Önüne gelen bir yol haritası çiziyor. Sonra hakim unsurlarca topluma yayıp tartıştırıyor. Ardından da uygulamaya çalışıyor.
            Maalesef dün olduğu gibi bugün de erk sahiplerinin uygulamaya koyma gayreti güdüğü planlar milli olmaktan fersah fersah uzak.

            Son yılarda yaşadıklarımızı ve tartıştıklarımızı bundan on-on beş yıl önce birileri ifade etse toplumun tamamına yakınında ciddi bir tepki ile karşılaşırdı. İlginçtir, on- on beş yıllık bir zaman sürecinde algılar, bakış zaviyeleri, değerlendirmeler yüz seksen derece istikamet değiştirdi.

            Bu durumun sebeplerine göz attığımızda karşımıza çıkan temel yaklaşımın “çözüm” kavramının içine sığdırılan ve “yol haritası” şekline büründürülen anlayış olduğunu görüyoruz.

            Nitekim herkes kendi cephesinden yol haritaları ortaya koyunca yollar birbirine karıştı. Ama bir yol vardı ki ucu bin yılı aşan kardeşliği sonlandırmaya yönelikti.

Terör örgütünün, kılıktan kılığa giren sözde legal ve illegal bütün yapılanmaları ülkeyi kaosa bölgeyi ise bilinmezliğe itecek her eylemi, alan hakimiyetine dönüştürerek uygulamaya başladı.  
 
 Yakılıp yıkılan evler, arabalar, ateşe verilen okullar, örgüte ait semboller eşliğinde düzenlenen silahlı törenler,  ilan edilen özerk bölgeler, alınan vergiler, kurulan mahkemeler… Ve bütün bu olup biteni seyreden siyasal erk.

Birkaç cümle ile anlatılan durum, bölgede yaşamış, bölge insanı ile dağ-taş-şehir-ova dolaşmış ve bölge insanını çok iyi tanıyan biri olarak ifade edeyim ki maalesef daha da vahim.

Peki bu hal karşısında ne yapılmalı?

 Önüne gelen illegal yapıların ve illegal yapıları destekleyenin yol haritaları ortaya koyduğu bir demde acaba ülkücülerin bir yol haritası yok mu?

Elbette var. Olmalı. Ve derhal uygulamaya konulmalıdır.

 İşe detaylı bir incelemeyi ihtiva eden böyle bir yol haritasına temel başlıklar koyarak ve o başlıkların ehillerince irdelenip raporlaştırmasına vesile olarak başlamak gerekir, diye düşünüyorum.

Öncelikle Doğu ve Güney Doğu’da, hatta pek çok büyük şehrimizde tam manası ile bir kalkışma hareketi yaşanırken, bin yıllık kardeşliğimiz bozguna uğratılırken, polis ve asker olanlara müdahale edemez duruma gelmiş hatta giremediği kurtarılmış bölgeler(!) oluşturulmuşken alınacak ilk önlem örgüte anladığı dil ile cevap verilmesidir. Çünkü hiçbir ülke kendi içinde yeni bir ülke yapılanmasına izin veremez.

 
Ülkücü irade devreye girmelidir.


Ülkücü hareketin birinci önceliği Doğu ve Güney Doğuda yaşanan, paralel yapılanmanın bölücü kalkışmasını ortadan kaldıracak projeler ortaya koymak olmalıdır. 

            Bilinenleri tekrar etmek istemiyorum.

            Şüphesiz ki onlar büyük ipuçları barındırmaktadır. Bin yıllık kardeşlik vurgusundan, içinde psikolog, sosyolog, yönetici, eğitimci, ekonomist barındıran bunlarla bölgenin meselelerine çözümler üreten ve özel güvenlik güçleri ile de bölücü unsurla mücadele eden bir yaklaşım geliştirilerek faaliyette bulunmalıdır.

            Ama somut öneri niteliği taşıyan şu hususları da yeniden tartışmak gerektiğini düşünüyorum:
 
1- Her doğulunun Kürt olmadığı, her Kürt’ün PKK’lı olmayacağı bilinci ile, PKK’yı Kürtlerin temsilcisi gibi görmemeli ve bu algının oluşması engellenmeli hatta bölgede söz sahibi olan memleket millet sevdalısı dini hassasiyetleri yüksek kanaat önderleri ile istişareler yapılarak bölge halkının gerçek temsilcilerinin onlar olduğu ortaya konmalıdır.
 
2- PKK’nın Marksist bir terör örgütü olduğu zamana ve zemine göre her tür kavramı kullanacağı- son dönemde dini literatürlere ağırlık vermesi gibi-  nihayetinde en büyük zararı bölge halkına verdiği somut belge ve bilgilerle yoğun bir çalışmayla Doğu ve Güney Doğu’da yaşayan kardeşlerimize anlatılmalıdır.

 
3. Terör örgütü mensuplarının teslim olmaları halinde ve adil yargılamalar sonucunda hükümlerinin ortaya konacağı net bir şekilde ifade edilmelidir.

 
4- Kürtçülük yapanlara baktığımızda bir kısmının Kürtlükle hiç alakasının olmadığı ve bunların pek çoğunun daha önceki siyasal geçmişlerinde de milli-manevi değerlere savaş açan bölücü zihniyetlere sahip oldukları ortaya konulmalıdır.

 
Kürt kökenli kardeşlerimiz kesinlikle terör örgütüyle ilişkilendirilmemeli, bireysel nitelikli haklarıyla ilgili çalışma ve girişimler ülkemizin diğer yörelerinde olduğu gibi hayata geçirilmelidir.
 
5- Doğu ve Güneydoğu’nun sosyo ekonomik ölçekteki kalkınması için hemen harekete geçilmeli, bölge halkının işsizlik ve yoksulluk sorunları kökünden bitirilmelidir.
 
6-  Dış destekli terörü besleyen, kışkırtan, artıran yaklaşımlar, güçler, örgütler, devletler müşahhas bir şekilde her tür yayın ve propaganda unsurları kullanılarak bölge halkına anlatılmalıdır.

 
7- Sinema, tiyatro, internet, dergi, gazete gibi iletişimin bütün birimleri ile geçmişten geleceğe kardeşlik projesinin bütün Türkiye’de birlik şuurunu pekiştirecek şekilde sunulmalıdır.
 
8-  Etnik ırk temelli söylemlerden ziyade tarihi, dini, coğrafi ve sosyolojik birliktelikleri öne çıkaracak programlar tertiplenmeli ve bu programlar milli, İslami, insani hüviyette olup herkese ulaştırılmalıdır.

 
9- Kim ne söylerse söylesin ve hangi tutum içerisinde olursa olsun, hiçbir şekilde bu ülkenin bölünemeyeceği, tarihimizin ve misyonumuzun bunun en canlı şahidi olduğu düzenlenecek yoğun programlarla bölge halkına anlatılmalı ve terör örgütüne asla taviz verilmemelidir.

           
Bu söylenenlerden hareket ile behemehal ülkücü olduğunu söyleyen kurum, teşkilat ve kişiler sorumluların daveti ile harekete geçmeli, ciddi bir takvim ortaya konmalı ve bütün öncelikler bu zaviyeye yönelmelidir.