Kayıplar ve sonrası

Bilemiyoruz ki, hayatımızda olanlardan kimi ne zaman kaybedeceğiz?

Ve yine bilemiyoruz ki biz kimlerin hayatından ne zaman ve nasıl kaybolacağız?

Bir dost bazan birden hayatınızdan çekilir ve bir boşluk oluşur.

Bazan kapanamayacağını düşündüğünüz bir boşluktur bu.

Bir vakum oluşmuştur ve bazı anlamların yutulduğunu, küçüldüğünü görmektesinizdir.

Şairin dediği gerçekleşmiştir:

“Bir tel kopar ve ahenk ebediyyen kesilir.”

Bazı hatıralar sökün eder aynı boşlukta.

Bazı fotoğraflara, bazı yazılara, bazı anlara dalarsınız biraz.

Sanki kapı açılacak ve çıkıp gelecektir o kaybedilen dost.

Ama gelmeyeceğini öğrenirsiniz.

Sonra bazı rüyalarda bazı karşılaşmalar…

Hâl hatır sormalar, çay içmeler, belki birkaç yerçekimsiz mutluluk anları daha.

Lâkin gerçeğe, bu onsuz dünyaya yeniden uyanış ve sarsılış anları biraz daha sürer.

Oksijen dışında da hayatî atmosferlerimiz var bizim.

O atmosferler anlam ve bazı kişiliklerden, dostluktan, kardeşlikten, aşktan sevgiden oluşur.

Zamanın kirine pasına, çağın bin türlü belasına hiç bulaştırmadan yükselttiğimiz kişisel anlam duvarları, anlam çitlerimiz.

Ama işte bilemiyoruz ki bir duvarın birden nasıl yıkılacağını, bir çitin birden paramparça olacağını. İnsanız bilemiyoruz.

Hayatın/ölümün/varlığın ve yokluğun içindeki küçücük ellerimizle bir şey inşâ ettiğimizi düşünüyoruz.

Onun söylediği şarkı hiç bitmeyecek sanıyoruz ve sanıyoruz ki…

Sanıyoruz işte…

Sonra birden!

O boşlukla karşılaşıyoruz. Katı, yoğun ve nerdeyse parmaklarımızla dokunduğumuzu hissettiğimiz bir boşluk.

Göklere bakıyoruz böyle anlarda.

Her şeyin sahibini anıyoruz.

Kim bilir belki her birimiz de bir başkası için böyle ansız boşluklar oluşturmak için doldurmaktayız günleri.

Neydi ömür dediğimiz şey? Neydi?

Filozof olacak çocuk

Nihilist Çocuk

“Şimdi bu çikolatalardan bir tane daha yesem ne değişecek? Hiç bir şey.

Bir tane daha. Bir tane daha. Hmm. Değişen bir şey yok. Çikolata o kaseye girmeden önce yoktu. Şimdi de yok ve dünya aynı dünya. Bir var, bir yok. Değişen nedir? Umarım annem de böyle düşünüyordur. Ama o bir marksist. Şimdi “kardeşine neden vermedin” diye soracak. Dün çikolata mı vardı? E yok işte, kalmadı, ne vereyim?”

Varoluşçu çocuk

““Ben nasıl dünyaya geldim?” diye soruyorum, her kafadan bir ses çıkıyor. Tamam ya! Anlatmazsanız anlatmayın. Fazla kurcalamayacağım artık bu konuyu. Yok pazardan almışlar, yok hastanede bulmuşlar, yok kapıya bırakmışlar… Belli ki bir şey saklıyorlar ve daha da merak etmiyorum. Asıl mesele: ben neden bu kreşe gelmek zorundayım, evde yayılıp kakao içerek film seyretmek varken? Siz bunu söyleyin. Aha çişimi de yaparım ben tam buraya.”

Stoacı Çocuk

“Dünyada da efendi olmaya gelmiyor mu ne?. İki saatimiz dolmadı daha, şu gürültüye bak! Burası da böyle bir yer işte ve bunun bir çaresi yok. Şimdi şu yanımdaki kız ağlıyor, altını kirletmiş belli. Tepemdeki oğlan acıkmış, o da ciyak ciyak. Ne ara ögrendin sen böyle ağlamayı? Sonuç ağlasan da ağlamasan da değişmiyor. Meme verecekleri varsa veriyorlar, yok eğer niyetleri yoksa öldür Allah vermiyorlar işte. Neyse, ölüm filan nereden çıktı şimdi, daha yeni geldik yahu?” (Devam edecek) Cem Sahir İslam-Çeto 13

Corona virüsü İran, İtalya ve Güney Kore’de ilerlemeyi sürdürüyor. Kapıları kapatmak yetmiyor.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum