Eğitim-Sen Çorum Şubesi Yürütme Kurulu Başkanı Mustafa Gül, siyasi iktidarın eğitim alanında, uzun süredir kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda attığı adımlar ve eğitim alanında hayata geçirilen ‘piyasacı’ ve ‘dini eğitim’ merkezli uygulamaların, başta öğrenciler olmak üzere, öğretmenler, eğitim emekçileri ve veliler olmak üzere, toplumun geniş kesimlerini etkilediğini bildirdi.

Eğitim-Sen Şube Başkanı Gül, 2018-2019 eğitim-öğretim yılı birinci yarıyılının tamamlanması nedeniyle bir değerlendirme raporu hazırladı.

Gül, imam hatip okullarında iktidar destekli artışın devam ettiğine dikkati çekti.

Mustafa Gül'ün konuyla ilgili açıklaması şu şekilde:

"2018-2019 eğitim-öğretim yılının ilk yarısı 18 Ocak 2019 tarihinde sona erecek, 920 bin 524'ü resmi eğitim okullarında, 200 bin 701'i de özel okullarda olmak üzere toplam 1 milyon 121 bin 225 öğretmen ve 18 milyona yakın öğrenci yarıyıl tatiline girecektir.

İkili öğretim, niteliksiz eğitim hizmeti, eğitimin özelleştirilmesi, kalabalık sınıflar, karma eğitim karşıtı uygulamalar, taşımalı eğitim, fiziki altyapısı yetersiz okullar, okullarda öğrenciler arasında ve öğretmenlere yönelik şiddetin sürmesi, öğrencilerin MEB eliyle dini cemaat ve vakıfların siyasal istismarına açık hale getirilmesi, mülakata dayalı sözleşmeli öğretmenlikte ısrar, ataması yapılmayan öğretmenler sorunu vb gibi çok sayıda sorun, 2018-2019 eğitim öğretim yılının ilk yarısında öne çıkan başlıklar olmuştur. Bu sorunlara ek olarak, 23 Ekim 2018 tarihinde ‘2023 Eğitim Vizyonu Belgesi’nin açıklanması ile beraber başlayan tartışmalar, önümüzdeki dönem yeni sorunlarımız olacağını da açığa çıkarmıştır. Öğretmenlik meslek kanunu ve okul yöneticiliğinin profesyonelleştirilmesine dönük gündemler 1. yarıyılın okullarda en önemli tartışma başlıklarını oluşturmuştur.

Siyasi iktidarın temsilcileri ve MEB bürokrasisi, yaptıkları açıklamalarda kullandıkları istatistiki veriler ve takip etmesi güç rakamlarla, eğitim alanında “işlerin iyi gittiği” algısını oluşturmaya çalışsa da alandaki gerçeklik farklıdır. Türkiye’de her dört okuldan birinde ikili eğitim yapılmaktadır. MEB verilerine göre ikili eğitim yapılan okul oranı yüzde 25,71’dir. Yine MEB’in tespitlerine göre, spor salonu bulunan okul oranı sadece yüzde 13’tür ve okulların yüzde 87’sinde spor salonu yoktur. Kütüphanesi olmayan okul oranı yüzde 61; çok amaçlı salonu olmayan okulların oranı yüzde 62’dir.

Siyasi iktidarın eğitim alanında, uzun süredir kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda attığı adımlar ve eğitim alanında hayata geçirilen ‘piyasacı’ ve ‘dini eğitim’ merkezli uygulamalar, başta öğrenciler olmak üzere, öğretmenler, eğitim emekçileri ve veliler olmak üzere, toplumun geniş kesimlerini etkilemiştir.

Çocuklar eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanamamakta, çocuk yaşta evlenmenin önüne geçen adımlar atılmamaktadır. Yoksul, emekçi ailelerin çocukları başta olmak üzere, kız çocukları, kırsal kesimde yaşayan çocuklar; eğitim hakkından eşit koşullarda ve parasız olarak yararlanamamaktadır.

Bugün eğitim sistemimiz toplumsal cinsiyet eşitliğinden oldukça uzak ve giderek dinsel içerikler kazanan muhafazakâr egemen ideolojinin denetimi altındadır.Toplumsal yaşamın her alanında görülen cinsiyetçilik ve cinsiyetçi uygulamaların en yoğun görüldüğü alanların başında eğitim gelmektedir. Toplumsal cinsiyet kalıplarını yıkmada önemli bir yere sahip olan eğitim sisteminin demokratikleşmesi ve cinsiyetçilikten arındırılması eğitim emekçilerinin öncelikli mücadele hedefi olmayı sürdürmektedir.

Eğitim programlarında ve ders kitaplarında ülkedeki etnik, dilsel, kültürel ve inanç çeşitlilik neredeyse hiç yansıtılmamaktadır. Eğitim sisteminde ve toplumsal yaşamda benimsenen tekçi anlayış, farklı inanç, kimlik ve mezhepleri yok saymayı ısrarla sürdürmektedir. Türkiye’nin laik, bilimsel eğitim konusunda olumsuz sicili aynen devam etmektedir.

Türkiye’de çocuk işçiliği kalıcı ve toplumsal bir sorun olmayı sürdürmektedir. 2018 yılının Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Yılı ilan edilmesine karşın çocuk işçiliğini denetleme konusunda etkili bir politika yürütülmediği açıkça görülmektedir. Çocukların eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanması için hiçbir somut adım atılmazken, çocuk işçiler sorununun sürmesi, okullarda, cemaat yurtlarında ve kurslarda çocuklara yönelik cinsel istismar ve şiddetin artışını eğitim sisteminde yaşanan sorunlardan ayrı değerlendirmek mümkün değildir. Türkiye’de çeşitli nedenlerle eğitime erişimde, kız çocukları, mülteci çocuklar, anadili Türkçe olmayan çocuklar, engelli çocuklar ve geçici koruma altındaki çocukların dezavantajları günden güne artarak devam etmektedir.

ERKEN ÇOCUKLUK EĞİTİMİ / OKULÖNCESİ EĞİTİM

2018-2019 eğitim ve öğretim yılının ilk yarısında resmi 2 bin 577 anaokulunda; 18 bin 480 öğretmen ve 349 bin 854 öğrenci; 20 bin 186 ana sınıfında; 36 bin 982 öğretmen ve 764 bin 462 öğrenci bulunuyorken, özel anaokulu sayısı 3 bin 596’dır. Özel anaokulu sayısının resmi anaokulu sayısından 1.019 fazla olması, eğitimde ticarileşmenin neden en fazla okul öncesi eğitimde olduğunu açıklamaktadır.

Okul öncesi eğitimin parasız olmaması merdiven altı, denetimsiz ‘sıbyan mektebi’ uygulamalarını doğurmuştur. İlimizde de sayılarının az olmadığı bilinmektedir.

İLKÖĞRETİM (İLKOKUL + ORTAOKUL)

4+4+4 uygulaması ile okul dönüşümlerindeki ideolojik ve siyasal yaklaşım nedeniyle özellikle ortaokul yetersizliği sorunu çözülememiştir. Bir çok imam hatip ortaokulu öğrenci bulamazken ortaokullar öğrenci talebi yoğunluğu nedeniyle ikili öğretim yapmaya devam etmektedir. İlimizdeki Mustafa Kemal Ortaokulu, 23 Nisan Ortaokulu, Bahçelievler Salim Akaydın Ortaokulu bu durumdadır.

GENEL VE MESLEKİ ORTAÖĞRETİM

Resmi ve özel liselerin sayısı, iktidarın özel öğretime yönelik doğrudan teşvik politikalarının da etkisiyle birbirine yaklaşmıştır. Merkezi sınavla öğrenci yerleştirme, sınavla öğrenci alacak okulların tespitinde ve kontenjanlarda yapılan hatalar sonucu yaşanan kaosun sıkıntılara öğretim yılının başında da sürmüştür. Ortaöğretim kurumlarına yerleşme ile ilgili geçen yılki kaosu ortadan kaldıracak somut adımlar henüz atılmamıştır.

Mesleki ve Teknik Anadolu liselerinde yaşanan nitelik kaybının çözümü yönünde adımlar atılmamıştır.

Öğrenciler tarafından en çok tercih edilen okul türü olan Anadolu liselerine ilişkin bu okul türlerini yok sayma politikaları sürdürülmekte, meslek lisesi sayısını arttırma politikalarına devam edilmektedir.

Anadolu liseleri ve meslek liselerinde okuyan öğrenci sayısı birbirine yakın olmasına rağmen, hem meslek lisesi sayısı hem de görevlendirilen öğretmen sayısı öğrencilerin talepleri ile ters orantıda arttırılmaya devam edilmektedir. Öğrencilerin ilgi, gereksinim ve tercihlerini dikkate almayan bir okullaşama politikasının, tüm öğrencilerin istediği okul türünde ve okulda eğitim alma hakkını ihlal edeceği açıktır.

EĞİTİME AYRILAN KAYNAKLAR OECD ORTALAMASININ ÇOK ALTINDADIR

Bir Bakışta Eğitim 2018 Raporu’na göre, Türkiye’de öğrenci başına ilkokuldan yükseköğretime kadar 4 bin 652 ABD doları harcama yapılırken, OECD ülkeleri ortalaması 10 bin 520 ABD dolarıdır. Okul türleri arasında ayrımcılık ödenek ayrılmada da sürmektedir. Özel okullara uygulanan teşviklerden maalesef devlet okulları yoksun bırakılmaktadır.

2018-2019 eğitim ve öğretim yılı itibarıyla Türkiye’de 54 bin 732 resmi, 13 bin 679 özel okul bulunmaktadır. 2003 yılında özel okulların resmi okullara oranı yüzde 2 iken, bugün bu oran yüzde 25’e çıkarak tüm zamanların rekoru kırılmıştır. Gerek okul sayısı gerekse öğrenci sayısı açısından baktığımızda 4+4+4 ile birlikte eğitimde özelleştirmenin tarihte hiç olmadığı kadar hızlı gerçekleştiği görülmektedir.

İMAM HATİP OKULLARINDA İKTİDAR DESTEKLİ ARTIŞ DEVAM ETMİŞTİR

Türkiye’de imam hatip okullarında okuyan toplam öğrenci sayısı, Milli Eğitim Bakanlığı’nın üstün gayretleri ve devletin bütün imkânlarını seferber etmesi sonucunda 2018 itibariyle 1 milyon 350 bin 611’e çıkarıldı. İmam Hatip Okullarında öğrenim gören öğrenci sayısında artış olması bu okulların öğrenciler ve velileri tarafından kendi doğallığında tercih edildiği anlamına gelmemektedir. Söz konusu artış çeşitli yönlendirme yöntemleri, seçeneksiz bırakma ve kamu yönetimi erkini bu doğrultuda kullanmanın sonucudur.

Ortaöğretime geçişte yerel yerleştirmede en çok tercih edilen okul türü olan Anadolu liselerindeki öğrenci sayısı imam hatip liselerini tercih etmek zorunda bırakılan öğrencilerin üç katı olmasına rağmen, imam hatip lisesi sayısı ısrarla arttırılmaktadır.

2018 yılında temel eğitimden ortaöğretime geçiş sürecinde öğrencilerin kendilerine dayatılan meslek lisesi-imam hatip lisesi çıkmazına girmeyi reddetmiştir. Öğrenciler, ülkenin neresinde olursa olsun tercihlerini, iktidarın tüm çabalarına rağmen büyük çoğunlukla akademik eğitim veren okullardan yana kullanmıştır.

EĞİTİM, MEB-DİYANET-DİNİ VAKIF VE DERNEKLERİN YOĞUN KUŞATMASI ALTINDADIR

MEB’in merkezi olarak Diyanet İşleri Başkanlığı, yerellerde ise İl müftülükleri başta olmak üzere, büyük çoğunluğu dini cemaatlerin uzantısı olan kimi vakıf ve derneklerle çeşitli konu başlıkları altında imzaladığı işbirliği protokolleri, okullarımızın dini grupların temel faaliyet alanları haline getirilmesine neden olmuştur. AKP döneminde altın çağını yaşayan dini cemaat ve vakıflar (TÜRGEV, ENSAR Vakfı, İHH, Hizmet Vakfı, Hayrat Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti, Birlik Vakfı, Su Vakfı vb) başta değerli arazilerin bedelsiz tahsisi olmak üzere, kamusal kaynaklar dini vakıf ve cemaatlere aktarılması sonucunda eğitim alanında etkilerini her geçen gün artırmaktadır.

Dini vakıf ve derneklerin devlet okullarında başta ‘değerler eğitimi’ olmak üzere, tamamına yakını dini içerikli çeşitli konularda ders ve seminer verebilmesi, kendi yayınlarını dağıtabilmesi, pedagojik olarak sakıncalı olmasına rağmen çocukları camilere yönlendirmesi vb gibi faaliyetlerin yolu açılmıştır. Geçmişte yapılan yanlış adımlar sürdürülmekte, dini cemaatler eğitim sistemine dahil edilerek ‘paralel’ eğitim uygulamaları hayata geçirilmektedir. Çeşitli cemaatlere bağlı okullar, yurtlar, kreşler ve Kur’an Kurslarının açılması ve faaliyet yürütmesi bizzat iktidar tarafından teşvik edilmektedir.

Eğitim sistemi, eğitim biliminin en temel ilkelerinden, laik-bilimsel eğitim anlayışından hızla uzaklaşırken, okullarda dinselleşmeye ve inanç istismarına dayanan uygulama ve faaliyetler kaygı verici boyuta ulaşmıştır. MEB, eğitimde ‘inanç istismarına’ yol ayan uygulamaları ile Türkiye’nin taraf olduğu Uluslararası Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne aykırı hareket etmeyi sürdürmektedir.

EĞİTİMDE 2023 VİZYON BELGESİ YENİ SORUNLARI BERABERİNDE GETİRMİŞTİR

Eğitimde uzun süredir yaşanan piyasalaştırma ve ticarileştirme uygulamaları ‘Vizyon Belgesi’nde açık bir şekilde ifade edilmiştir. MEB’in özel öğretim kurumlarında bürokrasinin azaltılması, haksız rekabetin ortadan kaldırılması ve özel öğretim kurumları ile işbirliğinin güçleneceği mesajı, özel okullarının her açıdan kamu kaynaklarıyla desteklenmesi politikalarının sürdürüleceği anlamına gelmektedir. Okulların finansman ihtiyacını kendi kaynaklarından (bağışlar, aidatlar vb) sağlaması ve kendi bütçesini oluşturduğu birer ‘şirket’ gibi yönetilmesi istenmektedir.

Vizyon Belgesi’nde yer alan Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun öğretmenlerin iradesi dışında, onların görüş ve önerileri alınmadan masa başında hazırlanmak istenmesine eğitim emekçilerinin tamamına yakını tepki göstermektedir.

‘Öğretmenlik Meslek Kanunu’na yönelik olarak öne sürülen metin, ne öğretmenlerin taleplerini içermekte ne de öğretmenlerin ekonomik, sosyal ve özlük haklarını geliştirmeyi hedeflemektedir. Aksine, söz konusu metin değerlendirildiğinde özlük haklarımızı geriye götüren, iş güvencemizi tartışmaya açan, performans ve rekabet üzerinden emeğimizi değersizleştiren bir yaklaşımla hazırlandığı anlaşılmaktadır.

Öğretmenlik Meslek Kanunu’ndan beklentiler öğretmenlerin yetiştirilmesi, iş güvencesi, mesleğe alınması, ücretler, emeklilik, sağlık, öğretmenlik mesleğinin temel sorunlarını dikkate alan bir içerikte hazırlanması gerekirken, eğitim emekçileriyle, sendikalar ve alandaki meslek örgütleriyle diyalog kurulmadan, bu konudaki talepler dikkate almadan atılacak adımların karşısında olduğumuz bilinmelidir.

KHK İHRAÇLARI, SÜRGÜN, SORUŞTURMA VE HUKUK DIŞI KARARLARA ÇÖZÜM ÜRETİLMEMİŞTİR

Hakkında suça bulaştığı iddia edilen kamu görevlileri ile ilgili tüm hukuki işlemler, kendisinin mahkemelerin yerine koyan OHAL Komisyonunca değil, mevcut hukuk sistemi içinde yer alan mahkemeler aracılığıyla yürütülmelidir.

Türkiye’nin hukuk sistemi içinde mevzuatça belirlenmiş bir yargı mercii olmayan OHAL komisyonu derhal lağvedilmeli, haklarında herhangi bir yargı kararı bulunmayan, hukuken suç olmayan gerekçelerle ihraç edilen tüm kamu görevlileri bütün haklarıyla birlikte derhal görevlerine iade edilmesi sağlanmalıdır.

MÜLAKATA DAYALI SÖZLEŞMELİ ÖĞRETMEN İSTİHDAMINDA ISRAR SÜRMEKTEDİR

öğretmen atamalarında mülakat kriteri olarak KPSS’den alınan puanın 50 puan ve üzeri yaparak eski düzenlemeyi değiştirmiş, öğretmen atamalarında siyasi torpil ve kayırmacılığı ön plana çıkarmıştır. İktidara eleştirel ve muhalif yaklaşanlar, farklı kimlik ve mezheplerden olanlar elenirken, öğretmen atamalarının öğretmenlik meslek ilkelerine göre değil, iktidarın siyasal çizgisine göre belirlenmesinin önü açılmıştır. Sözleşmeli olarak atanan çok sayıda öğretmenin sözleşmesi ‘güvenlik soruşturması’ gerekçe gösterilerek iptal edilmiştir.

ATAMASI YAPILMAYAN ÖĞRETMENLER SORUNUNA ISRARLA ÇÖZÜM ÜRETİLMEMİŞTİR

Ataması yapılmayan öğretmenlerin zorunlu olarak meslekleri dışında işler yapmaya zorlanması ve meslekleri ile ilgisi olmayan alanlarda çalışmak zorunda bırakılması Türkiye’nin ayıbıdır ve bu ayıba en kısa sürede son verilmelidir.

EĞİTİMDE ANGARYA ÇALIŞTIRMA, NÖBET SORUNLARI DEVAM ETMİŞTİR

MEB tarafından çeşitli proje ve uygulamalar çerçevesinde resen yapılan görevlendirmeler, çeşitli kurs, proje ve protokol etkinliklerine bağlı çalışmalara zorunlu katılım, ev ziyaretleri, eğitim koçluğu, birden fazla nöbet tutmaya zorlama, öğrenci servis araçlarının kontrolü ve öğrencilere nezaret edilmesi vb. gibi doğrudan öğretmenlik mesleğinin icrası ile ilgili olmayan çok sayıda angarya iş, 2018/19 eğitim öğretim yılının ilk yarısında öğretmenlerin sınıf içindeki asli görevlerini yapmalarını önemli ölçüde engellemiştir.

EĞİTİMDE YAŞANAN ŞİDDETİN ÖNÜNE GEÇİLEMEMİŞTİR

Toplumsal-ekonomik olumsuzlukların ve gelir adaletsizliğinin giderek derinleştiği ülkemizde okullarda yaşanan şiddet, 2018/19 eğitim öğretim yılının ilk yarısında da eğitim alanının en önemli sorunları arasında yer almıştır. Okullarda ve okul önlerinde yaşanan şiddet olaylarının tırmanışa geçmesi sonucunda yüzlerce şiddet olayı meydana geldi ve bu olaylarda çok sayıda öğrenci ve öğretmen arkadaşımız hayatını kaybetmiştir.

Sorunu çözmek, günü birlik müdahalelerle değil, uzun vadeli eğitim politikalarıyla mümkündür.

YARDIMCI HİZMETLİ VE MEMURLARIN SORUNLARI ÇÖZÜM BEKLEMEKTEDİR

Eğitim, öğretim ve bilim hizmet alanında görev yapan, memur ve yardımcı hizmetler sınıfında çalışan arkadaşlarımız eğitimin görünmez kahramanlarıdır. Onların emeği ve alın teri olmaksızın okullarımızın, eğitim kurumlarının nitelikli kamu hizmeti üretmesi mümkün değildir. Yardımcı hizmetlilere normal görevlerinin dışında görevler verilmesi, bunun karşılığında ücret, yevmiye, yolluk, yiyecek ve giyecek yardımı yapılmaması ve fazla mesai ücreti ödenmemesi gibi sorunları beraberinde getirmektedir.

Eğitim hizmetlerinin yürütülmesinde büyük emekleri olan, ancak diğer emekçilerle eşit haklara sahip olmayan bu arkadaşlarımız, sanki kendilerine yüklenen her türlü angaryayı, tartışmasız yerine getirmek zorunda bırakılmaktadır.

EKONOMİK KRİZ MAAŞLARIMIZI ERİTMİŞ, SATIN ALIM GÜCÜMÜZÜ DÜŞÜRMÜŞTÜR

Türkiye ekonomisinde son yıllarda, özellikle 24 Haziran seçimleri sonrasında yaşanan dalgalanmalar, Türk Lirasının değer kaybetmesi ve enflasyonunun hızla artması sonucunda satın alım gücümüzde belirgin bir azalma yaşanmış, tüm toplum kesimleri gibi, eğitim ve bilim emekçilerini de ekonomik krizden olumsuz etkilenmiştir.

Bir değer sorun ise vergi dilimlerinde vergi matrahına bağlı olarak meydana gelen artıştır. Vergi matrahının yüzde 15’lik ilk dilim için 18 bin TL olarak belirlenmiş olması, eğitim emekçilerinin büyük bölümünün 2019 yılının ilk yarısında % 20’lik vergi dilimine geçmesi sonucu doğuracaktır.

KAMUSAL, BİLİMSEL, DEMOKRATİK, LAİK EĞİTİM MÜCADELEMİZ SÜRECEKTİR

Eğitim sisteminde yıllardır yaşanan ve katlanarak artan sorunlar ile 2018/19 eğitim öğretim yılının ilk yarısında yaşananlar, MEB’in eğitimin yapısal sorunlarına yönelik somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirmek gibi bir amacının olmadığını açıkça göstermektedir. Okullarda yaşanan yoğun dinselleşme ve eğitimi ticarileştirme uygulamaları okullarımızı eğitim yuvası olmaktan uzaklaştırmıştır.

Eğitimde siyasal kadrolaşma uygulamalarının yukarıdan aşağıya doğru organize bir şekilde gerçekleştirilmesi, okullarda yaşanan şiddetin artması, eğitim emekçilerine yönelik çeşitli saldırı ve tehditlerin (ihraç, açığa alma, sürgün vb) sürmesi gibi uygulamalar, okulların fiilen kışla ya da cezaevi haline getirilmesini beraberinde getirmiştir.

Okulların eğitim kurumu olmaktan adım adım uzaklaştığı, öğrencilerin yarış atı gibi sınavdan sınava koştuğu, öğretmenlerin düşük ücretle, esnek, güvencesiz ve angarya çalışmaya zorlandığı, siyasal kadrolaşmanın zirve yaptığı, farklı dil ve kimliklerin dışlandığı, eğitimin zaten sorunlu olan niteliğinin daha da kötüleştiği bir eğitim sisteminin sağlıklı nesiller yetiştirmesi mümkün değildir.

Her geçen gün daha fazla piyasa ilişkileri içine çekilen, okulöncesinden üniversiteye kadar bilimin değil, dini inanç sömürüsünün referans alındığı bir eğitim sisteminde eğitim ve bilim emekçilerinin, öğrenci ve velilerle birlikte kamusal, bilimsel, demokratik, laik eğitim hakkı için mücadelemizi tüm emek ve demokrasi güçleri ile birlikte omuz omuza sürdüreceğimiz bilinmelidir."