Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Liberalizm”, dünyanın en eski siyasal düşünce akımlarından biridir.

İlk çağlardan beri iktidarların sınırlandırılmasını ve özgürlüklerin korunup güvence altına alınmasını savunan görüşler hep olmuştur.

Liberalizm, erke karşı bireyin haklarını önceleyen bir felsefe olarak doğmuş ve tarih boyunca önemli düşünürlerin katkılarıyla etkisini günümüze değin sürdürmüştür…

Bu öğretinin değişik dalları, yorumları ve kendi içinde çelişkili yönleri bulunmakla birlikte, ortak payda, klasik liberalizmin özgürlükçü bir felsefe olmasıdır. Zaten sözcüğün kökeni incelendiğinde de bunun böyle olduğu görülür. “Liberal” sözcüğü, Latincede “özgür” anlamına gelen liber”den türemiştir…

Anlatım özgürlüğünden basın özgürlüğüne, inanç özgürlüğünden mülk edinme özgürlüğüne, serbest ticaretten çoğulcu demokrasiye uzanan geniş bir özgürlükler dizgesini içerir liberal düşünce…

Başlangıçta bireyin rolüne odaklanmışken, süreç içinde görece toplumsallaşmış ve “sosyal liberalizm” kavramının ortaya çıkmasıyla “eşitlik hakları” da mücadele gündemine girmiştir.

Ancak kavramın özünü oluşturan “özgürlük” düşüncesi, vahşi kapitalizm döneminde iğdiş edilerek, “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler, bırakınız ezsinler” biçimindeki “orman yasası”na dönüşmüştür!

Böylece klasik liberal felsefenin yerini 20. yüzyılda “neoliberalizm” almış; tüm dünyada “Altta kalanın canı çıksın” düzeni kurulmuş ve bu vicdansız düzene ülkemizde alkış tutan “yeni liberaller”, artık “liboş” diye anılmaya başlamıştır…

* * *

“Liboş”, çakma liberal demektir. Liberal gözüken ama gerçekte kişisel çıkarını düşünen omurgasız kişiler için kullanılır.

Yani gerçek liberalleri sahtesinden ayıran bir tanımlamadır.

Örneğin 1950’lerin sonlarına doğru Demokrat Parti iktidarının otoriterleşme eğilimlerine karşı özgürlükleri savunan Forum dergisi çevresindeki akademisyenler, sözcüğün gerçek anlamıyla liberaldiler. Ancak bu dergide yazanlardan bazıları (sözgelimi Aydın Yalçın ve Turhan Feyzioğlu) daha sonra “sosyal liberalizm”e düşman kesilerek antikomünizmin militanlığına soyundular!

Yakın tarihimizden bir başka örnek:

1994 yılında Liberal Demokrat Parti’yi kuran Besim Tibuk (şimdi KKTC’de gazete, radyo, televizyon ve kumarhane sahibidir), abuk sabuk çıkışlarla medyada boy gösteren su katılmamış bir liboştu.

Oysa daha sonra bu partinin genel başkanlığını üstlenen Cem Toker, demokrasi ve insan hakları savunucusu gerçek bir liberaldir.

* * *

“Zübük” sözcüğünü dilimize Aziz Nesin kazandırmıştır.

“Liboş”u siyasal literatürümüze sokan kişi ise Uğur Mumcu’dur.

Yanlış anımsamıyorsam ilk kez Mehmet Barlas için kullanmıştı bu yakıştırmayı ve o günden sonra adamın adı “Liboş Mehmet” kaldı!

Daha çok Turgut Özal döneminin soldan çark etmiş eyyamcı kalemleri için kullanılan bir nitelemedir.

Örneğin Çetin Altan ve oğulları bu kesime girer.

Ama yalnız onlar değil!

Bizim omurgasız entellerimiz saymakla bitmez.

Üstelik bunların çoğu siyasal İslamcılarla kol koladır.

Sivas cankırımından sonra biraz ayılır gibi olmuşlardı ama kısa sürede bellek yitimine uğrayıp yeniden örgütlü kötülüğün parçası oldular…

* * *

Bir de liberal geçinen İslamcılar var. Ancak onlar özgürlüğü yalnızca kendileri için isterler. Zaten savundukları tek özgürlük de “türban özgürlüğü”dür!

Uzunca bir zamandır Türkiye’de insan hakları ve tüm özgürlükler ayak altında!

Hapishaneler “düşünce suçluları” ile dolu.

AKP’li “liberaller”in gıkı çıkıyor mu?

Tam tersine, özellikle kadınlara yönelik “Vurun kahpeye!” kıvamında kışkırtıcı yazılar yazıyor, onurlu kalemleri hedef gösteriyorlar.

İşte bizdeki “liberaller”in “liboşlaşma” sürecinden birkaç satırbaşı…