Kapitalist üretim tarzının şekillendirdiği toplumsal doku bireyi tüm yönlerden kuşatarak yabancılaşmanın cenderesinde kıvrım kıvrım kıvrandırmakta. Temel yaşamsal ihtiyaçlarını bile gidermekte bu denli zorlanan birey, yaşadığı anı anlamsızlaştırıp kendini düz bir ovanın ortasında çırılçıplak kalmış gibi hisseder.
 
          Sabahları öğlenleri akşamları geceleri devamlı bir gelecek kaygısı güdüsüyle hareket eden birey önemli durumunu bitirmeden daha önemli, çok önemli çok çok daha önemli durumlarla ilgilenmek zorunluluğunu yaşar. Bu zorunlulukla makineleşen birey kendi hayatı dâhil tüm makineleşenlerin hayatını kavramakta zorlanır.
 
           Bu sokakta hızlı yürüyenlerin hayatıdır. Duyarsızlaşma hızlı yürümekle başlar, yanı başındakini görmemek bize bir adım daha kazandırmakla beraber, bir nefes daha. Bir problem üzerine bu frekanstan yaşamak demektir. Bir problem üzerine var olmaya devam edenler çözüm noktasına gelindiğinde kendi anlamlarını yitirirler, tarihin çöplüğünde yok olurlar.   
 
          Zamanın nasıl geçtiğini fark etmeyenlerin, ya da dönüp geriye bakmaya cesaret edemeyenlerin temel çekincesi yaşamını kontrol altına alamamaktan kaynaklı olduğunu düşünmekteyim. Yok oluşun var olan her şeyin tazeliğini giderek sönümletmesi bu dönemin toplumsal bir çığ gibi artarak ilerleyen bir hastalığıdır. Yenilmek nedir bilmeyen bireylerin biz haline gelince özgüvenini yitirmesi, bunlar bugün aynaya dünün eleştirel gözüyle bakamayanlarıdır.
 
         Aşamadığımız hastalıkların bizleri kontrol etmeye devam ettiği gibi, kaçınılmaz o yok oluşa bizleri daha hızlı ve fakat daha genç gönderiyor. Problemin kendinden kaynaklı durumlarının var olan durumlarının başat aktörü gibi görmeyenler kendi hayati kararlarını “süreç” e bırakanlar kaçınılmaz olarak başrolden figürana düşerler.
 
         Bugün gelecek kaygısı içinde yanıp tutuşan yarının küçük burjuvası (üretemediğinden) yarın bu gelmeden gelecek denilen durağa her şeyden bol miktarda yapıp tüketilmeye sömürülmeye hazır (kendince yaşama doymuş) bireyler olarak iş başvuruları ile sıralanmaya hazırdırlar.
 
        Emekçi sınıfın kabullenişi buralardan başlar. Gençliği görüp örememek, küçük burjuvadan beslenmek, problemden doğmak, bugününü görememek, durmadan yarına atıflar yapmak hasta olup işe gitmekle aynıdır. Yaşamı kontrol eden noktaları iyi tespit etmek kurtuluşa giden yola atılmış sağlam bir adımdır.
 
        Talep kar ruhsuz zamanlama hatalarından oluşmuş bir hayat, çağımızın hastalıklarını oluşturuyor. Değişen her şey bizden alıp götürmekle beraber, geleceğe sadece kaygı ile bakmamıza sebep oluyor. Her gün binlerce yaşamı aynı şekilde kodlamış olarak sabahları sokağa bırakılmış insanlar sistemin o amansız nefes aldırmayan çarklarına işçi sınıfının yumruğu ile ancak “bugün” diyerek engel olabilir. Yarın için hayal kurmak basittir. Yarın için bu hayalin ayaklarını örmek nefistir.
 
        Fakat tamamlanamayacağına ömrün biyolojik olarak yetmeyeceği realitesi, kabullenişe itmekle kalır. İlle de görmek için mi beklenir güzel günler beklemek de güzel… Deyip hastalıklarını meşrulaştıranlar da olacaktır elbet, onlar yaşamdan yalıtılmıştır. Düne bakıp bugünü elimizdekilerle yaşamak kanaatkâr bir halden çok hayatın içinden bir roldür.
 
       Bizi kuşatıp yakamızı bırakmayan iki araya bir dereye denk getirilen yaşamlarımıza, en başta biz özen göstermeliyiz ki kuşatılmış günlerimizi haftanın altı çalışma günü hariç bir gününü, bir yıldan arta kalmış bir haftalarını (tatil günlerini) çok özlemle anmayalım.
 
       Bir girip bir daha çıkılamayan borç tünelleri. İnsani duyarlılıkları örf ve adet kuralları çerçevesinde yerleşmiş bir insanlığa yarın için hayal kurmak vazgeçilmezdir. Makineleşmek insanlıktan çıkmak demektir. Evrensel hukukta dürüstlük ne işe yararsa, dikene su vermek ne ise, bugün yürünen yola boyun eğmek de aynı şeydir.
 
        Ah keşke o büyük şair kalkıp gelse ve dese;
 
 “…..Su basında durmuşuz./Su serin,/Çınar ulu,/Ben şiir yazıyorum/Kedi uyukluyor/Güneş sıcak/Çok şükür yaşıyoruz./Suyun şavkı vuruyor bize/Çınara bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze....”