EVLİLİK ÇATIŞMALARINDA KÜLTÜREL YAPIMIZIN ROLÜ
 
Evlilik öncesi süreçten başlayan bir ironidir bu aslında.Evlenilecek aday aranırken kriterler: adayın fiziksel görünüşü,maddi durumu,sosyo-ekonomik statüsü vs.dir.Ya da bu durum muhafazakar kesimde biraz daha soyut kavramlara yönlenir örneğin adayın maneviyatı,ahlakı,dini hassasiyeti vs.
Genellikle adayın kişilik ve kültürel  yapısı,hayata bakış açısı,hayatı ve evliliği nasıl anlamlandırdığı önemsenmez.Oysa evlilik sürecinde ortaya çıkan sorunların temelinde genellikle bu belirttiklerimden kaynaklanan sıkıntılar vardır.Bir kere eşler genellikle farklı karakter özelliklerine sahip oldukları halde birbirlerinden hep kendileri gibi düşünüp hissetmesini ya da kendileri gibi davranmasını beklerler.Tabii bu mümkün olmayınca anlaşılamazlıklar ve çatışmalar başlar.Hele bir de bu noktada aileler devreye girerse ki bu çoğunlukla böyledir,tamam artık en küçük sorunlar bile önüne geçilemez bir hal alır.Burada eşlerin en çok yaptıkları hata ailelerine yaşadıkları olumsuzlukları çok fazla yansıtmalarıdır,ya da ailelerin yeni çiftin hayatında çok fazla rol alma istekleri.Aileler burada kötü niyetli değildirler elbette,amaçları yeni kurulan yuvanın sorunlarıyla daha çabuk başaçıkmasını sağlamak için destek vermektir.Ancak bu durum genellikle çiftin kendi ilişkisindeki rolünü pasifize eder ve olay kendi kontrollerinden çıkar.Bu sebeple henüz evlenmeden nişanlılık aşamasında biten veya evlendikten sonra biten çok fazla vakıa vardır.
Bizim toplumumuzda aile ilişkilerine bakıldığında aile bağları anormal boyutlarda seyreder.Anne-babalar,ebeveyn rolünü çocukları 40 yaşına gelse de(o artık çocuk olmaktan çıkmıştır ama) sürdürmek ister.Yani 40 yaşındaki çocuğunun! Kendi ailesine ve alacağı kararlara müdahale etmek ister.Çocuğunun hayatında etkin rol oynamak, otoritesini kaybetmemek ister.Bu şekilde saygınlık elde edeceği kanaatindedir.Evet bu durum bundan bi 50 yıl önce sorun teşkil etmiyordu ancak artık modernizmin hayatımıza empoze ettiği ‘bireyselcilik’ ve  ‘özgürlük’ kavramıyla şekillenmeye başlayınca hayatlarımız, durum faciaya dönüşmeye başladı.Burada olması gereken ne eski anlayış ne de yeni anlayış olmalı.Ne eski anlayışdaki gibi gençler tamamen pasifize edilmeli,ne de gençler tamamen kendi başına bırakılıp aile bağları zedelenmeli.Gençler özerk yapı içerisinde elbette ailelerine karşı sorumluluk sahibi olarak kendi hayatlarını idame ettirebilmeliler.
Somut örnekler vermek gerekirse:Nişanlılık sürecinde bilirsiniz her şey çok güzel başlar ama ne zaman iş evliliğe yakın düzen düzme sürecine gelirse çift ve aileler arasında müthiş sıkıntılar baş göstermeye başlar.Burada ailelerin duruma aşırı müdahelesi çifte yetki verilmemesi en büyük etkendir.Evlilik sürecinde de bu durum böyle.Her evlilikte özellikle ilk yıllar çatışmalar olur,ancak bu çatışmalar ailelere sürekli yansıtılır ve duruma müdahale edilmesine izin verilirse (ki bu müdahaleler genellikle doğrudan değil dolaylıdır) o evlilik yürümez.Müdahaleler doğrudan değil  dolaylı olduğunda:Örneğin  bayanın ailesi kızlarına ‘kendini ezdirme,altta kalma gibi telkinler vererek kızlarını eşine karşı daha da cephe almaya zorlarken aynı şeyi erkek tarafı da yapmaktadır.Bazı ailelerde ise tek taraflı katlanma söz konusudur.İster bayanın olsun ister erkek, bazı ailelerde ‘aman sorun çıkmasın’ diye çocuklarına sürekli alttan alması,idare etmesi ve susması tembihlenir.Bu iki tutum da oldukça sağlıksızdır.Hep susmak ve alttan almak bir müddet sonra kesinlikle patlamaya sebep olur ve evlilikte daha ciddi kırılmalar yaşanır.Kendini ezdirmemek adına sürekli savunma halinde olmak ise ‘biz olma’ bilincine aykırıdır.Evde sürekli çatışan iki cephe gibi yaşanır ve ev cehenneme döner.
Hem çiftlere hem de ailelerine şuna çok dikkat etmelerini tavsiye ediyorum.Lütfen farklılıklara karşı hoşgörülü olun,birbirinizi farklı düşündüğünüz farklı davrandığınız için aşağılamayın,alaya almayın.Tek doğru biz değiliz,herkesin kendine has doğrusu vardır ve herkes kendine hastır.Birbirimizi yargılamadan, eleştirmeden ve savunmaya geçmeden anlamaya çalışalım.Bu çok zor biliyorum çünkü ego larımız burada devrede ve bizi zorluyor.Karşılaştığımız sorunlarda sadece ve en çok eşimizle işbirliği içerisinde olmaya çalışalım,kendi ailelerimizle değil.Biz kendi ailelerimize yöneldiğimizde eşimizi dışlamış ve taraf olmuş oluyoruz,bu şekilde sorunları daha da büyütüyor anlama ve anlaşılmayı daha da imkansızlaştırıyoruz.
Ve Sevgili Aileler!Lütfen müdahil olmayın yetiştirdiğiniz YETİŞKİN evlatlarınızın hayatına.Bırakın sorumluluklarını kendileri üstlensin,sorunlarıyla kendileri baş etsin.Yardım edecekseniz de taraf olmayın derim ama bu çok mümkün değil.Bırakın kendi eşyalarını kendileri alsınlar,kendi evlerini kendileri kursunlar.İnsan mecbur kalmadığı sürece sorumluluk almak istemez,hep kaçmayı tercih eder sorunlarından ve başkalarının hayatına müdahil olmasına izin verir.Ama bu durum onu daha da acizleştirir ve sorunları iyice baş edilmez hale getirir.Bırakalım herkes kendi sorumluluğunun bilincinde olsun. Siz baskın olmaya çalışınca eşiyle ailesi arasında kalan erkekler dengeyi sağlayamayıp kolay olanı tercih ederek eşine yükleniyor ve onu susturmayı tercih ediyor.Bu da aile ile eş arasında /kayınvalide-gelin problemleri) uçurum ortaya çıkarıyor.Bu uzaklaşma sonucu kendini ifade etmesine izin verilmeyen bayan ise eşinin ailesiyle yaşadığı sorunları eşine anlatmaya başlıyor ve bu durum erkeği eşine karşı cephe almaya itiyor.Burada bayanların yapması gereken şey; kendilerini  en güzel şekilde ‘sorun yaşadıkları kişiye’ ifade edebilmek olmalı ,eşlerine değil.Bu anlamda da tabii ki bastırılmamalılar eşleri tarafından bayanlar.Saygı çerçevesinde ve seviyeli bir şekilde sorunlar kronikleşmeden iletişim kurulmalı.Aksi halde korkarım ki yuvalar yıkılmaya ve çocuklar  anne babasız kalmaya devam edecek.Yapmayın! Gerçekten bu çok ağır bir vebal…Herkesi bu konuda duyarlı olmaya ve gerekeni yapmaya (sorumluluk almıyorsa sorumluluk almaya,aşırı sorumluluk alıyorsa bunu azaltmaya) davet ediyorum.
Saygıyla kalın...