ADIMIZ ANDIMIZDIR, YOLUNA CAN KOYARIZ.
                       “TÜRK” OLMAYI, EN BÜYÜK ŞEREF VE ŞAN SAYARIZ.
 
 
     AKP MKYK üyesi Prof. Dr. Yasin Aktay Bayburt’ta katıldığı panelde, “Türk dediğin bir sentezdir zaten. Türk diye bir ırk yoktur” diyerek bazı öğrencilerin tepkisine ve salonu terk etmelerine sebebiyet vermiştir. Yasin Aktay, “Milletin içeriği, muhtevası, tanımı o siyasiler tarafından yapılmıştır sonuçta. Sana demişler ki, ‘Sen Türk’sün’. Ne demek Türklük? İşte Orta Asya’dan gelmişsin. Bir bakıyorsun, kaçımızın dedesi Orta Asya’dan gelmiş? Bir sorun bakayım gerçekten. Var mı böyle bir şey? Türk nedir mesela? İsmet Özel’in çok ilginç, çok güzel tahlilleri vardır. Türk dediğin bir sentezdir zaten. Türk diye bir ırk yok.” diye konuşmuştur.
     Bu sözler sıradan bir insan tarafından söylense cahilliğine sayılır ve üzerinde durmaya gerek görülmezdi. Fakat sözlerin sahibi hem AKP yöneticisi, hem Prof ve hem de sosyolog.
Ne demek sosyolog? Tarih nedir, millet nedir, ırk nedir en iyi bilmesi gereken kişidir. O halde bu sözler bilgisiz bir insan tarafından söylenmiş, masum bir cahillik olarak görülemez.
     Tarih öncesini hesaba katmasak dahi, Türk Milleti’nin, tarihi devirlerde Alp Er Tunga ve İskitlerle(Saka Türkleri) ile  M.Ö. 2000 li yıllara kadar uzanan bir geçmişe sahip olduğu bilinmektedir. Türk Milleti, yazılı tarihle sabit olan; bundan 2400 yıl önce, Teoman oğlu Mete han’la Asya kıtasına hakim Hun Devletini, 2000 yıl önce Atilla’nın önderliğinde Avrupa içlerine hakim Batı Hun Devletini, 1400 yıl önce Göktürk Devletini, 1200 yıl önce Uygur devletini, 1100 yıl önce Karahanlı Devletini, 1000 yıl önce Asya, Anadolu ve Orta Doğu’ ya hakim Selçuklu Devletini, 700 yıl önce üç kıtanın sahibi Osmanlı Devleti’ni ve 90 yıl önce Türkiye Devletini kuran; bu kesintisiz egemenlik silsilesi dışında, büyüklü küçüklü sayısız devletlerin sahibi olan, Türkçe konuşan, Türkçe eserler veren, Türkçe’yi taşlara kazıyan ve Türkçe’yi dünyanın en gelişmiş dilleri seviyesine çıkaran, Türk İslam Medeniyetinin kurucusu, koruyucusu ve Haçlılar karşısında savunucusu olan bir büyük milletdir. Bu milletin varlığını ve büyüklüğünü isbata  bir tek Bilge Kağan ve Orhun Yazıtları bile yeterlidir. 15. yy. da Avrupa da sayıları yüzlerle ifade edilen site devletlerine karşı, Dünyada dört büyük devlet vardır; (Osmanlı, İran Safevi, Mısır Memlük, Timur Altınordu devletleri) dördü de Türk Devletidir. Çin’e, Bizans’a, Roma’ya ve İngilizlere diz çöktüren tek millet Türk Milletidir.   Bu büyük millet için Mehmet Akif:
                                                                  “Bir zamanlar biz de milletmişiz hem nasıl millet,
                                                                    Gelmişiz dünyaya milliyet nedir? öğretmişiz…”       demektedir. Milletleşme, Sünnetullah’a uygun ve kendiliğinden oluşan sosyolojik bir kanuniyettir. Tarihte ilk milletleşen ırk Türk ırkıdır. Avrupa 18.yy.da milletleşmeye başlarken Türk Milletinin, 1500 yıl önce bugünkü anlamda bir milletleşme seviyesine ulaştığı görülmektedir. Bunu sadece Orhun Yazıtlarını okuyarak anlamak mümkündür. Kaşgarlı Mahmut, Ali Şir Nevai, Yusuf Has Hacip,  Dede Korkut  ve diğerleri…
     Gelinen nokta ibret vericidir. Kürt var, Laz var, Çerkez var, Gürcü var, herkes var, ama sadece Türk yok... Çok çetin günler yaşıyor. Çok büyük bir düşmanlıkla karşı karşıyayız. Sıcak savaş bitmiş, ancak düşmanın ve düşmanlığın bitmediği anlaşılmaktadır. Proje küreseldir, Türk Milleti buharlaştırılmak istenmektedir. Türk Milletinin büyük devlet geleneği, bir taraftan askeri gücüne operasyon yapılırken, diğer taraftan zihinlerine ve kalplerine açılan savaşla yok edilmek istenmektedir. İlk hedef milletimizin birliğini bozmaktır. Onun için etnik farklılıklara her vesile ile vurgu yapılarak ayrışmayı sağlamak,
 milletimizin içinden ayrı bir millet çıkarmaya çalışılırken, Türklük bilincimizi de zayıflatma amacı güdülmektedir. Bu psikolojik operasyonun sonunda, Bölücü başına verilen sözler tedricen yerine getirilecektir. Önce Anayasa ve bütün mevzuatımızdaki ‘Türk’ sözü ve kelimelerinin ayıklanması,  Devletimizin adının Anadolu Federasyonu olarak değiştirilmesi, böylece Kürtlere statü ve egemenliğin paylaşılması,  Kürtçenin ikinci dil kabul edilmesi, Apo dahil bütün bölücülerin özgür kalması ve siyaset yolunun açılması, ardından Leyla Zana ‘nın  ifadesiyle, İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Mersin, Adana “en büyük Kürt şehirleri” sayılmakla yeni talepler ve kanlı iç çatışma… İşte size bu defa Türk – Kürt baharı!
     Küresel güçlerle PKK’ nın hedefi budur. Maalesef memleketin dahilinde iktidara sahip olanların istikameti de aynı yöndedir.
                                                           Evet!  böyle sürerse bu eşkıya kanunu,
                                                           Müebbet felakettir milletimin sonu…
 
                                                            Ey gönüllü bayraktar, ey devşirme dölleri!
                                                            İleri, biraz daha, biraz daha ileri..
 
                                                             İhanet oyununda peşrev çekenler bu kez
                                                             Bilsinler ki, bu topraklar hainleri hiç sevmez!
 
     Ey seyredenler, ey sabredenler ve en önemlisi ey milliyetçiler! Unutulmamalıdır ki          Hz. Nuh Aleyhisselam henüz yağmur yağmaya başlamadan evvel gemisini inşa etmeye başlamıştı. Bizim üzerimize yağmur sicim sicim iniyor, çatımız çöküyor, tufan kopmak üzere…. Topladığımız erzaklar da bizimle beraber yok olacaklar. Ne yapmalıyız ve ne yapıyoruz?
                                                               Türk’üm, hainleri gözlerinden tanırım ben
                                                               Bir intizar dinlerim şu toprağın kalbinden
 
                                                               O ses der ki – Ey oğul, yazıklar olsun sana!
                                                               Mezarımı kirleten şu mahluka baksana
 
                                                               Gökbayrak Albayrağa bir gün çizerken ufuk
                                                               O büyük kurtuluşa yürürken çoluk çocuk
                                                               Bu nefes bu bedeni terk edip gitsede
                                                               Ruhum at koşturacak o büyük hengamede…