Çok da geçmiş zaman değil, daha üç-dört ay öncesiydi kim olduklarını az çok bildiğim birilerinin organize etmesiyle “Milli ve dini değerlere hakaret” ettiğim gerekçesiyle bir linç kampanyası başlatıldı.
Önce sosyal medya ve yandaş basının manşetlerinde gördüm kendimi.
Sonra emniyetten aradılar ifademi almak için.
Davetle gittiğim emniyet binasında memurların bakışlarıyla azılı bir suçlu gibi hissettim kendimi.
Ömrünü polis muhabiri olarak geçirmiş ve en yakın arkadaşları polisler olan ben, yaşananlara anlam vermeye çalışırken en yakın arkadaşım sandıklarımın sırt çevirmelerine şahit oldum.
Üzüldüm,
Kırıldım biraz da.
O arkadaşlar üzerlerinde çok fazla baskı olduğu için yanımda olamadıklarını söyleyerek savundular kendilerini.
Sosyal medyada başlayan ve yandaş diye tabir ettiğimiz bir kısım medyanın ‘haber’ adı altında şahsıma ettikleri hakaretlerle organize bir şekilde hakim karşısına çıktım.
*
Her şey gibi geldi geçti.
Ancak o gün sosyal medya trollerinin ve bir kısım yayın organlarının olayı nasıl manipüle ettiğini, nasıl algı operasyonu yapıldığını net bir şekilde gördüm.
*
Geçen haftanın en çok gündemde kalan konusu da Didim Belediye Başkanı Deniz Atabay hakkındaki iddialardı.
Dört yıl önce ‘Yasak aşk’ adı altında servis edilen bir video bu kez de ‘Tecavüz’ başlığıyla tekrar servis edildi.
En baştan beri olayın organize bir rant meselesi olduğunun farkında olan biri olarak gelişmeleri takip ettim.
Geçtiğimiz hafta bunun bir ‘FETÖ taktiği’ olduğu konusundaki görüşlerimi de sizlerle paylaştım.
Aynı gün Ahmet Deniz Atabay, Aydın Büyükşehir Gazeteciler Cemiyeti’nde bir basın açıklaması yaptı ve her soruya cevap verdi.
*
Bir gün sonra İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu Aydın’a geldi.
Bakan Soylu, Aydın ziyaretlerini sürdürdüğü sırada, “Sadece biz gazetecilik yapıyoruz. Biz hariç herkes tetikçi” falan diye kendilerini öven bir yayın kuruluşunda Son Dakika başlığıyla “Deniz Atabay tutuklandı” haberi yayınlandı.
Habere göre Başkan Atabay gözaltına alınmış, savcıya ifade vermiş, mahkemeye sevk edilmiş ve tutuklanıp cezaevine gönderilmiş.
Sosyal medya yıkılıyordu, ülkenin gündemi olmuştu.
Çok sürmedi beş dakika sonra Başkan Atabay, “Görevimin başındayım” diyerek canlı yayına katıldı.
Bırakın tutuklanmayı, hakkında şikayet bile yoktu.
*
Haberin ‘Yalan’ olduğu ortaya çıkmış olmasına rağmen gün boyu sosyal medyada organize saldırı devam etti.
İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu da kendisine bu konuyla ilgili sorulan soruya, “Benim sizlere tavsiyem sosyal medyanın peşine takılıp mahcup olmamak lazım” diyerek cevap verdi.
*
Deniz Atabay’ın başına gelenler emin olun ki yarın sizlerin de başına gelebilir.
Yalan bir haber yada iftirayla itibarsızlaştırılmakla karşı karşıya kalabilirsiniz.
Sosyal medya trollerini organize bir şekilde harekete geçiren gücün bu ülkenin en büyük tehlikesi olduğunu düşünüyorum.
Ve sormak istiyorum “Beş dakika sonra gerçeğin ortaya çıkacağını bile bile bu yalan haberi yapanların nasıl bir amacı var ki, ‘Güvenilirliklerini’ tehlikeye atmayı göze almışlar?”
Nasıl bir çıkarları var ki, kumpasın göbeğinde olmayı tercih etmişler?
Aleni bir şekilde yalan haber yapanların bundan önce de bazı siyasetçiler hakkında yaptıkları haberlerin doğruluğu tartışmalı hale gelmedi mi?
*
Sosyal medya ve yandaş basında linç edilmiş biri olarak Sayın Deniz Atabay’ın yaşadıklarını anlayabiliyorum.
Saldırıların nerden geldiğine baktığımda da nasıl bir kumpasın içinde olduğunu fark edebiliyorum. BU MECLİS ÜYESİ ALKIŞLANIR
İncirliova Belediye Meclisi Üyesi AK Partili Hatice İrik.
Hatice ile tanışıklığımız çocukluk arkadaşım olan Veli ile evlenmesi sayesinde oldu.
Aydın’a geldiğimde tek tanıdığım insan, çocukluk arkadaşım Veli’ydi.
Her bir araya geldiğimizde anılarımızı anlatıp hunharca güleriz.
Toplumsal çıkarların, kişisel çıkarlarının önüne geçmeyeceğini bildiğimden Cumhur İttifakı’ndan belediye meclis üyesi adayı olduğunda Hatice’ye sonsuz destek verdim.
17 aydır yaşananları gördükçe de yanılmadığım için çok mutluyum.
*
Mecliste Cumhur İttifakı’nın sözcüsü olan Hatice İrik, ilk olarak 5 yıllık görev süresi boyunca meclis toplantılarına katılması dolayısıyla alacağı oturum ücretlerini eğitime bağışlama kararı aldı.
İlk bağışını da Hacıaliobası İlkokulu'na yaptı.
*
Geçtiğimiz hafta telefonla görüştüğümüzde pandemi nedeniyle evde eğitim gören ancak bilgisayarı bulunmayan öğrenciler için sosyal medyada 'sendevarmısın' etiketiyle kampanya başlatmak istediğini söyleyince, çok önemli bir iş yapmış olacağını söyledim.
Biz bu ülkede sanatçıların, sporcuların siyaseten taraf olup “sendevarmısın” kampanyaları görmüştük.
Referandum için “Ben evet diyorum, sende evet diyor musun?” diyen,
Seçimlerde “Benim adayım şu, senin de adayın şu mu?” diye algı operasyonu yapan ünlülerin yaptığının aksine Hatice İrik bir siyasetçi olarak siyasi tutum yerine toplumsal bir soruna dikkat çekmesi önemliydi.
*
Hatice, sözünü tuttu ve pandemi dolayısıyla okulların kapalı olması nedeniyle evde online derse katılması gereken ancak bilgisayarı olmadığı için katılamayan çocuklar için bir kampanya başlattı.
İlk tableti de Doktor Reşit Ortaokulu 6’ncı sınıf öğrencisi Ganime Demirtaş (12), aynı okulda 5'inci sınıf öğrencisi Fatma Demirtaş (11) ile Nazmi Topçuoğlu ilkokulu 3'üncü sınıf öğrencisi Musa Can Demirtaş (10) kardeşlere teslim etti.
*
Çektiği video da, "Ülkemizde yaklaşık 20 milyon öğrenci var ve ne yazık ki bu öğrencilerin 2 milyon kadarında ne bilgisayar, ne de tablet var” diyerek toplumsal bir yaraya dikkat çekti.
*
İlk çağrıdan sonra tekrar telefonla görüştüğümde de, bazı partililerin kendisini aradığını ve “Ben de sizin partidenim, bize de tablet verin” denildiğini söyledi.
“Peki sen ne yaptın?” diye sordum.
“Bu asla siyasi bir durum değil. Tabletler gerçekten ihtiyaç sahibi kişilere ulaşsın istiyorum. Bu nedenle de partiden veya partililerden gelen talepler yerine Kaymakamlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı aracılığıyla gerçek ihtiyaç sahiplerini belirleme yöntemini tercih ettim” dedi.
*
Bir ailede üç çocuğa verilen bir tablet asla yeterli olmaz.
Hatice İrik’in samimi duyguları ile başlayan bu kampanya da umarım siyasilerin devreye girmesiyle çerez olmaz.
Umarım, maddi imkanı olan herkes saçma sapan kampanyalar yerine bu kampanyaya destek verir.
TADIMLIK DEDİK DOYUMLUK OLDU
“Neredeyim ben?” diyerek gözlerimi açtım.
Etrafıma baktım yine evdeyim.
“Anasını satayım hiç aksiyon yok. Yine kimse kaçırmamış beni” diye isyan ederek kalktım yataktan.
Funda’yı aradım, “Kendimi sevesim yok, çokça sev beni” dedim.
“İyi ki anan seni doğurmuş” diyerek 3 dakika 18 saniye sevdi beni.
Kendimi sevme işini de Funda’ya yüklediğimden kendimi çok işsiz hissettim.
Tekrar aradım ve “Haydi hazırlanın” dedim.
“Hayırdır nereye gidiyoruz” diye sordu.
“Beni kaçıran olmadı, ben sizi kaçırayım bari” dedim.
“Tamam beş dakkaya hazırız” dedi ama ben bir kadının beş dakikasının asla beş dakika olmadığını bilen biri olarak bir saat sonra yola çıktım.
Evin önüne geldiğimde “Geldim” diye mesaj attım.
10 dakika geçti gelen giden yok.
Aradım “Geldim” dedim.
10 dakika daha geçti gelen giden yok bi daha aradım.
Funda biraz sinirli açtı telefonu “Olm beş dakika dedik ya. Ne 10 dakkada bi arayıp duruyon” dedi.
“Haklısın” deyip hemen kapattım.
*
Yarım saat sonra şaraplarıyla meşhur Şirince’ye doğru yola çıktık.
Şirince’ye varır varmaz şaraphanelerin görevlileri “Buyrun tadın” diye davet etmeye başladı.
“Daveti geri çevirmek olmaz” diyerek sırasıyla tüm şaraphanelerin ikram ettiği tadımlık şarapları denedik.
Tadımlık bizim için resmen doyumluk oldu.
En çok da kahveli ve çikolatalı şarabı sevdik.
Hafta sonunuzu güzelleştirmek istiyorsanız tavsiye ederim.
Aşka da şaraba da doyacağınızdan şüphem yok.
DEVAMI YOK
Günün birinde son yemeğini yiyip,
Son çiçeğini koklayıp,
Bir arkadaşına son kez sarılacaksın.
Son kez olduğundan haberin bile olmayacak.
O yüzden sevdiğin her şeyi tutkuyla yapmalısın.
Kalan yıllarının kıymetini bilmelisin.
Çünkü
devamı
yok.
GÜNÜN FIKRASI
Mühendis Temel, bir gün yolda giderken bir kurbağa görür. Kurbağa dile gelir:
“Ben aslında bir insanım, eğer beni bir kere öpersen çok güzel bir prenses haline gelirim"
Temel, kurbağayı eline alır ve cebine koyar.
Kurbağa tekrar dile gelir:
“Eğer beni öpersen çok güzel bir prenses olacağım"
Temel, onu yeniden cebine koyar.
Kurbağa yalvarmaya başlar:
“Eğer beni öper ve güzel bir prenses haline çevirirsen seninle bir hafta kalırım ve istediğin her şeyi yaparım"
Temel tekrar kurbağayı çıkarır, şöyle bir bakar ve gülümseyerek cebine koyar.
Sonunda kurbağa dayanamaz ve:
“Senin neyin var? Sana çok güzel bir prenses olduğumu ve beni öpersen 1 hafta seninle kalıp istediğin her şeyi yapacağımı söyledim. Neden beni öpmüyorsun?" diye sorar.
Temel cevap verir:
“Bak, ben bir mühendisim. Kızlarla uğraşacak vaktim yok, fakat konuşan bir kurbağa çok ilginç geliyor"
GÜNÜN TESPİTİ
“..’it’ istedi diye ‘at’ ölmez..” BEN
“..dost kaybetmekten de, düşman kazanmaktan da zerre çekinmiyorum..” GÜNÜN SÖZÜ
“..bir kelebeğin ömrü kadardır hayat.. ne kırmaya gelir, ne de kırılmaya..” KADINLAR ERKEKLER
"..gençliğinde 'boğaya' özenen erkek, büyüdüğünde 'öküz' olur.."