Geçenlerde The Telegraph gazetesinde enfes bir futbol makalesi yayımlandı, meraklısına. Gazetenin spor yazarlarından, genelde atletizmi takip eden Ben Bloom, Tottenham Hotspur’e dair yazısına şu soruyla başlıyor; “Koyu bir Tottenham taraftarıyım ama şimdilerde bu takımı izlemekten nefret ediyorum. Bu beni kötü bir taraftar mı yapar?”

Önceki hocaları, Mayıs 2014’ten, Kasım 2019’a kadar takımı çalıştırmış Pochettino’nun futbol felsefesine aşina olanlar anlamışlardır soruyu, ah Pochettino mahallenin en güzel abisi. 202 lig maçında takımının başında sahaya çıkarken yüzde 54’lük kazanma oranıyla kulüp tarihinin en başarılı ikinci hocasıydı ama sadece bunun için sevilmedi. Onunla Kuzey Londra’da değişti dengeler, kapı komşusu ve ezeli düşmanı Arsenal’in teknik direktörü Wenger’in görevde olduğu 22 senede 17 teknik direktörle çalışmış ama her sezon ligi rakibinin altında bitirmiş Tottenham 2015-19 arasında dört sezon ligi ilk dört içinde bitirmekle kalmamış, her sezon rakibini altına almıştı. Verileri her teknik direktörü kıskandıracak cinsten, 2014-19 arasında Tottenham’da lig maçlarında kazandığı puan toplamı 382, ligde sadece üç takım daha fazla puan toplayabilmiş. Beş sezonun dördünü ilk dört içinde bitirdi, üstelik iki transfer döneminde hiç para harcamadan. Ofansif futbolu sevdiği, gençlere önem verdiği zaten biliniyor. Yakın geçmişte İngiltere Milli Takımı kadrosunda yer alan 15 futbolcu Arjantinli hocanın tornasından geçmiş, şimdilerde Tottenham’ın yedek kulübesinin müdavimleri Winks ve Alli o futbolculardan sadece ikisi. Dele Alli 24, Harry Winks 25 yaşında, Mourinho döneminde gözden düştüler, milli takım onlar adına artık uzak bir hatıra. Portekizlinin takımın başına geldiği zamanlarda koyu Tottenham taraftarı eski bir arkadaş, “kazanmayı bilen hoca” diyordu. Oysa futbolun dünü yok, kazandığınız tüm kupalar yeni sezonda en fazlasından bir hatıra. Kazanırken de kaybederken de yazdığın hikâye önemli, takımın maçını izlerken oynadığı futboldan keyif almak, bir sonraki maçını iple çekmek. O yüzden Guardiola, Klopp, Rodgers… O yüzden yaşı yetenler 1982 Dünya Kupası denilince kupayı kazanan İtalya’yı değil, enfes Brezilya’yı hatırlar…

Mourinho’ya gelince, şampiyonluk hayaliyle başladığı sezonda takımı 9. sırada, ilk dördün dokuz puan arkasında. Son altı maçın beşini kaybettiler, üstelik Kane, Son, Bale gibi üstün yetenekli ofansif futbolculara sahip olmalarına rağmen. Oynattığı savunma ve kontraya dayalı futbol en koyu taraftarı bile futboldan soğutacak cinsten, oysa adına futbol denilen güzel oyun kazanmaktan daha fazlası olmalı, kaybederken bile hikâyesi hatırlanmalı…

***

Şubat ayının son pazarında, aydınlık bir Londra gününde ligde son beş maçtan dördünü kaybeden Tottenham evinde lige tutunma mücadelesindeki Burnley karşısında. Ev sahibi 4-2-3-1 dizilişinde İleri uçta Kane, arkasında Bale, Son, Moura üçlüsü. Henüz 2. dakikada öne geçiyor Tottenham, soldan Son’un ceza sahasına kestiği enfes topa dokunuyor Bale. 15’te onun boş pozisyonda soldan sert vuruşuyla iki farkı yakalıyor Tottenham, asist Bale’den. 30’da fark üçe çıkıyor, Reguilon soldan ortalıyor, Moura kaçırmıyor. Tottenham topa yüzde 56 oranında sahip olduğu, rakip kaleyi sekiz kez yokladığı devreyi üç farkla önde kapatıyor.

2. devrenin başında topa sahip olan, tempoyu kontrol eden Tottenham, Burnley organize atak geliştirmekte zorlanıyor. 55’te sezonun en güzel gollerinden birini izliyoruz, Son’un topu rakip alana taşıyıp verdiği pası soluyla uzak köşeye mükemmel bırakıyor Bale, fark dörde çıkıyor. Velhasıl sezonun en rahat maçlarından birini rahat kazanıyor Tottenham, umutları sezonu ilk dört içinde bitirmek…

“Mutsuzluk gülümseyerek gelir, adıyla süslenmiştir” der Cemal Süreya, ondan alıntıyla Burnley karşısında kazanmış olsalar da mutsuzluk Mourinho ile gelir. Ligin muhtemel en etkili forvet hattına sahip olmalarına rağmen puan cetvelindeki konumları mutsuzluğun yansıması sanırım…