Ülke üzerinde yaşayan insanların dini ve ırkı dışında, ana dilleri ile kültürlerinin de farklılık göstermesi olağan olmakla birlikte, farklı inanç ve kültür zenginliklerine sahip olup aynı ülkede yaşamak isteyen, ülke üzerinde ortak değer ve yararları paylaşan insanların bağlı olduğu bir millet ve kimlik mutlaka olmalıdır.

Bazı kompleks ve inatlaşmalar uğruna, bir milletin kimliğinin kaybolmasına neden olmamak gerekir; zira bu tür bir kayıp ve kimliksizleşme, toplumu telafisi mümkün olamayacak sorunlarla karşı karşıya bırakabilir.

Milletin ad ve kimliğinin, bireyin ırkı veya nereden geldiği boyutunda tartışılması yanlıştır. Çünkü bu coğrafyada yapılacak "kimlik" tartışması sadece emperyalist güçlerin ekmeğine yağ sürecek, aynı coğrafyayı paylaştığımız bazı ülkelerin durumu dikkatlice incelendiğinde, Milletimizin yaşayacağı "kimlik" tartışmasının muhtemel olumsuz sonuçları daha iyi anlaşılacaktır.

Türkiye Cumhuriyeti, üniter yapıyı benimsemiş, birlik ve bütünlüğü korumayı hedefleyen, cumhuriyetçi ve demokratik yapılanmaya sahip, ırkçılığı reddeden bir hukuk devletidir. Tek millet vardır; o da ırkçılık esasına değil, "Türk Vatandaşlığı" unsuruna ve "eşitlik" ilkesine dayanan "Türk Milleti"dir. Yeni Anayasada, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür." ibaresi bu sebeple yer almalıdır. Aksi yaklaşım, bu coğrafya üzerindeki birlik ve bütünlüğe ağır darbe vuracağı gibi, toplumu oluşturan bireyler yönünden de eşitsizliğe yol açacaktır.

Millet ve vatandaşlık bağının ırk üzerinden ele alınıp "Türklük" kelimesinin de bu çerçevede tartışılması yersizdir. Türklüğün, bu tür bir kaygısı ve beklentisi yoktur. Ayrıca şu husus da unutulmamalıdır ki, Milletin bir adı vardır, o da "Türk Milleti"dir. Türk Milleti'nin bireyi olmak, gurur kaynağı sayılmalı, Ulusu oluşturan bireylerin kimlikleri ve aidiyetleri hakkında ortak bir tanım yapılmalıdır. Bu anlamda "Türk Milleti" kavramının, toplumun vazgeçemeyeceği ortak değerleri arasında yer aldığı tartışmasızdır.

Belirtmeliyiz ki burada, Türk Milleti'ni oluşturan bireylerin kimden ve hangi coğrafyadan geldikleri tartışılmamaktadır. "Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı" gibi hukuki ve coğrafi statü belirten kavramı tercih etmek suretiyle milli kimliğe zarar verilmemeli, bir ortak değeri ifade eden "ulus adı" korumasız bırakılmamalıdır. Milletin kimliği basit bir isimden ibaret değildir. Esas olan, bu adın bizler için ne anlam taşıdığı ve neyi ifade ettiğidir.

"Anayasal vatandaşlık" kavramı altında "Türkiye vatandaşlığı" veya "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı" kavramlarını kullanmak ve bu kavramları Yeni Anayasaya yerleştirmeye çalışmak da isabetli ve faydalı olmayacaktır. "Türkiye" kavramı, coğrafi anlam içerse de Türklerin yaşadığı yer veya Türklerin yurdu demektir.

Ayrıca, "Türk vatandaşı" kavramı ile bir ırk değil, bireyin ait olduğu "millet" ifade edilmektedir. Bu açıdan Milleti ifade etmek için kullanılan "Türk Milleti" kavramını kullanmaktan kaçınmamak ve bu konuda tereddüt yaşamamak gerekir. Coğrafi aidiyet belirten "Türkiyelilik" yerine de, milli kimliğe işaret eden ve Anayasal vatandaşlığın tam da karşılığı olan "Türk vatandaşlığı" kavramının kullanılması daha doğru olacaktır. Bu kavram, ırkı ifade etmek amacıyla kullanılan "Türk" kelimesi ile farklı anlam taşımaktadır.

Dünya üzerinde bulunan her milletin bir adı, kimliği ve aidiyeti vardır. Bu kimlik ve aidiyet, coğrafi adla değil, bir millet adı ve nitelendirmesi ile anlam kazanır. Örneğin; İngiliz Milleti (ülke ismi olarak İngiltere), Alman Milleti (ülke isimi olarak Almanya), İspanyol Milleti (ülke isimi olarak İspanya), Bulgar Milleti (ülke ismi olarak Bulgaristan), Rus Milleti (ülke isimi olarak Rusya), Fransız Milleti (ülke ismi olarak Fransa), Yunan Milleti (ülke ismi olarak Yunanistan) ve İtalyan Milleti (ülke isimi olarak İtalya) isimleri, coğrafyalarında farklı inanç, ırk ve kültürden gelen insanlar yaşasa da, bu milletleri diğerlerinden ayıran ve nitelendiren temel unsur olarak kullanılır. Bu nedenle, "Türk Milleti" ve "Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlığı" kavramları aynı başlık altında değerlendirilemez.

Adsız vatan olmayacağı gibi, adsız millet de olmaz. Bir millet olarak, "millet olamayan" topluluk veya toplum örneklerinin emsal kabul edilmesi de doğru değildir.

Ülkemizde yaşanan sorunlar, Milletin adından kaynaklanmamaktadır. Herkes, barış ve düzen konusunda yaşanan olumsuzlukların sebeplerini ve kimin ne istediğini az veya çok bilmekte, en azından tahmin edebilmektedir. Barış ve huzur, Milletinin adının ortadan kaldırılması ile sağlanmaz. Bu doğru da değildir. Çünkü vatandaşın ülkesi ile arasındaki bağı, milletine olan aidiyet duygusu korur. Bu bağın kopmaması için gayret sarf edilmelidir.

Barış ve huzur ortamına, hukukla, eşitlikle, adaletle hareket edip, kanun ve nizamları kararlılıkla uygulayarak ulaşılabilir. Farklı niyetlere dayalı talepler ve bunların kabulü amacıyla atılacak adımlar, ateşten topu elimize almaktan başka bir anlam taşımayacaktır. Kısa zamanın zahiri mutlulukları için, kalıcı ve ağır bedellerin ödenmesi kabul edilemez.

Demokratik hukuk toplumu olmanın sağladığı nimetlerden hareketle, fayda sağlamayacak, Ülke ve Milletin geleceğini endişe ve karanlığa bırakacak taleplerde bulunmak hatalıdır. Unutulmamalıdır ki dünya üzerinde hiçbir ülke, sonu mutsuzluğa, umutsuzluğa, ayrılığa ve parçalanmaya kadar gidebilecek bir yolun açılmasına izin vermez, bu konudaki talepler de kişi hak ve hürriyetleri kapsamında görülmez.

Netice itibariyle; bugünlerimizi aramamak ve yarınlarımızı karanlığa terk etmemek için, Milletimizin ismine ve kimliğine sımsıkı bağlı kalınmalı, bu konuda devam eden suni tartışmaya da bir an önce son verilmeli, Türk Milleti isminin, bu toprakların ve değerlerimizin önemi ve ne kadar zor şartlarda kazanıldığı gerçeği gözardı edilmemelidir. Bunu anlamak için önce kaybetmek, bizler ve sonraki nesiller adına yaşanabilecek en acı tecrübe olacaktır.