26 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Netflix’in başarısı

Gaffar Yakınca

Gaffar Yakınca

Gazete Yazarı

A+ A-

Son günlerde ne zaman kültür emperyalizminden konuşmaya başlasak söz dönüp dolaşıp mutlaka Netflix’e geliyor. Özellikle gençler Netflix’in kültür emperyalizminin bir aracı olduğunu, program içerikleri ile yerli kültürü ve milli değerleri hedef aldığını düşünüyorlar. Aslında bu konularda tek başına Netflix’i suçlamak doğru olmaz. Günümüzde tüm kültür endüstrisi, Batı hegemonyasının etkisi altında. Netflix’in özel bir ilgi çekmesinin sebebi ise bu alandaki en güçlü yapılardan biri olması ve geleceğin eğlence dünyasını temsil etmesi.

KÜLTÜR EMPERYALİZMİ VE SEMPATİ KATMANI

Kültür emperyalizminin konusu kültür ürünleri olduğuna göre, müdahale alanı da kültür endüstrisidir. Netflix’in de dahil olduğu TV ve sinema alt dalı ise sektörün en büyük dilimini oluşturur.

Emperyalizm bu alana sadece ticari güç ile müdahale etmez, daha “sivil” müdahale biçimleri de vardır. Batılı kuruluşlar tarafından desteklenen festivaller, yarışmalar, kongreler gibi pek çok etkinlik kültür endüstrisinin çalışanlarını hedefler. Literatürde “yaratıcı emek” olarak tasnif edilen bu insanlar, kültür açısından kritik önemdedir. Çünkü aslında tüm kültür ürünleri onların düşüncesi ve emeğinin bir sonucudur. Bunun için Batı, bu insanlarla arasında bir “sempati katmanı” inşa etmek için özel bir çaba gösterir. Yabancı vakıfların, fonların ve hatta diplomatik misyonların Türkiye’deki sanat çalışmalarına verdiği destek, aslında bu sempati katmanının inşa edilmesi amacını güder. Üstelik bu öyle gizli bir amaç falan da değildir, bu kurumlar tarafından açıkça ifade edilir, “kültürel etkileşim” adı altında meşruiyet kazanır.

İşte TV yapımlarında, sinema filmlerinde gördüğünüz gayrı milli unsurların bir sebebi de bu sempati katmanıdır. Hiçbir yönetmen, hiçbir senarist bu tip öğeleri emir-komuta ile yerleştirmez, ama zaten o değerlere, o görüşlere sempati duyduğu için gönüllü olarak onlara yakın durur. Set işçisinden makyözüne kadar diğer tüm çalışanlar da bunu itiraz etmez, çünkü bunun ekonomik ve mesleki getirisi olduğuna ikna olmuşlardır.

YAPIM SEKTÖRÜNÜN KIRILGANLIĞI

Türkiye’de TV-Sinema yapım sektöründe çalışan insanların kesin sayısına dair net bir veri yok. İrili ufaklı üç yüz kadar yapım şirketinde, kabaca 10-15 bin kişinin çalıştığı tahmin ediliyor. Şirketlerde çalışıyorlar dediğimize bakmayın, bu insanların neredeyse tamamı esnek istihdam koşullarına tabiler. Yani, proje bazında çalışıyorlar, bir iş olduğunda ekipler kuruluyor, iş bittiğinde ise yeni bir projeye kadar süren işsizlik dönemi başlıyor.

Yapım piyasası, çalışma koşulları açısından çok kırılgan olduğu için Kovid-19 gibi büyük krizlerden de ciddi biçimde etkiliyor. Hiçbir iş güvencesi olmayan çalışanlar çaresizliğe sürükleniyor. Devlet, salgın dönemi boyunca kültür endüstrisinin çalışanlarına yönelik özel bir program uygulamadı, alabildilerse herkese verilen bin liralık yardımı aldılar. Yerli TV ve sinema sektörü ise devlet kadar bile olamadı, tüm süreç boyunca kıllarını kıpırdatmadılar.

NETFLIX’İN HAMLESİ

Sonunda geçen hafta Netflix’ten bir haber geldi. Netflix, sektör çalışanları için 4 milyon TL tutarında bir yardım fonu ayırdığını duyurdu. Para, başvuru sahiplerine kişi başı 2.500 TL olarak dağıtılacak. Dağıtım işini Sinema Tv Sendikası (ve İKSV) üstlenmiş.

Bu, Netflix’in tüm dünya genelinde dağıtacağı 1 milyar TL’lik yardımın Türkiye’ye düşen kısmı ve aslında şirketin gelirleri ile kıyaslandığında hayli küçük bir meblağ. Türkiye’de 1,5 milyon abonesi olan Netflix, yıllık 750 milyon TL civarında gelir elde ediyor. Söz konusu yardım ise gelirinin binde 5’ine denk geliyor.

Ancak, devletin ve sektördeki diğer oyuncuların bu konuda hiçbir şey yapmadıkları düşünülecek olursa, Netflix’in yardımı anlamlı bir hal alıyor. Türk TV sektörünün büyüklüğü 8 milyar TL’yi geçiyor. Yerli sinema sektörü 1 milyar, reklam yapım sektörü 2,5 milyar TL büyüklüğe sahip. TV dizilerinin ihracat geliri ise 3 milyar TL. Yani toplamda yıllık 15 milyar TL’ye ulaşan bir sektörden söz ediyoruz. Ve bu devasa sektör, kriz döneminde çalışanlarını unutuyor, tek kuruşluk yardımda bulunmuyor!

Netflix ise kendisinden yirmi kat büyük yerli sektörün ve hatta devletin yapamadığını yapıyor. Kendisi için çok küçük bir meblağı feda ederek, sözünü ettiğimiz sempati duvarını inşa etmeyi başarıyor. Siz uyuduğunuz sürece emperyalizm, kalenize gol atmaya devam edecektir.