"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Kambur velîler ve Düğüm Babalar

M. Latif SALİHOĞLU
28 Mayıs 2020, Perşembe
Şimdiye kadar muhtemelen hiç rastlamadığınız bir başlıkla çıktık karşınıza: “Kambur Veliler ve Düğüm Babalar” tabirlerinden kastımız, tarihten izler taşıyan ilgili şahıslara atıfta bulunmak.

Asıl maksadımız ise, bu prototiplerin günümüzdeki versiyonlarına, özellikle de fonksiyonlarına dikkat çekmek.

O halde, önce ilgili şahısların tarihteki konumlarına bakmaya çalışalım.

***

“Düğüm Baba” diye kastettiğimiz kişi, “Cibâli Baba” ismiyle meşhûr olmuştur. İstanbul’un fethinden önce yaşamıştır. 1453’teki fetihten birkaç gün evvel vefât etmiştir. Onun hakkında “Düğüm” tâbirini kullanmamızın sebebi ise, rivâyete göre İstanbul’un fethi önünde mânen “düğüm” teşkil edecek bir vaziyette bulunmuş olmasıdır. Meczup bir veli olduğu tahmin edilen bu şahıs, Haliç tarafından surları döven top mermilerini “Aman gavurcuklarıma bir şey olmasın” diyerek, mânen etkisiz kıldığı revâyet edilir. Ki, onun bu vaziyeti, müjdelenmiş olan mukaddes fethin gecikmesine sebep teşkil etmiş. Şayet, kuşatma bir-iki hafta daha devam edip de nihaî fetih gecikmiş olsaydı, Bizans’a yardım için Ege ve Karadeniz cenahı olmak üzere, iki koldan İstanbul’a doğru gelen Haçlı donanmalarına karşı koyabilmek belki de mümkün olmayacak ve fetih hareketi bir başka bahara kalacaktı.

***

İkinci veli zât olan “Kambur Veli” hikâyesi ise, 1930’lu yılların ikinci yarısında (1938-40?) Kastamonu’da geçiyor. Hadisenin şahidi “Çaycı Emin Abi” diye de bilinen Vanlı Emin Çayırlı’dır. O tarihte Kastamonu’da sürgün olarak bulunurken, Üstad Bediüzzaman’ın garip bir haline şahit oluyor. Bir gün ikisi de Karakol’un karşısındaki o küçük evin ayrı odalarında iken, “Şimdi anladın mı kambur!” diye Üstadının sesini duyuyor. Merak edip ısrarla sorunca, şu cevabı alıyor: “Her zamanda bulunan veli zatlardan biri Mekke’de yaşıyor. Sırtı hafif kambur. Arkasındaki cemaatle birlikte, mahiyetini tam olarak bilemediği İslâm düşmanlarına duâ ediyor. Onu mânen ikaz ettim; tesirli olmadı. Bilâkis, o benim kahırla yaptığım duâmı tesirsiz kılmaya çalıştı. Nice zaman sonra, duâ ettiği münafık zındıkların Cehennemdeki yerlerini keşfen görüp duâsını geri çekmeye başladı. Ben de kendimi tutamayıp ona seslendim ‘Şimdi anladın mı kambur!’ diyerekten.”

(NOT: Yakın tarihte yaşanan bir vâkıa: Merkezi Mekke’de bulunan Seyyitler Cemaati temsilcileri, Türkiye’deki ziyaretlerine Nurs Köyü’nü de dahil ediyorlar. Ardından, hacca giden Nurslular ve Nurculardan bir heyet, Mekke’deki o Seyyitler Cemaatini ziyaret ediyor. Sohbet esnasında Üstad Bediüzzamanla ilgili yukarıdaki muhavereli hatırayı naklediyorlar. Dikkatle dinleyenlerden biri çıkıp şunları söylüyor: “Bahsettiğiniz o kambur veli, benim öz dedem oluyor. Sırtındaki kambur pek fark edilmiyordu. Aile fertleri dışındaki kimseler bilmezdi, dedemin kambur olduğunu. Şimdi hayrette kaldım, Üstad Bediüzzaman dedemi nerede görmüş ve onun kambur olduğunu nasıl biliyor?”

***

Bu kıssaları naklettikten sonra, gelelim günümüz itibariyle bundan alacağımız hisselere…

Bugün Müslümanların dünya çapında mâruz kaldığı zulüm ve haksızlıklar çoğumuzun mâlûmu... Onların azınlıkta olduğu yerler bir yana, kahir ekseriyetinin Müslüman olduğu Suriye, Irak, Libya, Yemen, Afganistan gibi ülkelerde, ne yazık ki Müslümanlar birbirini boğazlıyor. Gün geçmiyor ki, kitleler halinde birbirinin canına kıymasınlar.

En büyük teessür şudur ki: Halkı yatıştırma, birbiriyle kaynaştırma rolünü oynayabilecek durumdaki bazı şahıslar ya kendi kinlerini kusma cihetine gidiyor, ya da ecnebileri zevkten dört köşe edecek bir takım davranışlar sergiliyorlar. İçimizi sızlatan bu durumun, büyük âlim, büyük veli gibi gösterilen şahısları bir türlü uyandırmaması, ister istemez Kamburların, Cibali Babaların hikâyelerini hatırlatıyor.

***

Geniş dairedeki vahametin bir benzeri, ne yazık ki Türkiye’de berdevam görünüyor. Ehl-i imandan kimseler, yıllardır birbirini kırmakla meşgul. Öyle ki, tescilli İslâmiyet düşmanı olan bazı kimselere gösterilen yakınlık, tolerans ve hoşgörüyü, dindar camialar birbirine göstermiyor.

Demek ki, varlığına kanaat getirdiğimiz veli derecesinde bazı zatlar, bu mesele yatıştırıcı ve yapıcı davranmak yerine başka türlü roller üstlenmiş durumdalar. Tıpkı, Kambur Veli, yahut Cibali Baba gibi.

İşte, bu gibi durumlara şahit olunca, ister istemez Hz. Bediüzzaman’ın şu sözünü hatırlıyoruz: “Bana ıztırap veren, yalnız Islâmın mâruz kaldığı tehlikelerdir…. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt, gövdenin içine girdi. Korkarım ki, cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü, düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cemiyetin basîret gözü böyle körleşirse, îman kalesi tehlikededir. İşte benim ıztırâbım, yegâne ıztırâbım budur.”

Okunma Sayısı: 3471
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Latif Salihoğlu

    28.5.2020 17:35:44

    Muhterem Ramazan Çalışkan, inşallah teveccühünüze lâyık olmaya çalışırız.

  • Ramazan ÇALIŞAN

    28.5.2020 13:36:14

    Sayın Latifoğlu,"Şimdiye kadar muhtemelen hiç rastlamadığınız bir başlıkla çıktık karşınıza"Cümlenizden ilhamen şöyle düşündüm:Sizin çok kapsamlı bit tarihi bilgiye sahip olduğunuz bizim malulumuz.Fakat yanılmıyorsam takip edebildiğim kadarı ile,siz tarihi yorumsuz olduğu gibi naklediyorsunuz.Zaman zamanda, günümüdeki cibali babalar anlama örneğinde olduğu gibi,günümzde yaşanan siyasi ve sosyal olaylara tarihi olaylardan mukayeseli örnekler vererek yazılar kaleme alsanız,sanıyorum bunada "Entelektüel"lik deniliyor.Hadiselerin arkaplanı görmede faydalı olur.Diye düşündüm.Ayrıca cibali baba yazınızın yorum bilümünde "meczuplar fiillerinden sorumlu olurmu"diye bir soru sormuştum.Oysa siz aynı yazının son bölümünde "meczuplar mecnun"dur diyerek cevabını yazmışsınız.Bizler çoğu zaman ayak üstü yazılarınızı okuma fırsatı bulduğumuz için detayları kaçırabiliyoruz.

  • Ramazan ÇALIŞAN

    28.5.2020 10:36:10

    Sayın Latifoğlu,İstanbulun fethini geciktiren cibali baba yazınıza yaptığım yorumda "İşte Fatih'inde tıkandığı bu noktada hocasına müracat etmesi gösteriyorki,Bizimde Akşemseddin ve Bediüzzaman gibi bu düğümleri(sırları)çözeçek mürşidlere ihtiyacımız var."demiştim.Bugünki yazınızı okuyunca "Düğüm"noktasında isabet etmişşiz diye düşündüm

  • Abdullah Tunç

    28.5.2020 05:40:01

    Evet, kurt gövdenin içine girmiş ve basiret gözü körleşmiştir. Can dama rını koparan düşmanı dost zannedyor. Bırakın dost zannetmeyi, kurtarıcı kabul ediyor.Ümmet-i Muhammed'e rehberlik yapacaklarına,sapmalarına,is tikamet dairesinden çıkmalarına sebep oluyorlar. Hakikaten islam toplumları ciddi sıkıntılar içindedir. Daha cehalet, zaruret ve ihtilaflardan kurtulmamışlar dır. Risale-i Nur gibi muazzam bir isti kamet rehberinin ya farkında değil ve ya hakkıyla anlayıp,uygulamıyorlar.Ül kemizde de durum iç açıcı değil. Nur talebeleri dağınık, ittihad ve ittifaktan uzaktırlar. Siyasi ve içtima-i keşmekeş liklerin içinde hayat sürüp gidiyorlar. Rehberler böyle olursa, ümmetin hali perişan olur. İlanihayet böyle gidermi, sanmıyorum. Gerekirse Cenab-ı Hak bir recüli facirla da bu dine hizmet ettirir. Ümitvarız, beklenen güzl günler gelecek ama nasıl, ne şekilde tecelli edecek bilemiyoruz.

  • Eyüp Aktaş

    28.5.2020 04:42:42

    Tarihte Çapan oğlu kimdir?Herhangi bir işte bazen bunun altından Çapan oğlu çıkar.derler?

  • mustafa yalçın

    28.5.2020 00:36:53

    Malesef kurt gövdenin içinde, habire kemiriyor. Korkum şuki Allahın inayeti yetişmezse bu gövde dayanamayacak.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı