Küresel bir kriz haline dönüşen COVID-19 pandemisi, dünya gündeminin bir numaralı tartışma konusu olmuştur. Toplumsal etkileri düşünüldüğünde tüm kıtaları ve dolayısıyla ülkeleri etkileyen çok boyutlu bir problem ile karşı karşıyayız. Bir yandan hastalık ile baş etmenin yolları aranıyorken bir yandan da önlemler alınıyor ve okullar kapatılıyor. COVID-19 salgını, bir sağlık krizinden aslında çok daha fazlası. Dokunduğu her ülkeyi sarsan bu küresel salgının, yıkıcı ve derin izler bırakabilecek sosyal, ekonomik ve siyasi krizlere yol açma potansiyeli bulunmakta. Peki bu durum, eğitim öğretimi nasıl etkiliyor ve sonuçları neler olabilir? Sosyal medyada ve televizyon kanallarında ilk olarak dikkatimi çeken, insanları tedirgin eden en önemli konunun sınavlar olduğu gerçeğiydi. Çocukların okuldan uzak olmasını, sadece sınavlara bağlayan bir eğitim sistemi haline geldiğimizi görmek çok zor olmadı. İlkokuldan yükseköğretime kadar her kesimden gelen sorulara baktığımda sınavlarımız ne şekilde olacak, nereden ve nasıl soru gelecek ve de buna benzer kaygılar hem öğrencilerde hem de velilerde son derece endişe yaratmış durumda. Gerçekten eğitim öğretim sadece sınavlar üzerine kurulu bir düzen mi? Okulsuz eğitim öğretim olabilir mi? Şüphesiz okul; bilgi, beceri ve davranışların belirli bir düzen içerisinde öğrencilere kazandırıldığı günümüzün en önemli toplumsal kurumlarından biridir. Buna karşın Coleman ve arkadaşları (1966) tarafından yapılan araştırmalara göre de öğrencilerin akademik başarısının, okulun sahip olduğu niteliklere ve öğrencileri için ne yaptığına değil büyük ölçüde aile özelliklerine bağlı olduğu anlaşılmıştır.

Ivan Illich’in kaleme aldığı okulsuz toplum kitabına baktığımızda aslında eğitime ve öğrenmeye karşı olmadığını görürüz. Illich, eğitim ve öğrenmenin okulda gerçekleşmesine başka bir deyişle eğitimin alınabileceği tek yer olarak okulun gösterilmesine karşıdır. Çünkü insanlar okul dışında da öğrenmeye açıktırlar. Hayatın içinde kendi kendilerine de öğrenebilmektedirler. Yetenek öğreniminin, müfredat sınırlamalarından bağımsız olması gerekiyordur. Aynı şekilde özgür eğitimin de devam mecburiyetinden bağımsız olması oldukça önemlidir. Keşfedici ve yaratıcı davranış için hem yetenek öğrenimi hem de eğitim kurumsal düzenlemelerle bir amaç haline getirilebilir. Fakat bunlar farklı ve genellikle de işin doğasına aykırıdır. Tarihte hiçbir toplum ritüel ya da mit olmaksızın hayatını devam ettirememiştir. Öncelikle bireysel öğrenmenin de toplumsal eşitliğin de okullaşma ritüeliyle artırılamayacağını anlamadıkça eğitimde bir reform söz konusu olamaz. Okullarda, değerli bir eğitimin okula devam neticesinde oluşacağı, eğitimin değerinin verilerle artacağı, sonunda bu değerin de not ve sertifikalarla ölçülebileceği ve dokümanlaştırılabileceği öğretilmektedir. İnsan bir kez okulun bir ihtiyaç olduğunu kabul ettiğinde, diğer kurumlar için de artık kolay bir av haline gelmektedir. Çünkü okul, diğer kurumlara ihtiyaç duyduğu bireyler yetiştirmektedir. Genç insanlar, kendi hayal güçlerinin müfredatın sunduğu eğitimle şekillendirilmesine izin vermekte ve her çeşit kurumsal planlamaya karşı şartlandırılmaktadırlar. Bugünlerde yaşadığımız da bundan farksız sayılmaz ve okula mecburen verilen bu ara herkeste bir panik havası oluşturmuştur. Okula gitmediğimizde bunun telafisi nasıl olacak, biz ne yaparız korkusu temelde sınav kaygısından kaynaklanmaktadır. Öğrenilemeyen birkaç konu sağlıktan daha önemli değildir. Telafisi yapılamayacak eğitim de yoktur. Zor günler yaşadığımız bu dönemde Ivan Illich’in “Okul, öğrencinin her şeye gücü yetme konusundaki eksiklik duygusuyla büyümesini, öğretmene bir bağlılıkta bulunma gerekliliği ile birleştirmektedir.” sözünün gerçeği yansıttığını görüyor gibiyim. Ancak ailelerin, öğretmenlerin ve okulun kıymetini anlamaya başladıklarını söylemeden geçemeyeceğim. Neden mi? Çünkü aileler, evde aynı anda konuşan iki veya üç evladının sesine bile tahammül edememektedirler. “Bu okullar ne zaman açılacak?” şeklindeki söylemlerini duyar gibiyim. Sevgili veliler, öğretmenlik dışardan göründüğü kadar kolay bir meslek değil ve sizler kendi çocuklarınıza tahammül edemezken öğretmenler, her gün yüzlerce çocuğun dersine girmekte ve ilgilenmektedirler.

Sonuç olarak okulsuz toplumda bizim amaçladığımız, insanları etiketleyip bu etiketlere göre değerlendirmekten veya onları belli bir kalıba sokmaktan alıkoymaktadır. Okulun olmadığı bugünlerde aileler ile eğitim yapabilecek, hayatında tek amacı diploma almak ve sınav kazanmak olmayan bireyler yetiştirmek amaçlanmalıdır. Yani öğrencilere sadece belli bir çerçevede planlanmış bilgiler vermemeli, hem teorik olarak hem de pratik olarak öğretme eylemini gerçekleştirmeliyiz. Okul müfredatı yerine öğrencinin kendi müfredatını oluşturmalıyız. Türkiye bağlamında bilinçli, sorgulayan, eleştiren ve kendini gerçekleştiren bireyler görmek istiyorsak okulsuz günlere de her daim hazırlıklı olmalıyız.

Mehmet Nezir ÇEVİK

Eğitimci Yazar

Kaynakça

Gatto, J. T. (2012). Eğitim Bir Kitle İmha Silahı (M. A. Özkan, Çev.). İstanbul: Edam Yayınları.

Illıch, İ. (2009). Okulsuz Toplum. İstanbul: Şule yayınları.

Coleman, J. S., Campbell, E. Q., Hobson, C. J., McPartland, J., Mood, A. M., Weinfeld, F. D., and York, R. L. (1966). Equality of Educational Opportunity. 2 volumes. Washington, D.C.