19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Öldüren ceket

Tunca Arslan

Tunca Arslan

Gazete Yazarı

A+ A-

Cemal Süreya, 1986’da gençlik dergisi Gökyüzü’nün ilk sayısında yayımlanan “Ceket Öldü” başlıklı yazısında, şapkadan, kasketten, gömlekten, pantolondan, blucinden söz etmiş ve “Şimdi de ceket ölüyor. Öldü bile” demişti. “Çocukluğumda ceketin müthiş saygınlığını düşünüyorum” diyen şaire göre ceketin öldüğü bir dünyada palto da tehlikedeydi!
Sonradan, “Bir gençlik dergisinin ilk sayısı için öylesi absürd bir yazı vermemeliydim, hata ettim belki de” demişti Süreya ama o yazı o gün bugündür belleğimde tuhaf biçimde yer etti ve kendisini sıkça anımsattı.
2010’da telepatik güçlere sahip bir kamyon lastiğinin maceralarını anlatan “Lastik” (Rubber) filmiyle dikkatleri çeken yönetmen Quentin Dupieux, bu kez cebindeki son parayı kendisine biraz dar gelen püsküllü süet cekete yatıran, elindeki amatör kamerayla tuhaf bir film yapmaya sıvanan sersefil bir adamın öyküsünü getiriyor karşımıza. Absürt sinemanın tüm nimetlerini barındıran, dolayısıyla “her sinemasevere göre olmayan” bir film “Deri Ceket” ve kara mizah tonlamasını hiç kaybetmeyerek “saçma” bir cinayet(ler) serüvenine çok kolayca dönüşüyor. Karısı tarafından evden atılan, kafayı dünyada ceket giyen tek insan olabilmeye takmış ve bundan ötürü de ceket giyenleri hedef seçmiş, takıntılı mı takıntılı Georges, küçük bir kasabaya geliyor, parası olmadığı halde yalan dolanla otelde kalmaya başlıyor ve dünyanın en saçma filmini çekmek için kendi kendine “motor!” diyor. Filminde “rol verdiği” karakterlerin repliğinin “Hayatım boyunca bir daha ceket giymeyeceğime yemin ediyorum” olduğunu da belirteyim.

BEDENE DAR AMA YUMUŞAK
Doğrusu tıpkı Cemal Süreya’nın “Ceket Öldü” yazısı gibi “saçma” bir film “Deri Ceket” ama seyredenin kolay kolay unutmayacağı da bir gerçek. Bu unutulmazlık, filmin estetik gücünden çok, cebinde beş kuruşu olmayan tuhaf bir adamın üst üste tuhaf işler yapmaya başlamasının ardındaki ruh halini seyirciye çok iyi aktarabilmesinden kaynaklanıyor öncelikle. Senaryoya da imza atan Dupieux, elbette ki başrolde Jean Dujardin gibi mükemmel bir oyuncu bulunmasının da etkisiyle, tüm filmi “kontrollü bir çalkantıya” bırakmış ve hatta senaryoyu da bir kenara atmış gibi görünüyor. Olaylara, kasabadaki köhne barda çalışan, işsiz kurgucu genç kızın da dahil olması, yelpazeyi meta fetişizminden kasaba gerçekliğine, sektörel dokundurmalardan cinayet zincirine dek genişletiyor.
Bedene dar ve kısa gelen bir ceket gibi yer yer sıkan ama aynı oranda yumuşaklık da içeren bir film “Deri Ceket”. Seversiniz sevmezsiniz ayrı konu ama seyrederseniz bir türlü unutamayacağınız kesin.

İKİ OYUNCU FETÖCÜ MÜ?
Sinema çevrelerinde aylardır kulaktan kulağa dolaşan söylenti ve iddialara göre, son yıllarda öne çıkmış iki oyuncu olan Nadir Sarıbacak ve Mete Horozoğlu, FETÖ’yle irtibatları nedeniyle içeri alınacakları korkusuyla ülkeyi terk edip yurtdışına yerleşmişler.
Nadir Sarıbacak’ı “Uzak İhtimal”, “Kosmos”, “Gişe Memuru”, “Yük”, “Yozgat Blues”, “Sen Aydınlatırsın Geceyi”, “Kış Uykusu”, “Sarmaşık” gibi filmlerdeki başarılı oyunculuğuyla tanıyoruz. Mete Horozoğlu da pek çok televizyon dizisinin yanında “Nefes: Vatan Sağolsun”daki yüzbaşı rolüyle zihinlere kazınmıştı.
İkisinin de kamera karşısına geçtiği “Muhteşem Yüzyıl: Kösem” dizisinden sonra, üç yıldır hiçbir dizi ve film projesinde yer almayan ve Türkiye’de olmadıkları bilinen bu iki oyuncu, dilerim bu kirli şaibeden kurtulmak için birer açıklama yaparlar. Unutulmasın ki bu işlerde şüyuu vukuundan beterdir.