Mutfaktaki kimyacı

“Ispanaktan söz edip de Temel Reis’ten söz etmemek olanaksız… Filmini ya da çizgi filmini izleyenlerin iyi bileceği gibi güçsüz, sarsak, sıradan bir denizci olan Temel Reis bir kutu ıspanak yiyerek bir anda güçlü, kuvvetli bir Süpermen’e dönüşür… 1870 yılında yapılan bir kimya deneyinde Erich von Wolf adlı kimyager elde ettiği sonuçları kayda geçirirken bir hata yapar ve ıspanaktaki demir oranını yüzde 3,5 değil yüzde 35 olarak yazar. Bu ıspanağın vücudu daha güçlü kıldığına dair yanlış bir kanaate yol açar. Bu kanaat Temel Reis adlı çizgi filmle dünya genelinde yaygınlaştı.”

Bu satırlar Bülent Şık tarafından yazılan “Mutfaktaki Kimyacı” adlı çok ilginç kitaptan alınma. Alt başlığı “yiyip içtiklerimiz ne kadar güvenli” olan kitap çok değerli bilgiler sağlıyor. Örneğin bu alıntıladığım sayfalarda aşırı azotlu gübrelerin kullanımının ıspanağı nitrat açısından özellikle çocuklar için tehlikeli hale getirdiği not ediliyor. Şüphesiz buradan kimyasal gübreler yerine doğal gübrelerle toprağı beslemenin gerekeceği sonucu da çıkarılır. Yazar bununla da yetinmeyerek aşırı nitrat ve yedikten sonra ağzımızda burulmaya yol açan okzalit asit miktarını azaltmak için ıspanakların kısa süreli haşlanmasını da öneriyor.

                Bitkilerdeki tarım ilaçları kalıntıları konusunda değerli araştırmalar yapmış olan Bülent Şık gıda mühendisliği eğitimi aldı. Yaptığı araştırmalar takdirle karşılanacağı yerde dokuz köyden kovularak sonunda çalıştığı üniversiteden de atıldı. Doğan Kitap’ın yayınladığı bu kitabını mutlaka edinin ve dikkatle okuyun. Söz konusu olan sizin hayatınız. Toplumsal açıdan yol gösteren fikirler olduğu kadar başarılı bir yoğurdun nasıl yapılacağı, patates kızartılacağı zaman oluşan kanserojen madde akrilamitin nasıl azaltılacağı gibi çok pratik ve herkesin uygulayabileceği önerilere de yer veriliyor. Çok yaygın görülen “elimizden bir şey gelmez” duygusuna karşı gelmemiz gerekiyor. Elimizden çok şey gelebilir. Yazar bize şöyle sesleniyor: “Kapitalizm birbirimizle üretim üzerinden kurduğumuz ilişkileri duvarlar örerek daraltıp kendine yeterliliği tahrip eden bir sistem olduğu için insanların kendine yeterliliğini arttıran her şey duvardaki çatlakları arttıracaktır. Sadece yoğurt yaparak kapitalizmi yıkamayız elbette; ama insanların kendi yiyeceklerini yapması, yemek pişirmesi, mutfak deneyimlerini çoğaltması ve paylaşması sağlıklı beslenmenin ötesinde sosyal ilişkileri de canlı tutan bir işlev görecektir. Ve her tür mücadele için sosyal ilişkileri canlı tutmanın en önemli şeylerden biri olduğuna inanıyorum.”

                Kitap çocuk beslenmesi, çocukluk çağı obezitesi, kuru kayısılarda aflotoksin sorunu, tarım ilaçları kalıntıları, ekmekte ağartıcı maddeler, GDO’lar, antibiyotikli etler, palm yağı, streç filmler, zeytinyağı, iyi pirinç gibi çok değişik konularda herkesin anlayabileceği bir dilde ilginç yazılarla dolu.

                Toplumun genelinde gıda konusunda müthiş bir beyin tembelliği var. İnsanlar bir uzmanın kendilerine neyin doğru olduğunu söylemesini bekliyor. Bülent Şık da bu uzmanlardan biri… Ancak bu görüşe karşı. İnsanların doğruyu aramak için çabalamaları gerektiğini söylüyor. Ne yazık ki dünya çapında bilgi üzerinde bir hegemonya var. Çünkü tohum, tarım ilacı, beşeri ilaç, gıda, petrol şirketleri sadece kendi çıkarlarını düşünüyorlar ve bilgi üzerinde bir tekel oluşturmaya çalışıyorlar. Birçok güya bilim insanı da onlara hizmet ediyor. İş başa düşmüş vaziyette. Bu konuda kitaptan bir alıntı yaparak yazımı bitireyim:

“Amerika’da gıda güvenliği ve çevre sağlığı ile ilgili konularda faaliyette bulunan Çevre Koruma ajansı (EPA) 1972 yılında tarımsal üretimde kullanılan ve sağlığa zararlı olduğundan şüphelenilen 600 adet kimyasal maddeyi gözden geçirme kararı almıştı. EPA 1987 yılına kadar geçen 15 yıl içinde, bu 600 adet kimyasaldan sadece 30 tanesini inceleyebildi ve bunlardan da sadece 5 tanesini yasakladı. Ne var ki 1972 ile 1987 yılları arasında yasaklama kararı alınan 5 kimyasalın kullanımı devam etti. Aynı şekilde şimdi çok tehlikeli olarak nitelenen klorpirifosun yasaklanmış olması akla şu soruyu getirmeli: 1965 yılından beri kullanılan klorpirifosun verdiği zarar nasıl tazmin edilecek? Klorpirifosa maruz kaldığı için sağlığı bozulan çocuklar için şimdi ne yapılabilir?”

Önceki ve Sonraki Yazılar