Onyedinci yüzyılda yaşayan bir tanbur üstadı aynı zaman da dini vecibelerini eksiksiz yerine getirmeye çalışan müslüman bir kişiymiş. Maddi imkanlarının en verdiği bir dönemde Hac farizesini yerine getirmek arzusu ile harekete geçmiş. Fakat o zamanlar malum, musıkinin dinen caziz olup olmadığı konusunda halk arasında tartışmalar sürmekteymiş. Nefes yoluyla ( Üflemeli çalgılar ) icra edileni başka , darp yoluyla ( Vurmalı sazlar )  icra edileni başka  türlü muhakeme edilir,  vecd ile mi gönülleri coşturduğu, yoksa şeytani hisleri mi tahrik ettiği konusunda hararetli tartışmalar yapılmaktadır.İşin ehli ulema , konu üzerinde henüz orta bir yol  bulamamıştır.

Tanbur üstadımız bu ortamda nasıl davranacağını düşünürken karamsarlığa kapılır olmuş. Tanburundan mı ayrılsın , yoksa Hac farizesini daha ileriye mi ertelesin bilememiş ve  o dönemlerin fetva makamında oturan Şeyhülislam’ına danışarak karar vermek istemiş.

O vakitler Şeyhülislam  makamında meşhur şair Yahya efendi bulunmaktaymış .Tanburi şeyhülislamın kapısına gitmiş ve huzura çıkmış.

-        Efendimiz, bir müşkilim var ; Allahın inayeti ile maddi imkanlar hasıl oldu ve hacca gitmeye niyet ettim.Fakat bir kısım vaizler mütemadiyen saz çalmanın  haram  sayıldığını söylemektedirler, bir kısım vaizler de caiz olduğunu söylemektedirler. Şimdi ben neyleyeyim sazımdan da ayrılmak istemiyorum ama hac farizemi de yerine getirmek istiyorum. Benim bu derdime bir çare var mıdır?

-        Yahya efendi dinin özüne vakıf , Allahın buyruğundaki inceliği sezen yüce bir zattır. Ve tanburiye cevap verir. ‘’ Şimdi bir şey diyemem , akşam tanburunu al da konağa gel, bir dinleyelim ve fetvayı ondan sonra verelim’’ der.

Tanburi üstadımız akşam tanburi ile konağın kapısını çalar, içeri buyur edilir, sazını akord edip taksime başlar. Gerçek manada üstad seviyesine erişmiş tanburimizin nağmeleri  tellerden taşarak gönüllerde büyük bir coşkuya sebep olmuştur . Taksim büyük bir intizam ve vecd içinde son bulduğunda  Şeyhülislam efendi  mest olmuş bir ruh haletiyle tanburimize seslenir.

-        Hadi oğlum, haccın kutlu olsun.Böyle çaldıktan sonra , başına hac sarığını sar, dilersen kabede de , hatta rabbülaminde de çal, tanburundan süzülen  nağmelerinin helaldir.

Aşk ile yapılan musıki çalışmaları benim şahsi inancıma göre de helaldir. İnsan yaptığı işte insanlık adına birşeyler yapıyorsa niye günah olsun ki ? Bütün işler aynı değil mi ?

 ‘’ Halka hizmet hakka hizmettir ‘’  deyip ,  gerçek manada halka hizmet götürenlerin sevabının derecesi ölçülebilir mi ?  ‘’Bir de halka hizmet hakka hizmettir ‘’deyip,malı götürenlere ne diyeceğiz ?  bunların günahının büyüklüğü nasıl değerlendirilecektir  ?

Bu güzel işleri ve kötüleri ayıracak düzen bu dünyada  adalet kurumudur. Ama  bu yüce değerlendirmeyi   yapacak ulvi teraziyi kuran  birde yüce mevla mavdır . Sevap ve Günah her ortamda yanyana yürüyen iki varlıktır. Birine Melek diğerine Şeytan diyoruz.

Aslı astarı olmayan birtakım hurafelerle insanları günah diye musıkiden soğutmaya çalışanlar bunun hesabını  bir şekilde öderler. Musıki insanlara güzellik ve şifa vermektedir. Kararmış gönülleri , bunalmış ruhları aydınlatan huzura kavuşturan bir şey nasıl günah olabilir. Unutmayınız  atalarımız ruh ve akıl sağlığı bozulmuş hastaları musıki ile tedavi etmişlerdir. Bu çalışmalar şimdi  dünyanın bütün medeni ülkelerinde Üniversiteler tarafından bilimsel kürsüler kurularak bir bilim dalı olarak ele alınmakta ve hastalara bu yolla şifa sunulmaktadır.