Önümüzdeki günlerde Sol’un-sosyalistlerin, kendi durumlarını, yükseldiği konusunda ciddi belirtiler bulunan ya da saptanan kitleselleşme eğilimindeki muhalefetle ilişkilerini tartışacağı anlaşılıyor. “Siyaset ile kitle arasında bir orantısızlık var” saptaması bir süredir benim de tartıştığım bir konuydu Can Soyer net bir şekilde dile getirdi. (İleri Haber. Muhalefet var mı? Var. )

Oradan sürdürüyorum.

***

Yanlış anlamıyorsam sözü edilen, Sol hareket ve partilerin genel olarak kabul ettiği saptama, henüz şekillenmemiş olsa da kitlesel olmaya eğilimli bir muhalefetin çok farklı alanlarda, çok farklı biçimlerde kendini gösterdiğidir. Çeşitli boyutlarda muhalif kesimlerin sorunlar çevresinde toplaştığını, sorunların çözümsüzlüğünün nedeninin de iktidar, rejim, sistem olduğunu giderek gözle görülür biçimde kavradığını görebiliyoruz.

***

Belki çok iddialı sayılabilir, ama özellikle çevre kirliliği-iklim sorunu, kadına karşı şiddete güçlü itiraz, ekonomi (işsizlik, pahalılık, artan vergiler ve zamlar, yolsuzluklar) eğitim ve laikliğin ağır ya da ölümcül yara almış olması konularında kitlesel, yaygın ve giderek daha fazla politize bir muhalefetin varolduğu ortada.

***

Bundan ne sonuç çıkıyor. Eğer böyle bir orantısızlık varsa, yapılacak iş bellidir: Orantısızlığı çözmek; muhalefet hareketinin siyasileşmesine katılmak; Soyer’in söylediği gibi “muhalefetin temsilciliğini üstlenecek, ona siyasal ve örgütsel bir beden verecek, bir kitleselleşme stratejisine de sahip olan mücadele kulvarı (abç) yaratmak”tır. Orantısızlığı saptadıktan, sorunu gördükten sonra, bu neden gerçekleştirilemiyor sorusunun da yanıtını vermek gerekiyor kuşkusuz. Ağır ama kabul etmek gerek; “ortada yapısal ve kangrenleşmiş bir sorun vardır ve o sorun sosyalist siyasetin stratejik düşünme becerisini (ve hatta, isteğini) kaybetmiş olmasıdır.”

***

Belki bu kadar umutsuz olmayabiliriz. Çünkü sorunu bu şekilde görenlerin, -gördünüzse aşmak için bir şeyler yapmaya da niyetlenirsiniz- işe koyuldukları, kitleselleşmeyi hedefleyen bir kulvar yaratmak ya da böyle bir kulvarda yer alabilmek için harekete geçtikleri de görülüyor. Öyleyse kitle ile Sol siyaset arasındaki yoğun çaba isteyen bu orantısızlık çözülebilecektir.

***

Önemsenmesi gereken bir sorun daha var. Söz konusu muhalif ama hem sorunlar hem hedefler konusunda homojen olmayan çevreler, hareketlenmeler, “Sol ne zaman ortaya çıkacak bize yön gösterecek, yordam öğretecek” diye beklemiyor. Sol’un sözü edilen “stratejik düşünme becerisini” de gözden geçirmesi gerekiyor. Bunun anahtarı, sorunlar ve çözümler konusunda daha geniş düşünmek, hedefe yönelik pratik adımları birleştirebilmek, teorinin hizmetine girmek değil, teoriyi somut göreve çağırmak olabilir mi?

***

Belki bir “küçük” nokta daha var. Sosyalist Sol geniş muhalefet cephesinde yalnız değildir. Sorunların çözümünü solda arayan, kendini sosyalist olarak tanımlayan, rejimle uzlaşmayı hiç bir biçimde düşünmeyen muhalefeti, özellikle sıkışma anlarında, yönlendirebilen bir “sosyal demokrasi” var. Ayrıca ağır baskı altındaki Kürt siyasal hareketi beğensek de beğenmesek de varlığını, siyasetteki etkisini sürdürüyor. Kitlesel muhalefet, tıpkı kendi parçalılığı gibi siyasi yelpazenin de geniş tutulmasını, olabildiğince ortak hedefe kilitlenmesini ister. Sosyalist Sol yalnızca muhalif kitleleri değil muhalif siyasetleri de etkilemek zorundadır.

Bir küçük nokta daha, sosyalist Sol güçlenmedikçe öteki siyasetlerin sağa kayması kaçınılmazdır.