19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Yeni dönemin yeni kodları ve mecburiyetleri üzerine: (4)

Ekrem Kahraman

Ekrem Kahraman

Eski Yazar

A+ A-

Herhalde iyi niyet sahibi herkes daha baştan kabul edecektir ki olumlu olumsuz her farklı hayat, her toplumsal, siyasal, kültürel vb. pozisyon her insanda ister istemez farklı farklı kapasitelere, anlayışlara, korkular ve endişelerin yanı sıra alabildiğine yıkıcı yanılgılara, hiç umulmadık yeni yeni tepkiselliklere yol açabilecektir.
Yalnızca bu bağlamlar üzerinden düşünüldüğünde bile her felsefi, ideolojik, siyasi, kültürel anlayış sahibi grubun, örgütlü örgütsüz siyasi birikimin kendi varlık nedenine uygun olarak hem algılama kapasitelerinde hem de karşı karşıya kaldığı en hayati zorlu sorunlara yaklaşımı, tepkisi ve bu farklılıkları olağan bir ruh haliyle kabul etme ve çözme niyeti, yöntemi farklı farklı olacaktır.
Çünkü her farklı anlayış ve siyasi bakışın, sosyal ve kültürel alt yapının yanı sıra kendi hayati varlığına renk veren anlam yükleyen zeminler başka başkadır.
Buna bir de, dönemsel bireysel, toplumsal siyasal, kültürel olanaklar ya da olanaksızlıklar, yetersizlikler, hırslar, tarihsel yanılgılar, yenilgiler vb. de eklendiğinde durum daha da karmaşıklaşmaya başlamakla kalmadığı gibi böyle bir durumda söz konusu kişi ve grupların hem tarihsel bir sabıra hem de hem yardımcı bir anlayış ihtiyacına gereksinimleri ortaya çıkar.
Sanırım öncelikle dönemsel olarak bu alabildiğine doğal ve olağan durumun daha baştan kabul edilmesi, böylesi kesimlere karşı daha hoşgörülü ve sabırlı bir yaklaşım gerekiyor.
Elbette göremediğimiz başka başka hesaplar, planlar ve angajeler içinde olmamak koşuluyla...
İçinden geçiyor olduğumuz tarihsel süreç ile geliyor olanın ilk belirtileri görülmeye başlanan yeni döneme geçişimiz tam da bütün bu olguların apaçık bir yığın kodlarını, handikaplarını ve olanaklarını içermekle kalmıyor, aynı zamanda bizlere yeni sorumluluklar yüklüyor.
Bu sorumlu bilinç ve tutum gereği güncel siyasette de, entelektüel kuramsal felsefede de, Doğu’ya, Batı’ya, AB’ye, ABD’ye de, hatta hem kendi ülkemizde siyasal iktidara ve muhalefete de, “ulus devlet” kavramına bakışta, çağdaş düşüncede, sanatta ve kültürel üretimlerde de birbiriyle iç içe gerçekleşiyor ve toplumsal hayatımızın her katmanında da değişen bir şey yok aslında.
O nedenle günümüz çağdaş yaşam sanat ve kültür anlayışı ve formuyla 1960’lı yıllarla birlikte
Türkiye’de başlayan “ulusal sanat” “yerel Sanat” yaklaşımları ile “evrensel sanat” ya da 1980’li yıllardaki adıyla anılan “çağdaş sanat” kavramları arasındaki tartışma da geçmişimizde böyle bir şeydi aslında ve bu büyük tartışma sonuçlanmadı henüz. Israrla altını çizmeye çalışıyorum: yeni bir tarihsel döneme evrildik ve bu anlayışla gidilirse 1990’lı yıllardan itibaren başlatılan “çağdaş sanat” tarihiyle küreselleşme ve onun neoliberal “güncel sanat”çatışması da yeterince tartışılmadan ve ayrıştırılmadan bir kenara bırakılacak gibi.
DÜN İLE BUGÜN,
BUGÜN İLE YARIN
Elbette büyük tarih devam ediyor evet ve bu noktada hepimizin önündeki temel soru basit aslında? Hangi toplumsal, siyasal, kültürel süreçteyiz? Bunun bir öncesinde ya da yakın tarihte Türkiye ya da entelektüel bir sanat iddiası olan biri olarak derdiniz neydi ve neyi tartışır durumdaydınız? Peki, şimdi her şeyin altüst olduğu ve hızla değiştiği günümüzde neyle karşı karşıyısınız?
Örneğin güncel siyaset, ideoloji ve kültür: Her ne kadar siyasi olarak karşı olsanız da sadece kendi ulus devletinizin iktidarındaki siyasi partiye mi yoksa aslında kendisini de muhalefeti de olumlu olumsuz etkileyip yönlendiren ve bu yüzden de hep birlikte içinde yer aldıkları büyük çalkantıda çöken eski dünyanın saldırgan küresel siyasal ve kültürel iktidarlarına mı? Günümüzde tartışmasız bir biçimde gerek kültürel gerekse yaşamsal imgelerin düşünsel / sanatsal / kültürel formlara girerek güncel olarak tüketilebilir nesneler haline gelmeleriyle hemimge hem gerçeklik olarak oluşumunun giderek bir ticarete dönüştürüldüğü, bu ticaretin ise piyasa gereği tümüyle reklam magazin nesnesine ve şamataya boğdurulduğu, böylece de hem çağdaş yaşamın hem çağdaş sanatın toplumsal kültürel ağırlığını, değerini yitirmesi arasında artık gözle görülebilir yeni bir ilişki söz konusu...
Sanat olan ile sanat olmayan ya da sanat ile para (ticaret), neoliberal küresel angaje çağdaş sanat ile bağımsız özgür çağdaş sanat arasındaki alabildiğine çapraşık ama zorunlu bu ilişki son yıllarda sık sık yeniden gündeme getirilip tartışmaya açılıyor ama bir türlü çözüme kavuşturulamıyor.
Böylesi süreçler daima yeni öncüler, çağdaş aklıselimlikler ister. Fakat ne yazık ki günümüzde büyük bir gürültüyle üzerimize abanan o büyük karanlığa ve çıkmaza karşı doğru, açık ve olanaklı tutum alma cesaretini gösterebilmiş sanatçı, entelektüel öngörülü sanatçı, düşünce insanı ve siyasetçi sayısı çok az yine de...
Peki böyle bir durumda hem Türkiye hem çağdaş sanat ve siyaset nereden nereye ve nelere doğru evrilecek dersiniz?
(İzninizle yine devam etmek istiyorum?)