03 Haziran 2020 20:24

Müdür

Fotoğraf: AA

Paylaş

İşsizlik, yoksulluk ve çok yakında yaygın bir açlık ve yoksunluk tehlikesi ile karşı karşıya dünyamız. Kabul edilemez bir eşitsizliğin ve haksız paylaşımın yükselişi ile kapitalizm, kaçınılmaz sonuna yaklaşıyor. Tüm dünya artı değerinin yarıdan fazlasını gasbeden 30, 40 aile ve onları korumak için para karşılığı tutulmuş ve neyi, neden korudukları konusunda kafaları karıştırılmış üniformalı, sivil saldırganlar bu sonu biraz daha ötelemek için aldıkları birkaç kuruş uğruna, işleri bitince çöpe atılacaklarını bile düşünemeden, canla başla saldırıyorlar. Sermaye her ne olursa olsun saldırıdan vaz geçmiyor. Ülkemiz insanları canlarıyla uğraşırken birileri gidip Kaz Dağları’nı yağmalamaya devam ediyor, hazır sokağa çıkma yasağı varken üç kuruş fazla kazanmak için koca ormanları yok ediyor. İşsiz genç iş bulma kurumunun önünde yüzünü saklamaya çalışırken öbürleri Saros Körfezi’ni banka hesaplarına aktarmaya çabalıyor. Her şeye rağmen başkaldıran insan onuru, tüm baskı ve beyin yıkama çabalarına rağmen, insan hücrelerinin en derinlerinde bir yerlerde duruyor.

Saldırının büyüğü küçüğü yok. İşini kaybeden hep aynı acımasızlığın, para kazanma hırsının mağduru. Deniz Kar’ın Antep’ten yazdığı haberi okurken içim sıkılıyor. Dünyaya ürün satma kapasitesine ulaşmış koca halı fabrikasının koca patronları bu zor günlerde 3 işçiyi kapı önüne koymuşlar. Gerekçe süper komik, “İşçiler maske takmıyorlarmış”. Az önce televizyonda Milli Güvenlik Kurulu toplantısının görüntülerini izliyordum. Kurul üyelerinin tamamı maskeli bir tek Cumhurbaşkanı maskesiz. Ne yapalım şimdi, maske takmadı diye Sayın Cumhurbaşkanımızı kovalım mı?

İşçiler mesaiye kalmayı kabul etmedikleri için kovulduklarını söylüyorlar. İşçi Mustafa, işçi çıkarma yasağı olmasına rağmen kapı önüne konduklarını söylüyor. “Birkaç hafta önce pazar günü gelmeyeceğimizi söylediğimiz için bizi kapının önüne koydular. İşçi çıkarma yasağı olmasına rağmen bizi dışarı attılar. Biz hakkımızı arıyoruz” diye oturuyor fabrikanın önüne 2 Mustafa, Musa ile birlikte. Madem işler iyi, üretim iyi, neden işçiler 3 posta 8’er saat çalıştırılmıyor? Mesaili (8+4) çalıştırma daha mı ekonomik. Sigorta priminden, vergiden, yan ödemelerden tırtıklamak anlamına mı geliyor 2 posta 12 saat. Zaten işsizlik tepe yapmış, sanayici zenginleştikçe zenginleşiyor, bilim ve teknoloji, otomasyon insana yarayacağına sermayeye yarıyor. Biz, “İşin bir kısmını robotlar yapıyorsa çalışma saati yüzde 25 azalmalı,  haftada 35 saat olmalı” derken onlar , “İşin yüzde 25’ini robotlar yapıyor, 4 işçinin birini atabilir, kazancımızı yüzde 25 arttırırız” hesabı içerisinde.

Hadi diyelim patron, sınıfı gereği, para hesabı yapıyor, maaşlı müdüre ne oluyor? Bu gün işçiyi kovan “Duvardaki Tilki” yarın kapıya konabileceğini bilmiyor mu?

Neden sermayenin kirli işlerini emeğin kıt zekalıları yapıyor? Sarı inek hikayesini de mi bilmiyorlar? Müdür, usta başı nereye ait? Hiç patronuyla örneğin Bodrum’da yat gezisine gitmiş midir? Hadi bırakalım Bodrum’u, Başpınar’da birlikte aynı yemek masasına oturmuş mudur?

Bizim müdürümüz böyledir. Yüksek kürsüden şapkasını sallayan politikacıyı, geçerken sırtına dokunan patronu, namazda omuzuna sürtünen siyasetçiyi, patronu kendinden sanır. Ta ki sofralar kurulup, etin yağlı kısmının haşmetlilere verildiğini görene kadar.      

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...