Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bizim pıtırların okulu Tomtom Mahallesi’nde. O sebeple biz de fahri olarak Tomtom Sakini olduk. Beyoğlu ve özellikle Galatasaray civarındaki gelişmeleri devamlı takip edebiliyorum.

        Dün baktım Galatasaray Lisesi’nin arka tarafında her yer Beyoğlu Belediyesi bayrakları ve geniş bir kalabalık... Cezayir Sokağı’na dönen sapakta bir apartmana plaka çakılıyor. Ne oluyor diye yaklaştım ve plakayı okuyunca çok heyecanlandım…

        Meğer o bina büyük edebiyatçımız Oğuz Atay’ın hâlâ çok okunan başyapıtı Tutunamayanlar’ı yazdığı binaymış. Plakayı oraya takıyorlarmış. Döne döne okuduğum ve çok sevdiğim bir romandır ‘Tutunamayanlar’ ama bu binada kaleme alındığını bilmiyordum.

        ‘Tutunamayanlar’ı Atay burada yazmış.

        ATAY’I ESAS BU KAYITSIZLIK ÖLDÜRDÜ

        13 Aralık 1977’de henüz 43 yaşındayken vefat etmişti Oğuz Atay. Plakanın asıldığı gün, yani dün ölüm yıldönümüydü.

        Birçok yakın arkadaşının da ifade ettiği üzere Türkiye’de dönemin aydın ortamının Atay gibi gerçek bir sanatçı ve entelektüele kayıtsızlığı öldürmüştü aslında onu. Zaten günlüklerini okuyan herkes bunu görür...

        60’ların ikinci yarısında, benim sık sık yürüdüğüm sokakta oturan ve kendi yalnız dünyasında bu büyük romanı yazan Oğuz Atay’ı tahayyül ettim tabelayı görünce.

        O zamanların Türk edebiyat camiasına ve sol aydın çevresine nasıl da isyan ediyordu Atay.

        Düşünün, Tutunamayanlar gibi bugün herkesin başyapıt olduğunda ittifak ettiği bir eser, “İçinde yeterince sınıf mücadelesi yok” diye kınanabiliyordu. Nasıl bir bağnaz sözde aydın ortamı bu?

        Halbuki Atay da evrensel siyasi kriterlere göre solcuydu ama özgürlükçü bir sol düşünceyi savunuyordu. Türkiye’de ise ortodoks sosyalist olmadığı için dışlandı.

        Oğuz Atay

        MURAT BELGE BİLE…

        Ayrıca kendi içinden geldiği ülkenin kültür tarihini derinlemesine anlamak konusunda çok hassastı. Yani moda tabirle yerli-milli damarı da çok kuvvetliydi.

        Evrensel bir vizyonu vardı ama Türkiye’nin ruhunu da arayan bir aydındı. Zaten yaşasaydı ilk yayınlanacak kitabının adı ‘Türkiye’ni Ruhu’ adını taşıyacaktı.

        Dar kalıplı bir Marksizmle hayata bakanları zaten bir kenara koyun. Çok çirkin şeyler yazdılar bu büyük edebiyatçı hakkında. Onu hasta ettiler. Atay’a göre bunlar kültür gangsterleri ve edebiyat çeteleriydi.

        Tutunamayanlar yayınlandığında maalesef Murat Belge gibi Atay’ı en çok anlaması gereken özgürlükçü-sosyalist bir edebiyat eleştirmeni bile şunları kaleme alabildi:

        “Selim yarının dünyasının adamı olsa bugün böyle gitmezdi. Yarının adamı olmak yarın için çalışmakla gerçekleşen bir şeydir. Selim yarının olumlu insanı değildir.”

        70’lerde öyle bir mahalle baskısı vardı ki Belge gibi saygı duyduğum bir entelektüele bile o ortam bunları yazdırabildi.

        Tutunamayanlar’ın unutulmaz karakteri Selim’in sahici acılarını 1972’de Belge ‘küçük burjuva dünyası’ diye aşağıladı. Elbette şimdiki Murat Belge bu kafada değil. Hatta bildiğim kadarıyla Atay’a dair bir kitap hazırlıyor.

        SAĞ KANATTA DA AYNI BAĞNAZLIK

        70’lerde sol bu durumdayken sağın bağnazlık seviyesi farklı mıydı sanki? Oğuz Atay’ın Türkiye’nin ruhunu arama arzusu ve Türk kültür tarihine derinlikli bakışını sağ kanat takdir ediyor muydu?

        Maalesef hayır… Tıpkı Belge gibi değerli bir edebiyat profesörü olan sağ görüşlü Abdullah Uçman, Tutunamayanlar hakkında şunları yazdı mesela:

        “Selim’in İncil açıp okumasını Türk-İslam kültür ve medeniyetinin son kalıntılarıyla yetişmiş bir Türk aydınıyla bir türlü bağdaştıramadım.”

        Bir taraf Selim’in illa sınıf mücadelesi içine girmesini istiyor, diğer taraf bilgi amaçlı İncil okumasından bile rahatsız... Böyle bir sol ve sağ geleneğin olduğu ülkede kültürel gelişmişlik seviyesi ancak bu noktada olabilir.

        TUTUNAMAYANLAR’I HAKKIYLA DEĞERLENDİREN KİMDİ?

        Peki Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ı yayınlandığında bu başyapıtı hakkıyla değerlendiren kimse yok muydu?

        Vardı… 1972-73 yıllarında İTÜ kantininde bu romanı okuyan utangaç bir genç vardı. Sonraları şöyle yazmıştı Atay hakkında:

        “Yazarın duyarlılığı, dikkat ettiği şeyler, yazarın güvensizlikleri, korkuları, alaycılığı, kendi kendine konuşması bana benziyordu. 20 yaş büyük olsaydım bu kitabı ben de yazmış olabilirdim.”

        Bu satırlar büyük romancımız Orhan Pamuk’a ait. Pamuk’un edebiyatı kendisinin de ifade ettiği üzere Oğuz Atay’ın mirası çerçevesinde değerlendirilmesi gereken bir edebiyattır bence.

        Orhan Pamuk

        ORHAN PAMUK’UN DEĞERİ NOBEL’DEN GELMİYOR

        Siyasi düşüncelerini sevin ya da sevmeyin ama Orhan Pamuk gibi büyük bir sanatçının hep birlikte kıymetini bilelim.

        Pamuk’u değerli yapan Nobel alması da değil. Nobel almış ve şimdi ismi dahi bilinmeyen çok edebiyatçı var dünyada.

        Pamuk, Nobel aldıktan sonra yazarlık olarak çok daha büyümüş bir insandır. Halbuki bu ödülü almış diğer birçok yazar için Nobel adeta kariyerin sonu gibidir.

        Evrensel edebiyat otoritelerinin gözünden bakarsak dünyanın yaşayan en önemli edebiyatçıları arasındadır Pamuk. Siz sevgili okurlarıma bunu hatırlatmak isterim…

        Hayat ne garip… Cezayir’in köşesindeki binanın önünde toplanan kalabalık beni yeniden Tutunamayanlar’ı büyük bir heyecanla okuduğum üniversite yıllarıma götürdü. O yılların üzerinden neredeyse bir kuşak geçti. Ama Selim karakterinin doğduğu ev bugün yanı başımda…

        Bu vesileyle Oğuz Atay’ı vefatının yıldönümünde saygıyla anıyorum. Beyoğlu Belediye Başkanı Sayın Haydar Ali Yıldız ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörü edebiyat profesörü Sayın Handan İnci’yi de bu plakayı düşündükleri için tebrik ediyorum.

        Diğer Yazılar