13 Temmuz 2020 23:30

O devrimin rüyası görülmeye değer

Ercüment Akdeniz, Pera Müzesi’nde açılan “Bir Rüyanın İnşası: Arnavutluk Sanatında Toplumcu Gerçekçilik” sergisini yazdı.

Görseller 'Bir Rüyanın İnşası' adlı serginin basın bülteninden alınmıştır

Paylaş

Ercüment AKDENİZ

Pandemi nedeniyle müzeler zor günlerden geçerken Pera Müzesi yeni bir sergi açtı. Suna ve İnan Kıraç Vakfı tarafından düzenlenen, küratörlüğünü Adem Shabani’nin yaptığı sergi “Bir Rüyanın İnşası: Arnavutluk Sanatında Toplumcu Gerçekçilik” adını taşıyor.

Sergide, Arnavutluk’un kralcı despotizm ve faşist işgalden kurtuluşu, emperyalist ablukaya direnişi ve sosyalist inşa çabası resim, grafik ve afişlerle anlatılıyor. Sergi kataloğunda anlatıldığı üzere; düzenleyiciler, donuk bir tarihe nostaljik bakmaktan öte, bu sergiyi antisosyalist bir yerme objesi olarak gezdiriyorlar. Ne var ki 20’nci yüzyıla ait o sandıktaki gerçeklik, bütün naifliğine karşın, birlikte dolaştırılan bir araba dolusu kara propagandayı alt etmeye muktedir.  

YÜCELTİLEN, BİR GEÇMİŞTEN ÖTESİ

Beş yüz yıllık Osmanlı esaretinden kurtularak 1912’de bağımsızlığını ilan eden 1.5 milyon nüfuslu Arnavutluk, peş peşe iki faşist işgali kırabilmiş direniş geleneğine sahip. Ancak 1941’de kurulabilen Arnavutluk Komünist Partisinin yurtsever cepheye yaptığı önderliğin de bunda payı büyük elbette. Mussolini ve Hitler ordularını dize getirmenin bedelini, genciyle yaşlısıyla bütün bir halkın kan dökerek ödediğini de not düşelim.  

Hal böyle olunca, küratörlerin resimleri yorumlarken söyledikleri, “Yüceltilmiş geçmiş, parlatılmış gelecek” eleştirisi, doğrusu komik kaçıyor. Arnavutluk Halk Cumhuriyeti, bu direniş geleneğini, önce kapitalist/emperyalist abluka ve savaş tehdidine, sonra modern revizyonizmle rayından çıkmış Kruşçev ve Brejnev SSCB’sine karşı zaten yükseklerde tutmak zorundaydı. Toplumcu gerçekçi sanat da bu direnişin alevinde ürünler verdi.

Sergide yer alan ve “8 Kasım 1941” adını taşıyan Guri Madhi’nin tablosu, antifaşist kitle direnişinin bir sahnesini anlatır. Halk cumhuriyetinin nüvesini oluşturan “Peza Konferansı” ise yine Guri Madhi’nin fırça darbelerinde can bulur. “Tiran Radyosundan ilk partizan şarkısı” adlı Pellum Bylyku’nun kara kalem çalışması ise bu seriyi tamamlayan zirvedir. Çalışanları, toplantı adı altında tezgaha düşürülerek ele geçirilen radyo, faşist işgal sona erdiğinde partizanlarca ilk yayınını yapar.

LİBRAŞ STADYUMUNDA VOLEYBOLCU KIZLAR

Sergi sunusunda sosyalist Arnavut ressamlar, “Doğu ülkelerinden gelen didaktik etki” altında kalmakla eleştiriliyor. Oysa 500 yıllık Osmanlı esaretinden, çeyrek asrı aşkın İtalyan, Yunan, Sırp ve Alman işgallerinden sonra Arnavutluk zaten Avrupa’nın geri bıraktırılmış “doğu”sudur. Bu durum, sanatın imkanlarını sınırladığı kadar, devrimci sanatçıları da özellikle kır insanına ulaşmak için figüratif resme yönlendirir. Örneğin 1984 yılına gelindiğinde bile memleket çıplak figür resimlerine açık değildir. O yıl, Robert Permeti’nin yaptığı “Kazanmak Zorundayız” adlı tablo ciddi tartışmalara neden olur. Resim, Libraş Stadyumundaki voleybolcu genç kızların takım ruhunu ve kazanma arzusunu canlandırır. Eser ancak bir tartışma sürecinden sonra halkta kabul görür.

Robert Permeti’nin “Uçurum 1944” isimli tablosu figüratif anlatımın bir başka örneğidir. Karlı bir dağın zirvesinde Enver Hoca ile Amerikalı Tuğgeneral Edmund Davies’in görüşmesini anlatan bu eser, batı emperyalizmi ile sosyalist seçenek arasındaki eşiği canlandırır. Permeti’nin halka hatırlattığı tarih şudur: Arnavutluk sosyalizmi seçmiştir ve bir uçurumdan dönmüştür. Yine Permeti’ye ait “Varşova Paktından Ayrılma” adlı tablo ise 1968’de SSCB ve bağlaşıklarına bir meydan okumadır. Zira Çekoslovakya işgalinden sonra paktta kalmanın bir anlamı kalmamıştır. Resimde, el ele tutuşan denizci askerlerin kararlı ve dik yürüyüşleri karşısında Sovyet generalleri memnuniyetsiz ve sinsi yüz ifadeleriyle temsil edilmiştir.

HALKIN BASINI İLE KOL KOLA

Serginin afişler bölümünde yer alan “Halk Basını 35. yılında” afişi ile yukarıda anlatılan figüratif tabloları bir arada düşününce şu sonuca varırız: Televizyonun, internetin olmadığı, işçi sınıfı ve sanayileşmenin son derece zayıf, feodal üretim ilişkileri ve kültürel kalıntıların son derece baskın olduğu Arnavutluk’ta, ressamlar da tıpkı gazeteciler gibi direnişin, devrimin ve sosyalist inşanın vakanüvisleri gibi çalışır. Resimler, resimlerin basıldığı broşür, kitap ve bildiriler köy köy, kasaba kasaba ortak hedefe yürürken hep o hülyayı anlatır: eşitlik ve özgürlükler dünyası.

Agim Faja’nın kağıt üzerine mürekkep çalışması olan “Sosyalist İşçi Kahramanı Adem Reka” çizgi roman tadında bir üçlemedir. Eser, sanayileşme hamlesi sırasında canından olan bir işçinin hikayesini anlatır. Yeni insan, yeni kahraman Faja’nın bu enfes çizimiyle yurda aktarılır. Zef Shoci, Dhimiter Tehodhori gibi sergide eserleri bulunan birçok ressam günlük halk yaşamının, kırda ve fabrikada sosyalist inşa çabasının, vatanı korumak için silah kullanmayı öğrenen genç kadınların resimlerine imza atmışlardır.   

BİZİM İKARUS

Sergiye gidecekleri peşinen uyaralım: Devrimci liderleri “mesih”, kolektif çalışmayı “dinsel ayin”, eşitlik, özgürlük ve sosyalizm özlemini “dinsel cennet vaadi”ne benzetecek kadar zıvanadan çıkmış bir eleştiri yağmuru bekliyor olacak sizi. Ama boşa telaş etmeyin. 40 yıllık “Arnavutluk Emek Partisi”ni bile berbat bir çeviriyle “İşçi Partisi” diye sayıklayıp duran bir garabet kataloğudur en fazla göreceğiniz. 

Antisosyalist kalemlerden Ermir Hoxha katalogda şöyle diyor: “Bir estetik yöntem olarak inşa edilen toplumcu gerçekçilik bugün soyut bir hayalin kanıtı ve ulaşılması neredeyse imkansız bir başka dünyanın sanatsal vizyonu olarak kalmış durumda…” Devrimlere karşı yüzyıllardır tam da egemenlerin tekrarladığı bir nakarattır bu. Oysa devrim neredeyse imkansızı başarmaktır zaten ve Arnavutluk halkı bunu başarmıştır. O, tıpkı mitolojik kahraman İkarus* gibi yaptıkları yapamadıkları, eksiği fazlasıyla bizimdir ve boyun eğmeyen bir halkın eşitlik, özgürlük, sosyalizm semalarında uçabildiğini göstermiştir.

Son bir not: Sergi 15 Kasım’a kadar gezilebilir, katalog ücretsiz değil 60 lira.

*İkarus, Kral Minos’un emriyle bir kuleye kapatılır. Babası İkarus için balmumu ve kuşların tüyleriyle bir çift kanat yapar. İkarus’a uçarken güneşe yaklaşmamasını söyler. İkarus uçabilme özgürlüğü ile güneşe fazla yaklaşınca balmumu erir ve Ege Denizi’ne düşerek hayatını kaybeder. 

ÖNCEKİ HABER

Tarım işçisi, yarı çıplak ve kanlar içinde ölü bulundu

SONRAKİ HABER

Erdoğan ve Putin telefonda görüştü

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...