"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Tevbe konusu

M. Ali KAYA
16 Mayıs 2020, Cumartesi
Tevbe etmek Allah’ın kesin emri olan farzlardandır.

Dünyada ve ahirette kurtuluşun yolu tevbeden geçer. Yüce Allah Kurân-ı Kerîmde “Ey iman edenler! Hepiniz birden Allah’a tevbe edin ki, dünyada ve âhirette saadete kavuşasınız” (Nur Sûresi, 31) “Allah’a ihlasla, gönülden tevbe edin” (Tahrim Sûresi, 66: 8) buyurur. Demek ki ahirette olduğu gibi dünya saadeti dahi tevbeden geçer.

*

-  Tevbe nedir?

-  Tevbe pişmanlıktır. Peygamberimiz (asm) “Pişman olan tevbe etmiştir” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1: 423) buyurmuşlardır. “Tevbe eden günah işlememiş gibidir.” (İbn-i Mace, Zühd, 30)

Allah yanlışını ve hatasını anlayarak pişman olan ve hatasından dönen ve temizlenen kulunu sever. (Bakara Sûresi, 2: 222) 

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri tevbe ile ilgili âyet ve hadisleri şu cümlelerle özetler: 

“Şeytanın mühim bir desisesi, insana kusurunu itiraf ettirmemektir tâ ki istiğfar ve istiâze yolunu kapasın. Hem nefs-i insaniyenin enâniyetini tahrik edip, tâ ki nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin, adeta taksirattan takdis etsin. 

Evet, şeytanı dinleyen bir nefis, kusurunu görmek istemez. Görse de, yüz tevil ile tevil ettirir. ‘Tarafgirlikle bakan kusur görmez’ sırrıyla, nefsine nazar-ı rıza ile baktığı için, ayıbını görmez. Ayıbını görmediği için itiraf etmez, istiğfar etmez, istiâze etmez, şeytana maskara olur. Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi bir peygamber-i âlîşan ‘Ben nefsimi temize çıkarmam. Nefis her türlü kötülüğe sevk eder; ancak Rabbim Rahmet ederse o başka!’ dediği halde, nasıl nefse itimad edilebilir? 

Nefsini itham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, istiâze eder. İstiâze eden, şeytanın şerrinden kurtulur. Kusurunu görmemek, o kusurdan daha büyük bir kusurdur. Ve kusurunu itiraf etmemek, büyük bir noksanlıktır. Ve kusurunu görse, o kusur kusurluktan çıkar. İtiraf etse, affa müstehak olur.” (Lem’alar, 2005, 13. Lem’a, s. 239-240)

Demek ki tevbe etmenin ön şartı insanın nefsini ittiham etmesi, kusurunu görmesi ve itiraf etmesidir. Nefsine güvenen, kusurunu görmeyen tevbe etmez. Tevbe etmeyen de affa mazhar olmaz.

*

- Nelerden tövbe etmeliyiz?

- İnsanı yoldan çıkaran ve dalâlete sevk eden fıtratındaki üç temel duygudur. 

Bunlar:  “Akıl, şehvet ve öfkedir.”

Akıl: Bid’a ve dalâlet fikirlerine kapılarak, yanlış düşünce ve kanaatleri savunarak insanı yoldan çıkarır. Aklın ifratı olan “cerbeze” ile batıl ve yanlış düşünceleri hak ve doğru imiş gibi müdafaa eder. En tehlikeli olan ve insanı dalâlete atarak ebedî Cehennemde kalmasına sebep olan günah budur.

Her şeyden önce düşünce ve fikirlerimizi “Risale-i Nur’un” mizanları ve ölçüleri ile düzeltmemiz şarttır. Yanlış düşünce ve fikirleri aşırı müdafaa etmek -Allah korusun - insanı imandan eder. İman zaafı tedavi edilmezse sonuçta imansızlığı netice verir. 

Şehvet: Dünya malına, makamına, kadına, rahat yaşamaya ve övülmeye aşırı düşkünlüktür. İnsan bunlardan birisine kapılır ve kendisini haklı görerek müdafaa etmeye başlarsa bu noktadan fıska düşer. Fıskta devam etmenin cezası dalâlete atılmaktır. 

Nitekim yüce Allah “O fasıklar ki Allah’a verdikleri sözlerinden cayarlar, akrabalar ve mü’minler arasındaki bağları keserler ve yeryüzünde fesat çıkarırlar” (Bakara Sûresi, 2: 27; İşâratu’l-İ’caz, 2006, s. 369-373) buyurarak fıskı açıklmış ve bunlardan tevbe etmemenin cezasını da “dalâlete atılmak” olarak beyan etmiştir.

Öfke: Kişinin yanlışlık karşısında sinirlerine hâkim olmaması ve aklı ile hareket etmemesi durumudur. Bunun en tehlikeli olanı ise kendi yanlışını ve yanlış düşüncelerini tenkit edenlere karşı kendini müdafaa ederek öfkeye kapılmasıdır ki bu nevi öfke ehl-i dalâlet ve ehl-i bid’ada bulunur. 

Onlar kendilerine hak söz söylendiği ve iyilik emredildiği zaman öfkeye kapılarak hak ve hakikate karşı çıkarlar. Bu da onların hakkı arama konusunda ihlâstan yoksun olduklarının delilidir.

*

Öfke ve şehvetten kaynaklanan günahlar zamanla kalbe işler ve kalbde haset, riya, ucub, kibir, gurur, kin, nefret ve düşmanlık gibi duyguların yerleşmesine ve kalbin kararmasına vesile olur. Özellikle şehvetten, yani haram yemek ve dünya malına tamah etmekten kaynaklanan günahlar kalbi paslandırır ve zamanla karartır. (Mutaffifun Sûresi, 83:14) Kalb kararınca kalbde iman tesir etmez, zamanla tevbeyi terk etmek ve ibadetten uzaklaşmakla Allah korusun kalbdeki iman çıkar ve o insan imansız olarak ahirete gider ve ebedî olarak Cehennem azabına maruz kalır.

*

Bu vahim neticelerden kurtuluğun tek çaresi kişinin ihlâsla hakkı araması, hakkı bulduğu zaman hemen sahip çıkması ve kendi nefsini itham ederek hatasını görmesi ve vazgeçemesidir. Yüce Allah Kur’ân-ı Kerîmde 70 âyetinde tevbeyi emretmektedir. 

Bu sebeple Peygamberimiz (asm) Allah’ın bu emrine uyarak günde 70 defa tevbe ettiğini ifade etmektedir. (Buhari, Daavat, 3)

Ölüm her an gelebilir. Hiç kimsenin yarına kadar yaşayacağının garantisi olmadığına göre bir an önce tevbe etmek ve hatalarımızı telâfi etmek gerekir. 

Akıllı bir insan geçirdiği itaatsiz ve ibadetsiz günleri için pişman olur, tevbe eder ve hatalarına ağlar. Şurası bir gerçektir ki, Cehennem ehlinin azabının çoğu tevbe etmemekten ve tevbeyi geciktirmekten kaynaklanmaktadır.

Okunma Sayısı: 14725
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı