Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Anket şirketlerine herkes gibi benim de güvenim oldukça zayıf. Hele de ki yüz yüze yapılmayanlara… Kamuoyu araştırmacılarımız alınmasınlar ama hiçbirine tam manasıyla itimat edemiyorum.

        Yine de Metropoll'ün şubat araştırmasında dikkatimi çeken birkaç veriden bahsetmek istiyorum.

        İlki ekonomi konusunda...

        Oy verme davranışını açık ara farkla en çok ekonomik şartların belirleyeceği, toplumun yüzde 58’inin geçim sıkıntısı ve işsizliği ülkenin en acil sorunu olarak gördüğü ortaya çıkmış.

        Normal şartlarda bu tablo iktidarı fazlasıyla yıpratabilirdi; oysa aynı araştırmada çıkan sonuca göre halk muhalefetin ekonomiyi iyi yönetebileceğine inanmıyor!

        “Muhalefet partileri arasında ekonomiyi iyi yönetebileceğini düşündüğünüz bir isim söyleyebilir misiniz?” sorusuna yüzde 32 “Öyle birisi yok”, yüzde 21.8 ise “Fikrim yok” yanıtını vermiş.

        Muhalefetin en güçlü figürü olarak gösterilen Mansur Yavaş’ın ekonomik sorunları çözebileceği konusundaki inanç ise sadece yüzde 10.5!

        Muhalefet liderleri son dönemde siyasi stratejilerini ağırlıklı olarak ekonomi üzerine kuruyor.

        Fakat sadece eleştirmekle olmuyor, somut çözüm önermeleri ve daha önemlisi önerilerini hayata geçirebileceklerine dair halkı ikna etmeleri gerekiyor.

        Unutmayın, geçmiş seçimlerde de ekonomi eleştirileri çok yaygındı ama seçimin sonucunu muhalefet lehine değiştirmenin kenarından bile geçemediler.

        Dikkat çekici bir başka sonuç da başörtüsü meselesiyle ilgili. “Kamu kurumlarında başörtüsü takmak yasaklanmalı mı?” sorusunda AK Partililerin yüzde 82’si, CHP’lilerin de yüzde 80’i “Hayır” demiş.

        Bu CHP’nin yaşadığı dönüşümün tabanda da benimsendiğinin işareti.

        AK Parti de bu sonuçtan ders çıkarmalı ve başörtüsü mağduriyeti üzerinden gelecekte oy almasının zor olduğunun farkına varmalı.

        Bu arada asıl takıldığım nokta, AK Partililerin yüzde 11.9’unun başörtüsü yasağından yana tavır alması oldu.

        Ne yani siyasi ömrünü bu davaya adayan AK Parti’ye oy verenlerin yüzde 10’u kamuda başörtüsüne karşı mı çıkıyor?

        Pek akla yatkın değil.

        İşte tam da bu yüzden anketlere kesin olarak güvenemiyoruz…

        Bitmiyor çünkü kabul görüyor

        Bitmiyor çünkü kabul görüyor
        0:00 / 0:00

        Önce Samsun’da İbrahim Zarap adlı onurdan yoksun adamın çocuğunun gözleri önünde eski karısını öldüresiye dövdüğü anın görüntüleriyle sarsıldık.

        Daha bu olayın travmasını üzerimizden atamamışken Ankara'da daha korkunç bir olay yaşandı. Zeynel Korkmaz adlı adam, eşi Reyhan Korkmaz'ı 3 çocuğunun yanında boğazından bıçaklayarak öldürdü.

        İki vakanın da ortak bir yönü vardı; bu ilk değildi. Daha önce her iki mağdur kadın da şiddet görmüş, şikâyet etmiş, uzaklaştırma kararı aldırmıştı.

        Heyhat ne uzaklaştırma kararı ne de ayrılıp yeni bir hayat kurma çabası işe yaramıyor işte!

        Dün herkeste “Bu cani kesin kısa bir süre sonra serbest bırakılır” endişesi vardı çünkü cezaların etkin bir biçimde uygulanmadığına inanıyor toplum.

        Örneğin uzaklaştırma kararı neden etkin biçimde uygulanmıyor? Elektronik kelepçe neden daha yaygın biçimde kullanılmıyor?

        Ağırlaştırılan cezalar ve kamera takip sistemleri ile kapkaç yüzde 80 oranında azaltılabildi ama kadınların şiddete uğramasının önüne neden geçemiyoruz?

        Dün İbrahim Zarap denen pislik o vahşeti sokakta değil de evde uygulasaydı ruhumuz bile duymayacaktı.

        Aslında daha derin bir boyutu var bu meselenin…

        Cezalar istediği kadar ağırlaştırılsın; tutuklama ya da hapis yeterince caydırıcı değil.

        Failler bir süre yatıp çıkıyor fakat aynı zihniyetteki binlerce adam benzerini yapmaya devam ediyor çünkü kadın dövmeyi, öldürmeyi yüz kızartıcı bir suç olarak görmüyorlar.

        Hatta namus kavramı altına sığınıp yaptıklarıyla gurur duyuyorlar.

        Bu toplum hırsıza, dolandırıcıya, vatan hainine yaptığı toplumsal baskıyı kadın döven adama yapmıyor.

        Hırsızlık sabıkası almış biri iş bulamıyor, toplumda kabul görmüyor ama karısını, sevgilisini döven adamı kimse dışlamıyor. Utanç verici bir suç olarak değil, erkeğin öfkesinin kabul edilmiş olağan bir sonucu olarak görülüyor.

        Erkeklerin kadının bütün hayatına karışabileceği fikri öylesine yerleşmiş ki gelenek kodlarına, her seferinde şiddete bahane üretiliyor. Evlilik kurumunun devamı kadının hayatından çok daha önemliymiş gibi davranılıyor, dayak yiyen kadın kısa bir süre sonra barışmaya zorlanıyor. Boşanması dahi çözüm olmuyor.

        Uzun vadede bunun yegâne çözümü, gerçek bir zihniyet devrimi yaratarak toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda bilinci artırmak.

        Erkek çocuklarını yetiştirirken onlara üstün oldukları hissini aşılamaktan vazgeçmek. Kız çocuklarını sonuna kadar güçlendirmek.

        Kısa vadede ise kadın dövmenin en utanç verici suç olduğu gerçeğini tüm topluma kabul ettirmek gerekiyor.

        Dün o vahşet görüntülerini izlediğimden beri aklımda şu soru dönüp duruyor:

        Öyle ibretlik bir ceza verilmeli ki bir kadına el kaldırmayı aklından geçiren bile korkmalı, utanmalı, bir daha insan içine çıkamayacağını bilmeli…

        Ama ne?

        Eski çağlarda suçluların cezası ibretiâlem için meydanlarda verilirmiş.

        Modern toplum ve modern hukuk tüm dünyada kronikleşen bu suç karşısında nasıl daha etkili bir çözüm üretebilir?

        Bireysel değil toplumsal bir çare bulmalıyız.

        Diğer Yazılar