AKP kongreleri ve cenaze törenlerinde, “lebaleb” yığınlara bakıp şaşıran, öfkelenen çok. Hele, Hatay’da AKP gençlik kolları kongresinden aktarılan görüntüler, “akıl alır gibi” değil. Covid 19’a yakalanmaya belki ölüm riskine aldırmadan “düğüne gider gibi” coşan AKP’liler, salgının en “fantastik” görüntüleri olarak tarihe geçiyor. İzmir il kongresinde tribünlere birbirini ezerek doluşan AKP’lilerin görüntüleri de öyle.

Geçen hafta kodaman parti yöneticilerinin toplantılarda sosyal mesafeye uygun oturduklarını, kaliteli maskelerle kendilerini koruduklarını, seçmenlerin ise iç içe yığıldıklarını yazmıştım. Ama dudak dudağa olanlar, göbek atanlar, birbirlerini omuza alarak “işte akgençlik işte başkan” diye coşanlar, sadece yoksul, çaresiz ve eğitimsiz insanlar değiller. İki grup arasında açıkça bir sınıf farkı yok.


Orada oluyor olmanın somut maddi bir getirisi de olamaz. Dağıtılacak kumanya, ulaşılabilecek bir parti büyüğünden istenecek bir iş, kapılacak bir torpil umudu da açıklamaya yetmez durumu. Kongrelere ve cenazelere katılanların büyük çoğunluğunun Covid 19 bulaşma riski ve korunma yollarını bilmemeleri olası değil.

Bilmediklerinden değil umursamadıklarından oradalar!

Onlara hastalanma ve ölme riskini gözardı ettiren ne olabilir? AKP kongreleri ve cenaze törenlerinin Covid 19 bulaş hızını artıracağı, hastalananların sayısını katlayacağı ve ölüm oranlarını da yükselteceği çok açık. Daha şimdiden kongre yapılan illerde hastalık ve ölüm sayıları yükseliyor bile ve daha da yükselecek. Yine de gidiyorlar ve kalabalıklar büyüyor.

Covid19 virüsü elle tutulur, gözle görülür bir “tehlike” değil. Zaten büyüsel düşünceye yatkın olanların, bu görünmez tehlikeyi umursamamalarını kolaylaştırıyor. Başlangıçtan bu yana gerçeği gizleyen hastalık ve ölüm sayıları, yandaş medyanın sürekli uydurduğu başarı hikayeleri de insanların böyle düşünmeye eğindirilmesine büyük katkı veriyor.

Dünyanın çoğu ülkesinde yönetimler her türlü itiraza karşın katı kapanma ve korunma kurallarını uyguluyor. Sağlık hizmetine ve aşıya erişim üzerinden de “kimin yaşayacağına” karar veriyorlar. RTE ise korunma ve kapatma kurallarını yani hayatta kalma olasılığını artıracak yöntemleri sadece muhaliflere uyguluyor. Kendi yandaşlarından ise “kimlerin öleceğine” karar veriyor!

Seçmenlerini/ müritlerini ölüm riskine çağırıyor ve çağrısı da yanıt buluyor. RTE, bu haliyle kimin öleceğine, kimin yaşayacağına ve kimin ölüm riskine açık bırakılacağına karar verme yetkisini üstlenmiş durumda. Soyut bir kavram olan politik hegemonyanın somut bireyde tezahürüne tanık oluyoruz. Bir tür Tanrı-kral diyebiliriz galiba. En azından ona biat eden yığınların gözünde ulaştığı düzey böyle olabilir mi?

Ona yakın olmanın, onun çağrısına uymanın ölümden koruyabileceğine olan akıldışı inanç rol oynuyor olmalı. Dahası ölüm riskine karşı kendisini “bir başına, çaresiz ve yetersiz” hissedenlerin hayata kalma ya da ölme sorumluluklarını RTE’ye gönüllü olarak devretmeleri. O’nun büyüsel koruyuculuğuna ve ölümcül kıyıcılığına aynı anda teslim olma hali.

RTE, hayatın olduğu kadar ölümün de sahibi olarak görülmeye başlanmış gibi. İlginç bir tanrı ama! Yaşayacaklarına en çok karar verdikleri insanlar muhalifleri. Muhaliflerin toplanmalarını yasaklıyor, ona inananları ise birbirleriyle kucaklaştırıyor.

Çok acı ama bu gidişle Covid 19’un kıyıcılığı, ağırlıklı olarak AKP seçmenlerini vuracak. Ortaçağ veba salgınlarında da papazlar, inananları tanrıya sığınmak ve af dileyip dua etmek için kiliselerde topluyorlardı. Kara ölüm, sıkış tıkış toplanıp dua edenlerde çok daha hızlı yayılıp, çok daha kıyıcı olmuştu. Veba salgınlarının bilimsel bilgi ile dinsel inanç arasındaki mücadelede, bilimin öne geçmesinde büyük rolü olduğu düşünülüyor. Üniversitelerde bilimsel tıp eğitimi alan doktorların sağlık konusunda tek yetkili olarak toplumca kabul görmelerinin de önünü açtığı biliniyor.

AKP kongre ve cenazelerinin AKP oylarını artırıp artırmayacağı bilinmez ama hastalanma ve ölümleri artıracağı bilimsel bir gerçek. Peki aralarından sağ kalanların dünyayı görme ve anlama biçimlerinde bir devrim olacak mı?

Ölümü değil hayatı savunanlar, ölümü hiçe sayanları da korumaya çalışmalılar. Muhalefet ölüme değil birlikte ve bir arada yaşamaya çağrısını yükseltmeli. Aksi halde RTE’nin “ölen ölür kalan sağlar bizimdir” diye büyülediklerine, “ne haliniz varsa görün, ölecekseniz ölün” demiş olunur. İkisi de aynı kapıya çıkar…