Saklayınca ölmemiş mi sayılıyorlar!

Kara ölüm veba 1300'lerde Çin'den, dünyayı kasıp kavuran kolera 1800'lerde Hint'ten çıktı. Ama ne ilkine Çin vebası ne de ikincisine Hint kolerası dendi.

Bu ikisinden daha ölümcül salgın ise İspanyol nezlesi. Domuz gribinin bir alt türü. Oysa İspanya'dan dünyaya yayılmadı. İlk Amerika'da görüldü.

Peki neden mi adı Ispanyol nezlesi olarak kaldı?

Çünkü ilk haber olduğu yer İspanya! Ondan önce, tarihin bilinen bu en ölümcül salgını, kırıp geçirdiği ülkelerde halktan saklandı.

"Bilgi bulaşıcıdır ama öldürmez" başlığıyla ocak 2016'da yazmıştım.

1918-1920 yılları arasında 50 ile 100 milyon arasında insanın canına mal oldu.

O kadar hızlı ve kitlesel bir yıkıma yol açtı ki, bir rivayete göre, dört yıldır süren Birinci Dünya Savaşı'nın da sonunu getirdi. Tarafların direncini kırdı, daha fazla dayanamadılar ve savaşı bitirdiler.

İlk çıktığı yer değil. En kötü vurduğu yer değil. Adını buradan alması, İspanya'nın savaşa katılmamasıyla da ilgili değil.

Adı, ilk kez İspanya'da haberlere konu olmasından geliyor.

Korkunç sırrı halktan saklamayan, gazetelerde adının açıkça yazılmasını yasaklamayan ilk ülkeydi İspanya.

Diğerleri, savaş yorgunu toplumlarında panik ve ayaklanmalara sebebiyet vermemek için gerçeği gizlediler. Dünya savaşının sürdürülmesini anlamsızlaştıracak kadar çok insan öldüren bir salgına, salgın demekten korktular.

O korku, salgının aldığı canların önüne geçmedi. Patır patır toprağa düştü yüz binler, milyonlar.

Ancak, savaş hükümetleri, bu insanların niye öldüğünü halklarından kaçırdılar. Vatandaşlarına gerçeği söylemediler.

Bilmemek, daha çok insanın hayatta kalmasını sağlamadı. Sansür uygulanan ülkelerde insanlar topluca ölmeye devam etti. Adı konmadı sadece, öldükleri bilinmesin diye başlarına mezar taşı dikmemek ya da ölüm ilanı vermemek gibi.

Salgın İstanbul'a da uğramıştı. Hatta Samsun'a çıkmadan önce Mustafa Kemal'i de yatağa düşürdüğü rivayetleri bile var.

Nazım Hikmet'in "Kuvayı Milliye Destanı"yla Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın "Hakka Sığındık" adlı romanında da geçer.

Nazım "914'ten 18'e yedi bitirdi bizi" dediği belalar arasında sayar grip salgınını.

Hüseyin Rahmi ise bugün de güncelliğini koruyan yanıyla alır ele: Doğru bilginin bastırıldığı yerde hurafe dolaşıma girer, sağlam haber sansürlendiğinde yalan dolandır boşluğu dolduracak olan.

Canan Karatay’a roman tavsiyesi

Koronavirüsü, Çin’den yayılan ikinci küresel salgın.

Açıklanandan daha fazla can aldığı tahmin ediliyor. Yani aynı zamanda iç yüzü ve etkileri halklardan gizlenen ikinci grip tufanı.

İlki dünya savaşını bitirmişti. Bunun ise biyolojik bir saldırı silahı olduğu ve yayıldığı ülkelere savaş açıldığına delalet ettiği komploları üretiliyor.

Buna karşılık, abartıldığı kadar olmadığını savunanlar da mevcut. Canan Karatay onlardan biri.

Çin’i çökertecek kadar tehlikeli bir silah gibi gösterenlere inat, basit bir reçete sunuyor Karatay. ‘Bol bol kelle paça çorbası için, sabah akşam lahana turşusu yiyin, hiçbir şey bulaşmaz size Allah’ın izniyle, korkmayın’ şeklinde özetlenebilecek bir reçete.

Cumhurbaşkanı’nın önlem olarak dut pekmezi, bilhassa Erzurum’dan gelenini önermesiyle de aynı bilimsel yaklaşıma dayanıyor. Amaç, bünyeyi takviye ve bağışıklığı güçlendirerek koronavirüsün sızacağı zayıf nokta bırakmamak.

Hüseyin Rahmi, 1919’da Hakka Sığındık’ı yayınladığında bilim bu kadar ilerlememişti henüz.

Gerçi, mikrobun daha keşfedilmediği veba ile nasıl mücadele edilebileceğinin bugünkü ölçüde bilinmediği kolera çağlarındaki kadar geri de değil insanlık.

Fakat Hüseyin Rahmi’den öyle anlaşılıyor ki...Üç harflilerin işi sanıp taun illetine karşı cin muskası yazdırılan, korunmak için yatsıdan önce minarelerden Ahkaf suresi okutulan devirler, İspanyol nezlesi zamanında tam aşılmamıştı daha.

Bütün dünyayı kırıp geçiren İspanyol nezlesini “İşitilmedik Bir Vaka” başlığıyla romanına taşıyor: “İspanyol nezlesi de yoksul tabakayı kasıp kavuruyor..”

Yoksulların dünyasında ölüm kol gezerken, Sultan Hamid devri zenginleri, İttihat ve Terakki düzeninde de servetlerine servet katmakla meşgul.

Şehri sarmış olan İspanyol nezlesi, tam bu sıraya rastlıyor. Abdal Veli Hazretleri adlı yarı meczup bir kişinin okuyup üflemesiyle İspanyol nezlesinin geçip gittiği söylentileri de yayılıyor peşi sıra.

Fırsatçı bir yazar da bu üfürükçü söylentilerini kullanarak punduna getirip, salgından gözü korkmuş vurgunculardan para sızdırmaya başlamasın mı! Topladıklarını fakir fukaraya dağıtan yazarın entrikaları, Hüseyin Rahmi’nin muzip kaleminden sürükleyici bir polisiye tadında akıp gidiyor.

Koronavirüs salgını giderek ciddiyet kazanırken gayet bilimsel bir yaklaşım sergileyen Canan Karatay’a belki yardımı olur. Aldatanlara karşı halkı bilinçlendirmesine katkı yapması dileğiyle.

YORUMLAR (14)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
14 Yorum