SÜKÛTU HAYAL

SÜKÛTU HAYAL

Büyük hayallerimiz vardı bizim bir olmak, birlik olmak....

      Büyük hayallerimiz vardı bizim bir olmak, birlik olmak ve dünyada Türk Birliği’ni tesis etmek gibi uç hayallerimiz vardı bizim. Bu gaye ile dünya görüşümüzü şekillendirmiş ve bu mefkûre üzerine yıllarca planlar yapıp, hayaller kurup şarkılar besteleyip marşlar söyleyerek büyümüştük. Her geçen gün esaretten kurtulan Türk Devletlerinin bir araya gelmesine az kaldığına kendimizi inandırmıştık. Hep onların hayallerinin bizden daha çok bu büyük olduğunu, Türk Birliği hayalleri ile yanıp tutuştuklarını sandık hep samimi ve saf Türklük sevdamız ile. Bu yüzden çok aşağılandık, yeri geldik faşist olmakla bile suçlandık haksız yere adımız kafatasçılara bile çıkarıldı. Hep izah etmek anlatıp suçlamalardan kurtulmak için gayret göstermek zorunda kaldık.

      Ve tarih öyle bir döneme bizi getirdi ki yüzlerce yıllık hayallerimizi sorgular olduk ya da sorgulamak zorunda kaldık diyebilirim. Kadim Türk yurdu Azerbaycan’ın otuz yıla yakındır işgal altındaki topraklarının geri alınması için kurduğumuz tüm kutlu hayaller adeta gerçek oldu Ermenistan’ın kana doymaz katil devletinin pervasız saldırıları adeta hayallerimizin işaret fişeğini yakan kıvılcımlar oldu. Azerbaycan ordusu harekete geçince otuz yıllık Dağlık Karabağ hayali binlerce yıllık Türk Birliği mefkûresinin gerçekleşeceğine ve beklenen kutlu günlerin geldiğine inancımız daha bir arttı ve heyecanımız adeta doruklara ulaştı. Her ne kadar bireysel olarak ben bu süreci Rusya’nın Avrupa’ya daha sıcak bakan Paşinyan hükümetini onları en büyük korkuları ile imtihan etmesi ve adeta kulağını çekmesi olarak da görsem bu taarruzu heyecanla karşıladım. Putin Paşinyan’a tek mermi atmadan dersler verirken bölgede doğal zenginlikleri ile sürekli güçlenen Azerbaycan’a da bu savaşa sessiz ve tarafsızmış gibi kalarak adeta barış eli uzatıyordu. Ama bu sessizliğin sona ereceği bir nokta vardı ve Rusya bu anı gözlüyordu. Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’ın değil Rusya’nın himayesindeki Ermenistan’ın elinde olması Rus siyasetinin en temel stratejisinin bir dışa vurumuydu. Rusya Ermenistan’dan vazgeçmiş olabilir miydi? Asla sadece burunları sürtsün geleceklerini Avrupa değil Rusya’nın kanatları arasında aramaya ikna olsunlar diye bekliyordu. Durum böyle iken Azerbaycan ordusu ilerleyişe geçince alınan her köy, işgalden kurtulan her reyon başta Türkiye olmak üzere Azerbaycan da çok büyük sevinçle karşılanıyordu.

      Her şey Rusya’nın Ermenistan devletinin kulağını yeterince çektiğine inanması ile adeta tersine döndü. Ermenistan sivil kentlere Rusya’dan aldığı füzelerle vurmaya başladı ve Rus dışişleri bakanlığı Azerbaycan ve Ermenistan’ı masaya davet etti ve insani ateşkes diye bir ateşkes başlatıldı. Bu ateşkes Ermenilere nefes aldırmak ve batıdan yola çıkan silah ve mühimmatı Ermenistan’a ulaştırmak için yapılan bir savaş manevrasından başka bir şey değildi. Sonuç olarak Ermenistan kaybedeceği bir savaştan kurtarılmış ve otuz yıllık azatlık hayallerimiz de suya düşmüştü.

       Suya düşen otuz yıllık azatlık hayalleri değildi elbette çok daha büyük bir sükûtu hayal durumunu yaşıyoruz kabul etsek de etmesek de. Bu süreçte önce Siyasal İslamcıların ümmet hayalleri suya düştü. Çünkü Müslüman ülkelerin tamamına yakını ya Ermenistan’ın yanında oldular ya da sessizliği seçerek Müslüman Azerbaycan Türklerini kaderlerine terk ettiler. Aynı bundan önce Filistin, Doğu Türkistan ve Akdeniz de yaşanan gerginlikte Türkiye Cumhuriyetini kaderine terk ettikleri gibi.

      Siyasal İslam’ın ümmetçilik hayali suya düşmüştü de Türk Milliyetçilerinin yani bizim hayallerimiz çok mu taze kalmıştı? Azerbaycan’ın haklı davasında küçücük Ermenistan ve abisi Rusya’ya karşı yıllardır hayalini kurduğumuz Türk Birliğinin mensupları ise ümmetçilerin hayallerini suya düşürenlerden farklı davranmadılar doğrusu. Büyük bir heyecanla Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan ve diğer Türk Cumhuriyetlerinden beklediğimiz gür sesli destek çıkmadığı gibi derin bir sessizliğe büründü Kafkasya ve Türk Cumhuriyetleri.

Peki, bizim Turan hayalleri kurduğumuz Türk kardeşlerimiz bunlar mıydı?

Bizim kurduğumuz hayallerin kahraman sancaktarları bunlar mıydı?

      Sonuç olarak yıllardır Müslüman devletlerinden bir türlü beklediği değeri görmeyen siyasal İslam’ın uğradığı hayal kırıklığını yaşamak sırası yıllardır Türk Birliğinin hayalini kuran bizlere gelmişti. Turan elleri diye şiirler yazıp türküler söylediğimiz ellerden söylediğimiz şiirlere gür sesle bir cevap gelmek bir yana dursun cılız da olsa bir ses çıkmadı ve bizler de sükûtu hayale uğrayanlardan olduk. Biz böyle hayal etmemiştik ve biz o yanık türküleri Türk Dünyasından geleceğini beklediğimiz sesler ile Türk Birliğine iman etmiştik.

Yanıldık ve Yalnız Kaldık………