Küçükken kitaplara karşı çok ilgiliydim.
Büyüyünce ne olacaksın diyenlere ise “yazar” cevabını verecek kadar çok seviyordum okuyup yazmayı. Hatta sırf yazar olmak istediğimi söylediğim için bazen anneannem bana söylenirdi: “Ne yapacaksın yazar olup. Yazarların açlıktan nefesi kokuyor. Zaten çoğunun kıymeti de ölünce anlaşılıyor. Kısacası yaşarken rahat eden yok.” gibi şeyler söyleyerek beni başka bir mesleğe yönelmem için ikna etmeye çalışırdı.
İlkokul üçüncü sınıf öğrencisiydim. Neredeyse her sene bir kere okulumuzda imza günü yapılırdı. O imza günleri benim için unutulmaz anlardı. Bu sene ise gelecek olan yazar geçen sene gelen aynı kişi olacaktı. Kendisi çok tonton ve sevecen bir yazar amcaydı benim için. Öğretmenimiz her sene gelen yazara sormak için bizlere evde soru hazırlayıp gelmemizi söylerdi. Bu sene de aynısı istendi bizden. Eve geldim ve yazar amcaya sormak için soru düşünmeye başladım. Geçen sene geldiği zaman merak ettiğim her şeyi sormuştum. Nasıl yazar olunur? Mesleğinizden memnun musunuz? Niye bu mesleği seçtiniz? Vs… Aklıma soru gelmiyordu. Nihayet uykum geldi ve yattım. Ertesi gün okula, beklediğimiz yazar amca gelmişti. Söyleşi kısmı bitmiş soru cevap kısmına gelmiştik. Salonda kimse soru sormuyordu. Bir anda aklıma bir soru geldi ve söz almak için parmak kaldırdım. Söz sırası bendeydi.
Heyecanla sorumu sormak için mikrofonu aldım ve:
- Anneannem bana yazarların nefeslerinin koktuğunu söyledi. Acaba sizin de nefesiniz kokuyor mu?
Sınıf öğretmenim ile göz göze gelmiştik soruyu sorarken. Bana tebessüm ile bakmıştı. Yazar kulağı ağır işittiği için soruyu tam anlayamamıştı. Yanında oturan kişi ona tekrar sordu aynı soruyu. Salonda kısa bir sessizlik oldu.
Yazar amca gülümsedi ve:
- Anneannenin haklılık payı var. Aslında yazarlık bir meslekten ziyada gönül işi. Emek, özveri ve ilgi isteyen bir uğraştır. Bu arada ben aynı zamanda bir öğretmenim. Meslek olarak soruyorsan hani dedi ve gülümsedi.
Aradan dokuz yıl geçti. Ben üniversiteyi kazandım. Sonuçların açıklandığı gün ilkokul hocam aradı ve hangi bölüme yerleştiğimi sordu. Türk Dili ve Edebiyatı deyince ise “Eğer başka bir bölüme yerleşseydin o zaman şaşırırdım” dedi ve bana bu güzel olayı hatırlattı. Kendisinin bu hadiseyi hiç unutmadığını, arada öğrencilerine de anlattığını söyledi.
Bazen kendime sorardım. Niye o gün öyle bir soru sordum diye. Şimdi ise iyi ki sormuşum diyorum. Bir öğrenci için en güzel şey mezun olsa dahi hocası tarafından güzel anılmak. Bir öğretmen için ise en büyük mutluluk öğrencilerinin iyi yerlere geldiğini görüp onlarla iftihar etmek olsa gerek. Bu vesileyle bütün öğretmenlerimizin Öğretmenler Günü’nü tebrik ederim. Rabbim istikametle Peygamber mesleği olan öğretmenliği hakkı ile eda edenlerden eylesin.