinizi, nerenizden tutalım, bilmiyoruz ki!!??...
Elle tutulur, hiçbir yanınız yok ki…
Yani?
Yani dememiz o ki kardeşim; bütün bunları, sizlerle enine boyuna ne zaman konuşabilirsek; o zaman, “bizden istediğiniz şeyleri” de konuşur, tartışırız…”
* * *
Evet… Böyle diyor, Sayın Hikmet Ersoy.
Haksız mı?
!!??...
Ama efendim bilimsel ve geleneksel dış politika böyle olmaz ki?
Nasıl olur?
Monşercilik oynayarak mı?
Karnımızdan konuşarak mı?
Kel alaka devletlere celallenip, diğerlerine mülayimleşerek mi?
“Biz bağımsızlık değil(!), özerklik istiyoruz(!)…” diyen Kürt liderlerinin daha lafları soğumadan; “Kürt sorununu çözmek için bir fırsat doğmuştur” diye ortaya çıkan Sayın Cumhurbaşkanı gibi, safdillik yaparak mı?
Amerika ya da AB öyle istiyor diye, kırmızıçizgilerimizi yok ederek mi?
Kendi kendimize, Türk propagandası yaparak mı?
“Gelin… bizi dilediğiniz gibi bölün, parçalayın” diye çağrılar çıkararak mı?
Ödün üzerine, ödünler vererek mi?
Haaa?
Nasıl bir dış politika istiyorsunuz?