Hamdi Topcuoğlu

Hamdi Topcuoğlu

HAYAT DÜNYAYA SIĞAR

Çocukluğumda bu mevsimde pek düşkündüm erkenci meyvelere. Bir avuç tuz, cepler dolusu erik. Okul yolu başka nasıl bitecek? Yüzümü buruştura buruştura yer, sonra da mide ağrılarıyla kıvranırdım.

Annem: “Yeme şu gök eriği!” derdi.

Can eriği yeşil, değil mi? Hayır, hem gök, hem yeşil. Anadilinin ne olduğunu anlatmak için güzel bir örnek. Sormuyoruz bile. Çünkü biliyoruz ki “gök” ham, olgunlaşmamış anlamında kullanılıyor.

Erik sözcüğü eskiden elma, armut, kayısı gibi meyvelerin ortak adıymış. Zaman içinde anlam daralmasına uğramış. Bedri Rahmi Eyuboğlu onun için:

”Bir kelime buldum çın çın öter;

Adı candır.

Bir erik kopardım can dalından;

İçi can dolu,

Adı can, yaprağı can, lezzeti candır. ”

dediğine göre, bize düşen canı, canlarla buluşturmak, gelecek kuşaklara yaşanası bir dünya bırakmak olmalı.

Öğretmen okulunda öğretmenimiz eksiltili cümle kuruluşlarına örnek olarak “Bahçene erik, kapına Yörük…” atasözünü vermiş; atasözünün “koyma” sözcüğüyle tamamlanabileceğini söyleyince içim ezilmişti. Eriğin kolay üreyen, “arsız!” bir ağaç olması aklımın ucuna bile gelmemişti. Çünkü ben yörüktüm. Biz arsız, hırsız değildik ki, bize kapıların açılmasını neden istememişti ki atalarımız?

ilk ayrımcılık acısını böyle yaşamıştım ben.

Sonraki yıllarda bu acı, insanlığa yön veren egemenlerin, varlıklarını dinden dile; ırktan cinsiyete; candan cana ayrımcılık üzerine kurduklarını öğrendikçe hep derinleşerek sağaltılmaz bir yaraya dönüştü.

Birçoklarına garip gelecektir; ama dünyanın, insanoğlunu corona sınavından geçirdiği şu günlerde içim erik dalları gibi umut yüklü.

Ben, ders almasını bilirsek coronanın eşsiz bir öğretmen olduğunu düşünenlerdenim.

Baksanıza bir zerre, ne bey dinliyor ne paşa. Ne din, ne mezhep; ne ırk, ne dil ayrımı yapıyor.

Milyarlarının içine gömüleceğini sananlar da beş parasızlar gibi gece yarılarında dostlarından helallik bile almadan gömülüyor.

Petrol uğruna, din uğruna çılgınca gök ekin biçenler, birbirlerinin deneyimlerine bilgilerine yardımına muhtaç.

Tüketmeyi yaşamak olarak algılayanlar; bugünlerde yoklukla, yoksullukla tanışmak; bencilliği birey olmak olarak satanlar, birey olmanın başkaları için değer üretmek olduğunu kavramak;

ötekileştirmeyi özgürlük sananlar, özgürlüğün dünya değerlerinin eşit kullanımından geçtiği gerçeğini sindirmek zorunda.

Keşke insanoğlu böylesine acıları çekmeden Yunus Emre’nin;

“Çıktım erik dalına anda yedim üzümü

Bostân ıssı kakıyıp der; " Ne yersin kozumu?”

dizelerine sarılabilseydi.

İster erik dallarından, ister corona virüsünden bakalım; bu dünya, tüm varlıklarıyla birlikte anlamlı ve yaşanası bir ev.

Bilelim ki hayat, söylendiği gibi kişisel barınaklarımıza, sığınaklarımıza değil; sadece ve sadece dünyaya sığar.

Önceki ve Sonraki Yazılar