26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

NSU cinayetleri ve kurumsal ırkçılık

Gönül Kenter

Gönül Kenter

Eski Yazar

A+ A-

Almanya’da 2000 ile 2007 yılları arasında ırkçı nedenlerle sekizi Türk on kişiyi öldürmekle suçlanan Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) terör örgütüne yönelik davada geçen çarşamba günü karar açıklandı. 1950’den sonra Alman tarihinin en büyük ikinci davası olan Nazi cinayetleri davası tam 5 yıl sürdü, 438 celsede tamamlandı.
Delilleri karartılan, şahitleri yok olan dev dava kırpıla kırpıla kuşa döndü, sonunda dağ fare doğurdu. Terör hücresinin kala kala tek üyesi baş fail Beate Zschäpe’ye müebbet, destekçi diğer üç sanık için bir kaç yıllık ceza ve bir tahliye ile dosya kapatıldı. Pek çok husus karanlıkta kaldı. Gizemli bir şekilde ölen diğer iki tetikçi teröristin tam incelenmeyen dosyası, tanıkların birer birer şüpheli biçimde ölümü, karartılmış yok edilmiş deliller, hatta asıl katillerin hâlâ korunuyor olması...Soruşturmaların kısmen gizli eller tarafından manipüle edildiği davanın sonunda “adalet yerini buldu mu” sorusu yanıtsızlığa mahkum edilmiş bulunuyor.
Mahkemede başından itibaren üç konunun soruşturulmasına mahal bırakılmadı:
1- NSU’nun yapısının incelenmesi. Kendini “yoldaşlar ağı” olarak tanımlayan NSU, mahkemenin iddia ettiği gibi sadece üç üyeden ibaret olabilir miydi?
2- Devlet kurumları NSU terör örgütünün ortaya çıkmasında varlığını sürdürmesinde rol aldı mı, devlet NSU’nun işlediği suçların engellenmesine katkı sağladı mı?
3- İç istihbaratın NSU içine sızdırdığı ancak daha sonra deşifre olan 40 muhbirle ilgili durumun araştırılması. Cinayetlerin azmettiricileri örgüte para silah sağlayan iç istihbaratın sızdırdığı elemanlar mıydı?
Irkçı NSU suç örgütünün devletle ilişkilerinin soruşturulmasının dava kapsamına alınmaması, davanın ırkçılık boyutunun bilinçli olarak hasır altı edilerek basit bir ceza davasına indirgendiğini, o nedenle burada ırkçılığın yargılanmayacağını dava başlangıcında Aydınlık gazetesi için kaleme almıştım.
Irkçı NSU terör örgütü ile bağlantılı 24 tanığın dinlendiği duruşmalarda, en az 28 kişinin NSU örgütü ile bağlantısının olduğu bilindiği halde, seri cinayetleri sadece “üç üyeli” bir terör hücresinin organize ettiği tezinin benimsenmesi dahi mahkemenin eğilimi ve inandırıcılığı hakkında yeterince bilgi veriyor. Mağdurların beklentilerinin karşılanamayacağı başından itibaren belli olan mahkeme sürecinden sonra NSU cinayetlerinin arka planının hâlâ aydınlatılabileceğini beklemek neden beyhude?
YAKICI SORULAR
İç İstihbarat, Anayasayı Koruma Teşkilatı, İçişleri Bakanlığı ırkıçı terör örgütü NSU’yu uzun zamandır çok yakından takip ediyordu hatta içine muhbirlerini sızdırmıştı. Kendini hukuk devleti olarak tanımlayan Almanya ırkçı terör örgütü ile yakın temasına rağmen ırkçı cinayetleri engelleyememiş olması ne ile izah edilebilir?
Nasıl oluyordu da binlerce kamu görevlisi, soruşturma makamı çalışanları ortada bir “çürük” olduğunu hiç mi görmüyor, araştırmıyordu?
2011 Aralık ayında tetikçilere karşı kullanılacak deliller, muhbirlerle ilgili kayıtların tamamı birden yok oldu, dinleme kasetleri imha edildi. Polis, iç istihbarat veya yargı makamlarında delillerin karartılması, dosyaların savsaklanması, bariz büyük hatalara rağmen tek bir kamu çalışanının disiplin cezasına çarptırılmaması nasıl açıklanabilir?
Dava sürecinde birden fazla şahitin ifade vermeden kısa bir süre önce şüpheli şekilde ölü bulunmasına ne demeli? İşe bulaşmış devlet kurumları izler mi siliyordu?
DOSYALARA 120 YIL ULAŞIM YASAĞI
Nazi cinayetlerindeki devletin rolü neydi sorusu şüphesiz Halit Yozgat’ın 2006’da acımasızca katledildiği Kassel cinayetinde düğümleniyor. Cinayet bir Internet Cafe’de işleniyor. Hakim Götzl, Halit Yozgat’ın davası görülürken Alman Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın bir elemanın da o anda cinayet yerinde buluğunu imtina ile saklıyor, Andreas Temme’nin adını ağzına almıyor. Temme cinayetin ardından ifade vermekten kaçıyor, ortaya çıktığında “tesadüfen” oradaydım diyor. Oysa Halit vurulduğunda Temme’nin yakın mesafede olduğu biliniyor, kanın üstüne sıçramamış olması düşünülemez deniliyor. Ses kayıtlarında, bir üst düzey görevlinin Temme’ye “Bir şey olacağı önceden biliniyorsa, oraya gitmeyin demedim mi?” dediği ortaya çıkıyor. Temme’nin olup bitenden habersiz olması deliller doğrultusunda imkansız olsa da soruşturmanın genişletilmesine gerek duyulmuyor.
Davadan hemen sonra Hessen Eyaleti istihbarat servisinin Halit Yozgat dosyasına 120 gizlilik getirmesi, devlet “kendi elemanı olan katilleri” koruyor mu sorusunu akla mıh gibi çakıyor. Her ne kadar karara yansımasa da dava süreci devlet kurumları içinde suça azmettirme dışında suçun üstünü örten, suçluyu koruyan gizli bir ırkçı şebeke olduğu gerçeğini kuvvetli bir ihtimal olarak ortaya çıkarmış bulunuyor.
Kurumlarında karşılıklı kontrol mekanizması işleyen bir hukuk devletinde emsali olmayan bu seri ırkçı cinayetler yoksa nasıl işlenebilirdi? Nazi davalarından Uluslararası Af Örgütü’nün de dikkat çektiği çok tehlikeli bir kavramı daha ortaya çıkarıyor: Kurumsal ırkçılık. Alman devleti kuruluşları basını toplumu, geleceği ırkçı nedenlerle söndürüldüğü kanıtlanan on ailenin dinmeyen acılarından ders çıkarabilecek mi, göreceğiz.