İnsanoğlunu diğer canlılardan ayıran en önemli husûsiyet düşünebilmesidir.
Bilhassa şuurlu bir Müslüman, hayatın anlamını, niçin yaratıldığını, nereden gelip nereye gideceğini merak ederken, hayvanların böyle bir derdi yoktur. Şüphesiz bu, bizlere Cenâb-ı Hakkın büyük bir ihsânıdır.
Evet, böyle bir ihsâna mazhar olan şuurlu bir Müslümanın öncelikli hedefi, bu sorulara cevap bulmak olmalıdır. Zîra bu sorulara bulacağı cevaplarla hayata geliş maksadını ve vazifesinin ne olduğunu öğrenecektir. Bu sayede Cenâb-ı Hakka yönelecek olan insan, Onu isim ve sıfatlarıyla daha iyi tanıyacaktır. Böylelikle aslî hedefinin Cenâb-ı Hakkın rızasını kazanmak olduğunun farkına varacak, Ona olan kulluk vazifesini en güzel şekilde yapmaya gayret edecek ve hayatına da bu hedef doğrultusunda yön verecektir. Böylece “Ben cinleri ve insanları, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım”1 âyetine mâsadak olacaktır.
Peki, aslî hedefi âhiret olan bir Müslümanın dünyevî hedefleri olmayacak mı? Tabiî ki olacak, hem de en güzeli ve en iyisi olacak. En güzel yerlere gelmek ve en iyi mesleklere sahip olmak için çalışacak, bu uğurda kavlî duâsını yaptığı gibi fiilî duâsını da yapacak. Hedefine ulaştıktan sonra da asla durmayacak, bulunduğu yerin ve yaptığı işin en gözdesi olacak. Bir düşünelim, neden dünya herkese ilerleme ve yükselme dünyası olsun da biz Müslümanlar için gerileme yahut yerinde sayma dünyası olsun? Biz, bırakalım gerilemeye yerinde saymaya dahi rıza göstermemeliyiz. Hem i’lâ-yı Kelimatullah yani Cenâb-ı Hakkın isminin yüceltilmesi ve iyiliği emretme, kötülükten men’etme ile mükellef olan biz Müslümanlar, bu ulvî vazifeyi bu zamanda maddeten terakkî ederek icra edebiliriz. Çünkü i’lâ-yı Kelimatullahın en büyük düşmanı olan cehalet ve fakirliği ancak fen, ilim ve san’at silahıyla yenebiliriz.
Hem bizler “İki günü aynı olan ziyandadır”2 diyen bir Peygamberin (asm) ümmetiyiz. Her günümüz bir öncekinden farklı olmalı; bilgi, birikim ve donanım olarak kendimizi geliştirmeye devam etmeliyiz. Bunları yaparken de önceliğimiz olan âhiret hedefimize emin adımlarla ilerleyeceğiz. Yani hem dünyevî hedefimizi hem de âhiret hedefimizi bir arada götüreceğiz. Dünyevî hedefimiz ve yaptığımız iş her ne olursa olsun bunu âhiret hedefimize ulaşmak için basamak yapabilme fırsatımız var. Nasıl mı? “Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı”3 düsturuyla hareket ederek ve farz olan namazlarımızı asla ihmal etmeyerek. Çünkü “Namaz kılanın diğer mübah dünyevî amelleri, güzel bir niyet ile ibâdet hükmünü alır. Bu sûrette bütün sermâye-i ömrünü, âhirete mal edebilir. Fânî ömrünü, bir cihette ibkâ eder.”44
Evet, şu dünya misafirhanesine hikmet nazarıyla baktığımızda hiçbir şeyi mizansız ve gayesiz göremeyiz. Nasıl olur da biz Müslümanlar gayesiz ve hedefsiz kalırız?
Dipnotlar:
1- Zâriyât Sûresi, 56. Âyet
2- İmam-ı Gazâlî, İhya, 4/335
3- Lem’alar, Said Nursî, 21. Lem’a, Birinci Düstur
4- Sözler, Said Nursî, 4. Söz