2. İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali geride kalırken sinemalarda “Elvis” rüzgârı esiyor. Bu vesileyle beyazperdede müziğin işlevine ve müzik dünyasının yıldızları üstüne yapılmış filmlere bir göz atabiliriz.

Müziğin izinde
Sen Ben Lenin ekibi ödül töreninde.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği ‘İzmir Uluslararası Film ve Müzik Festivali’ndeki görevim, iki haftalığına okurla buluşmamı olanaksız kıldı. Yorucu ama keyifli günlerdi… Zülfü Livaneli ve Polonyalı besteci Zbigniew Preisner’in Onur Ödülleri, Tony Gatlif’in Kültürlerarası Sanat Başarı Ödülü, Atilla Dorsay ve Necip Sarıcı’nın Emek Ödüllerini aldığı festivalde, film müziğinin unutulmaz isimleri Nino Rota, Mikis Theodorakis ve Metin Bükey’i andık; Carlos Saura’yı dans ve müziği konu alan filmleri ile selamladık. “Beklenen Şarkı”, “Aşk Ölümden Soğuktur”, “Nosferatu” ile geçmişe uzandık. Göç ve müzik ilişkisini ustaca yorumlayan “Aşk, Mark ve Ölüm”le belgesel sinemanın gücüne bir kez daha tanık olduk.


İzmir seyircisinin yoğun ilgi gösterdiği Ulusal Yarışma bölümünde ‘Kristal Flamingo’lar sahiplerini bulurken, sinemamıza ilişkin umutlarımız güçlendi. Sinemamızın usta yönetmeni Erden Kıral başkanlığında, yönetmen Biket İlhan, belgesel yönetmeni Ebru Şeremetli, besteci Güldiyar Tanrıdağlı, müzik programcısı İzzet Öz ve müzisyen Selva Erdener’den oluşan (jürimizin yedinci üyesi Selen Uçer, oynadığı televizyon dizi setinden izin alamadığı için değerlendirmeye katılamadı) jürimiz, bu filmlerden beşine ödül listesinde yer verdi (Kararların altı üyenin oy birliğiyle verildiğini vurgulayayım). Bu filmlerden üçü, yedi kategoride verilen ‘Kristal Flamingo’lardan ikişer adet kazandılar. Yarışmada aslan payı Tufan Taştan’ın yönettiği ‘Sen Ben Lenin’in oldu. Jüri, “Sen Ben Lenin”in içeriğini, yorumunu ve ensemble oyunculuğu (tüm kadronun ortak başarısını) değerlendirerek En İyi Film ödülünü bu filme verdi. Ayrıca, Seyyal Taner’in yorumladığı, Edip Cansever’in “Ahmet Abi” şiirinin bestesi ile Barış Diri En İyi Özgün Film Şarkısı ödülünü kazandı. Jüri Özel Ödülü ise, Tayfun Pirselimoğlu’na verildi. Jüri, “İyi kurulmuş Kafka’yen atmosferi ve paramiliterlerin kol gezdiği bir dünya ile günümüze gönderme yapan” “Kerr” filminin yönetmeni Pirselimoğlu’nu yarışmadaki En İyi Yönetmen olarak değerlendirdi. Film, aynı zamanda Yunan besteci Nikos Kypourgos’a En İyi Özgün Müzik ödülünü kazandırdı.

OYUNCU CENNETİNDEN

Jüri başkanı Erden Kıral, söyleşilerimizden birinde “Ben mi önce söylemiştim sen mi, anımsamıyorum ama bu ülke gerçekten bir oyuncu cenneti” demişti. Gerçekten de, yarışmadaki filmlerin hemen tümü oyunculuk açısından dört dörtlüktü. Jürinin oyunculuk ödüllerini belirlerken epey zorlandığını düşünüyorum. Nitekim, En İyi Erkek oyuncu dalındaki ödül Emre Erdoğdu’nun “Beni Sevenler Listesi” filmindeki rolüyle Halil Babür ve Ferit Karol’un “Kumbara” filmindeki rolüyle Murat Kılıç arasında paylaştırıldı. En İyi Kadın Oyuncu kategorisindeki ödül ise, Ferit Karol’un “Kumbara” filmindeki rolüyle Gülçin Kültür Şahin’in oldu.
En İyi Kadın Oyuncu kategorisinde, Nazlı Elif Durlu’nun “Zuhal” filmindeki rolüyle Nihal Yalçın’ın, Çağlar Bocut’un “Sardunya” filmindeki rolüyle İlayda Elif Elhih’in ve Ziya Demirel’in “Ela ile Hilmi ve Ali” filmindeki rolüyle Ece Yüksel’in de şansının yüksek olduğunu düşünüyordum. Ne var ki, Jüriye en fazla bir dalda paylaşım hakkı tanımıştık. En İyi Erkek Oyuncu kategorisinde, Uluç Bayraktar’ın “9,75” filmindeki rolüyle Nejat İşler’in, “Kerr”de Erdem Şenocak’ın, “Ela ile Hilmi ve Ali”de Serkan Keskin’in oyunculukları da çok iyiydi bana göre. Ve tabi, “Sen Ben Lenin”in Barış Falay, Saygın Soysal, Melis Birkan, Serdar Orçin, Nur Sürer, Salih Kalyon, Hasibe Eren, Özgür Çevik, Şerif Erol, Binnur Kaya, Serkan Keskin, Mustafa Kırantepe, Nazlı Bulum, Murat Kılıç, Sarp Aydınoğlu, Barış Yıldız, Sarp Akkaya, Necip Memili, Bige Önal, Utku Çakar’dan oluşan tüm oyuncu kadrosu bir ‘ensemble’ ödülünü hak ediyordu. Ne var ki, böyle bir ödülümüz yoktu.

Festivalin En İyi Ses Tasarımı ödülü, Erdem Tepegöz’ün “Gölgeler İçinde” filmindeki çalışmaları ile Eli Haligua, Fatih Rağbet ve Cenker Kökten’in oldu. Filmin müziklerini yapan Greg Dobrowski’nin bestesi de, festivalin en iyi müzikleri arasında anılmayı hak eden bir çalışmaydı. Festivalden ödülsüz ayrılan Mehmet Ali Konar’ın “Zin ve Ali’nin Hikâyesi”, ele aldığı konuya bilinçli ve soğukkanlı yaklaşımıyla dikkat çeken bir filmdi. Özetle, on filmin onu da bana göre sinemamızın yüz akı yapımları arasındaydı ve seyirciden hak ettikleri alkışı aldılar. Yarışma seçkisinde yer alan filmlerin çoğunluğunun toplumsal sorunlarımıza değinen yapımlar olması, sinemamızın toplumdan kopuk olmadığını gösteriyordu. Genç yönetmenlerimizin sonraki çalışmalarını merakla bekleyeceğim.

DİZİLERDEN ŞARKILAR

Televizyon dizlerinin müzikleri de festivalin değerlendirme tablosunda yer aldı. Çünkü, günümüzde seyircinin en fazla haşır neşir olduğu, en fazla etkilendiği görsel-işitsel ortam televizyon. Dijital platformların sayılarının artması, çeşitlenmesi ve film yapımına da yönelmeleri sonucu bu alana gözlerimizi kapamak tutuculuk olurdu. Madem ki dizilerde hiç susmayan müziklerden yakınıyoruz, öyle ise bu alandaki iyi işleri değerlendirmeliyiz diye düşündük ve dört kategoride ödül koyduk. Meslekleri gereği tüm dizileri takip eden jüri üyelerimiz, Serdar Kalafatoğlu, Ali Can Sekmeç, Burak Göral, Elçin Yahşi, Nezih Ünen, Özlem Özdemir ve Tuğçe Madayanti Dizici’den oluşuyordu.

Jürimiz, uzun bir tartışma sürecinin ardından, En İyi Televizyon Dizi Müziği dalında Fox Tv’de yayınlanan MF Yapım’ın “Mahkûm” dizisi jenerik müziği ile Sertaç Özgümüş’ü ödüllendirirken, Dijital Platform Dizi En İyi Özgün Müzik ödülü de Netflix yapımı “Uysallar” dizisinin jenerik müziği ile gene Sertaç Özgümüş’ün oldu. Özgün Şarkı dalındaki ödüller ise, Ulusal kanallardan Star Tv’de yayınlanan NG Medya yapımı “Kaderimin Oyunu” dizisinin jeneriğindeki “Sana Çıkıyor Yollar” şarkısının bestecisi Ender Gündüzlü’ye verildi (Şarkının sözleri Ender Gündüzlü ve Ümit Sergin’e ait; aranjman ise Metin Arıgül imzasını taşıyor). Dijital Platform En İyi Özgün Şarkı ödülü ise, Blu TV’nin “Saklı” dizisindeki “Derinlerde Saklı” şarkısı ile Sena Şener’in oldu.

GENÇLER VE MÜZİK

Festivalin en çok önemsediğim bölümlerinden biri ‘Müzik Temalı Kısa Film Proje Yarışması’ oldu. Bu fikri sevgili Işıl Özgentürk’le paylaştığımda, sloganı “Bırak Kendini Müziğe!” olsun demişti. Öyle de oldu. Farklı kentlerden altmış yedi genç başvurdu yarışmaya. Kiminin projesi kurmaca, kimininki belgeseldi. Besteci Cumhur Bakışkan, yönetmen Hilmi Etikan, senaryo yazarı-yönetmen Işıl Özgentürk, Prof. Lale Kabadayı, yönetmen Nihat Durak, yönetmen-görüntü yönetmeni Tahsin İşbilen ve Festival yönetmeni Vecdi Sayar’dan oluşan jüri, on proje seçti başvuruları değerlendirdikten sonra. Dikkate almamamıza karşın cinsiyet, tür ve kentlere dağılım açısından dengeli bir sonuç ortaya çıktı. Gençlerden beşi İzmir’den, beşi ise Ankara, Diyarbakır, İstanbul, Konya, Sakarya illerindendi. Seçilen projelerde dördü kurmaca, biri animasyon, dördü belgesel, bir de ‘mockumentary’ idi. Proje sahipleri Festival’deki ‘Proje Geliştirme Atölyesi’ne davet edilerek jüri üyeleri ile projeleri üzerinde çalıştılar.

Projeleri -Prof. Lale Kabadayı’nın yorumlarından yararlanarak- kısaca özetleyelim: Nisa Nemutlu’nun “Sessiz Sen”i, bir zanaatkârın pandeminin getirdiği sıkıntılara rağmen dünyanın sesine kulak vererek, müzik sanatıyla yaşama evet deyişini anlatıyordu. Aslı Coşar’ın “Radyodaki Şarkı”sı ise müziğin iyileştirici ve birleştirici gücüyle bir araya gelen anneanne ve torununun hüzünlü hikâyesini… Onur O. Akşit, “Playback” adlı projesinde müzik ve birey ilişkisini distopik bir evrende ele alıyor, Orçun Buldaç “Musiversalism” ile farklı kültürlerden gelen gençlerin müzik aracılığı ile dostluk kurmasını anlatıyor. Hakan Gül, “Nokta” adlı animasyon projesinde müziğin özgürleştirici gücünü konu alırken, Simge Günsan “Sevgili Marsias” adlı projesinde mitolojik bir öyküden yola çıkarak günümüzde müzisyenlerin yaşadığı sıkıntıları ele alıyor; bir sahte-belgesel (mockumentary) yaklaşımı içinde. Listemiz, Elif Yiğit Aygün’ün “Mardin Diller ve Dinler Korosu”, E. Kemal Mert’in “Notalar Susmaz”, Şenol Çöm’ün “Bosna, Gece ve Müzik”, Enes Yıldız’ın “Elbet Bir Gün” belgeselleri ile tamamlanıyor.

YILDIZLAR ÜSTÜNE

Enes Yıldız’ın kısa film projesi, tatil yörelerinde çalışan yaşı ilerlemiş müzisyenlerin hayalleri üstüne kurulmuş. Son İstanbul Film Festivali’nde izlediğim Ulrich Seidl’ın “Rimini” filminin de benzer bir konusu vardı. Eski güzel günlerin hayali ile yaşayan ‘yıldız’lar üstüne sayısız film yapılmıştır sinema tarihi boyunca. Yıllar boyunca kitlelerin rüyalarını süsledikten sonra unutulmak kolay olmasa gerek… İzmir Festivali programının “Hayat Bir Şarkıdır” bölümünde gösterdiğimiz “Annette”, “Bir Şarkının Peşinde”, “Mogul Mowli”, “Son Konser”, “Zamparanın Ölümü”, ‘Müziğin Yıldızları’ bölümünden “Bohemian Rhapsody”, “Kaldırım Serçesi”, ‘Yüzyıllık Efsane: Judy Garland’ bölümünden ”Bir Yıldız Doğuyor” ve “Judy” filmleri bu düş kırıklığını anlatıyordu. Tabi, bir de zirveye tırmanış öyküleri var: “Hayatımın Şarkısı”, “İdol”, “Ben Kadınım”, “Sonne”, ‘Müzikaller Ölümsüzdür’ bölümünden “New York New York”, ‘Öyleyse Dans!’ bölümünden “Yuli”, ‘Müziğin Yıldızları’ bölümünden “Zappa”, “Stardust”, “Rocketman”, “Imagine: John Lennon”…

Sinema sanatı için, yıldızlar kadar verimli bir alan olmasa gerek. Beethoven’den Mozart’a, Pavarotti’den Morricone’ye, Ray Charles’dan James Brown’a nice müzisyenin hayatı kurmaca ve belgesel yapımlara konu oldu. Beatles’dan Pink Floyd’a, Kurt Kobain’den Jim Morrison’a, Billie Holiday’den David Bowie’ye, Bob Dylan’dan Whitney Houston’a sayısız müzik ‘yıldız’ı üstüne filmler yapıldı. Bizim sinemamızda şarkılı film çoktur ama biyografik filmlerin sayısı fazla değildir. Geçen yılın festivalinde “Mimaroğlu”, “Ruhi Su”, “Tülay German, Kor ve Ateş Yılları” belgesellerini göstermiştik. Bu yıl da “Maffy’s Jazz” yer aldı programda. Kurmaca film alanında da bir hareketlenme var. “Müslüm”ü, “Dilberay” ve “Bergen” izledi. Sırada Zeki Müren’in olduğu söyleniyor. Bekleyip göreceğiz. Şimdilik, popüler müzik tarihine altın harflerle kazınmış bir rock’n roll yıldızı ile yetinelim. “Strictly Ballroom”, “Moulin Rouge” filmlerinden tanıyıp sevdiğimiz Baz Luhrmann’ın ilk gösterimini Cannes’da yapan filmi “Elvis” sinemalarda. Henüz izleyemedim ama sinema yazarı dostlar beğenmiş. Öyleyse, haydi sinemaya!