Erbakan herkesin hocasıymış! Bir de bu dayatma ile ‘sözüm ona’ uzlaşma kültüründen söz edip, buna katılmayanları çemberin dışına itmeye çalışmazlar mı! Ne münasebet! Necmettin Erbakan, laik Türkiye Cumhuriyeti’ne alerjisi olan, siyasal İslam’ın bugüne ulaşmasındaki taşları döşeyen Ortaçağ’dan kalma bir figürdü.

NE SOSYALİZMİ, SAYENİZDE HENÜZ LAİKLİĞİ SAVUNMA AŞAMASINDAYIZ

‘Motor bilgisi’, evrim teorisine karşı çıkmasını engellemedi! ‘Her şeye karşı’, ‘uzlaşmaz’, ‘nobran solcular’, ‘sosyalistler’ edebiyatınız bittiyse… Bu eleştirileri yönelttiklerinizin esas gündemlerinden çok uzakta kaldıklarını, sayenizde henüz laiklik, grev hakkı gibi çağdaşlık ve hukukun temel ilkelerini korumaya çalıştıklarını anımsatalım.

ONLARA GÖRE DEMOKRASİ: ARAÇ

27 Mart 1994 Yerel Seçimlerini İstanbul’da Recep Tayyip Erdoğan, Ankara’da Melih Gökçek kazanmıştı. Refah Partisi’nin (RP) bu başarısından sadece 2 hafta sonra, Erbakan, gericilerin demokrasi ile bağlarının sadece bir araçtan ibaret olduğunu parti grubundaki konuşmada göstermişti.

13 Nisan 1994’te tarihindeki meşhur ifadelerdi: “Türkiye’nin şu anda bir şeye karar vermesi lazım, Refah Partisi adil düzen getirecek, bu kesin şart, geçiş dönemi yumuşak mı olacak sert mi olacak, tatlı mı olacak kanlı mı olacak, altmış milyon buna karar verecek!”

ERKEN PALAZLANMIŞTI

Bu sözlerin, RP’nin seçimi kazanmasına rağmen partiye, tepki verenlere karşı kullanıldığı aktarılıyordu. Oysa bu tartışmaları daha yumuşak bir biçimde yürütmek de mümkündü. Bu daha çok niyetin, ‘önünü arkasını düşünmeden’ ağızdan kaçırılasıydı. Erken bir palazlanmaydı!

HER YÖNÜYLE 28 ŞUBAT

28 Şubat süreci her dönem daha çok ‘türban’ üzerinden değerlendirildi. O gün koşulsuz demokrasiyi savunanlar, üniversitede ve sokakta omuz omuza mücadele vermişti. Ancak aynı kitle, sokakta başı açık kadınların darp edilmesine de, ‘şeriat isteriz’ gösterilerine de, belediyelerdeki ‘laiklik yıkılacak’ şovlarına da karşı çıktılar.

HEPİNİZ ORADAYDINIZ

Tüm partilerin, birlikte Necmettin Erbakan’ın gülümseyen resmi altında saygı duruşunda olduğu ‘o fotoğraf’ çok uzun süre gündemde kalacak. AKP iktidarının yıkım projeleri içinde yer alacak her gerici uygulamada yeniden ortaya çıkacak ve “Hepiniz oradaydınız” başlığı ile kullanılacak.

ÇOK TATLI OLMUŞ!

Hizalanmayı gösteren fotoğraf, ‘herkesin hocası’nın, 1994’teki ifadelerinin tamamına erdiğini anlatıyor. ‘Tatlı’ olmuş. Şimdilik! Fotoğraf, ‘kitlelere saygı’, ‘her kesimin oyuna talip olmak’ ve ‘aman AKP’ye koz vermeyelim endişesini’ anlatmıyor. Açıkça yazalım, sadece büyük bir çürümeyi gösteriyor.

HAFIZA KAYBI

AKP’yi yenmek için yola çıkan siyasetin de küme düştüğünü yansıtan tarihi bir kare. Türkiye sadece ruhunu değil, hafızasını da yitirmiş durumda. Demans ya da erken bunama da denilebilir. Erbakan’ın ‘başarısı’ sadece dinciliğin kurumsallaşması, her toplantısı, mitingi sonrası “Şeriat isteriz” diye ortaya dökülenlerin normalleşmesi değildi.

TÜYÜ BİTMEMİŞ YETİMİN HAKKI…

28 Şubat süreci sonrası, RP’nin 1998 yılında kapatılmasından sonra aldığı, 1 trilyon TL’lik yardımı devlete iade etmemesi üzerine önemli bir dava açılmıştı. Müfettişlerin yaptığı incelemelerde, devlet parasının sahte belgelerle harcanmış gibi gösterildiği ortaya çıktı.

‘Kayıp Trilyon’ olarak bilinen dava sonrası, RP Genel Başkanı Necmettin Erbakan, 2 yıl 4 ay cezaya mahkûm oldu. Mahkûmiyeti ev hapsine çevrildi. Böylece Türkiye’de ev hapsi uygulanan ilk kişi oldu. Yine RP’nin 68 yöneticisi 1 yıl ile 1 yıl 2 ay arası hapis cezası aldı.

GULU GULU DANSI

‘Hepimizin hocasıymış!’ Şimdi tüm muhalefetin, bu Erbakan sevdası, toplanıp ‘Kör ölür badem gözlü, kel ölür sırma saçlı olur’ deyiminin içini doldurması ve o fotoğraf önünde hizalanması iştahına bakınca… Yine ‘ hoca’nın sıra dışı ifadeleri akla geliyor: “Gulu gulu gulu dansıdır bu… Hadi oradan!”