Gıda teklifi: Tezgâh mı sansür mü ayar mı?

A -
A +
 
Türkiye'de AK Parti'nin Meclis'e her getirdiği kanun teklifine iktidara yakın medyanın destek vermesi ve alkışlaması, muhalif medyanın da otomatik olarak karşı çıkması gerektiği şeklinde bir kabul görmüşlük var.
Bu bakış açısı bizi yanlışa götürüyor. Her yasa teklifi için 'mükemmeldir' diyemeyiz. Niyet iyi olsa bile umulmadık bir netice doğabilir.
Nitekim AK Parti, 2011 yılında altına imza attığı İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçileceğini duyurdu. Neden? Çünkü anlaşmanın bazı maddelerinin Türk aile yapısını sarstığı ortaya çıktı ve hükûmete kendi mahallesinden çok tepki geldi.
Son zamanlarda 'çoklu baro' teklifi konuşuluyor, sosyal medya ile ilgili düzenleme sinyalleri veriliyor.
Öte yandan ilginç bir konu da tartışılmayı bekliyor.
O da şu: AK Parti, on gün önce Meclis'e gıda, tarım ve orman alanında düzenlemeler yapılmasını içeren bir kanun teklifi getirdi.
Birçok yayın kuruluşu "Gıda ve beslenme konusunda insanların kafasını karıştıranlara cezalar geliyor" diye "müjde haberi" yaptı.
Konuyla ilgili Yeni Şafak grubunun çıkardığı Gerçek Hayat dergisinin son sayısında yayın yönetmeni Can Kemal Özer'in hiçbir sol mecrada yer almayacak evsaf ve sertlikle bir yazısı çıktı.
Özer, aynı zamanda Gıda Hareketi'nin başkanı. 25 yıldır bu alanda çalışmalar yapıyor, konferanslar veriyor, açıklamalarda bulunuyor. 10’a yakın kitabı var. Meselenin künhüne vâkıf.
Özer dergide "34 maddelik teklifi milletvekillerinin hazırlaması imkânsız. Belli ki teklifin sahibi Tarım ve Orman Bakanlığı. Hazırlık ise gıda firmaları ile afili masalarda yemek yiyen, seyahatler eden bürokrasi tarafından yapılmış. Dolayısıyla bu taslak, uluslararası ve mahallî büyük gıdacıların talep ve baskıları ile tasarlanmış bir bomba" diye yazdı.
Çok çarpıcı bir iddia ve itham.
Kendisini aradım, dayanağını sordum. "Arka planını çok iyi biliyorum. Kimin ne için teklif ettiğinden haberim var. 34 maddelik 'Torba Kanun' on - on beş kanunu birden değiştiriyor. Teklifin çoğu olumlu olsa da aradaki maddeler, sansür anlamına geliyor" dedi.
Peki televizyon ekranlarında "Onu yemeyin, bundan uzak durun" diyenlere laf etmeyecek miyiz?
"Dileyen dilediğini söylesin. Başkası da ona karşı çıksın. Bu konuda en radikal konuşan Canan Karatay. Onu susturmaya kimsenin hakkı yok. Kaldı ki yalan ve iftira zaten suç. Yanlış bilgide hukuk benim karşıma dikiliyor. Tüketici yanıltılıyormuş. Reklamda zaten yanıltılıyor. Ama reklamlar düzenlemede kapsam dışı."
Yasa çıkarsa ne olacak?
"Gıda Bilim Kurulu'nun onayladığı kişiler dışında kimse konuşamayacak. Gıdalara radyasyon vermeyin, Amerikan halkını kanser yaptığı için 21 milyar dolar ödemek zorunda kalan Bayer'in Roundup'ını kullanmayın, tohumla oynamayın, gıdanın mahiyetini bozmayın, alkol domuz ve çoğu zararlı sentetik katkılar eklemeyin, israf yapmayın, toksik beslenmeyin... gibi sözlerin söylenmesi yasaklanacak. Aykırı davranışlara 20 ila 50 bin lira arasında para cezası verilecek. Her türlü medya kuruluşu bu bilgileri yaydığında yanıltıcı yayın yapmış olacak ve cezalandırılacak. Peygamber Efendimizin beslenme biçimini anlatsanız da bilimsel olmadığından suç sayılacak. Bütün dünyanın hocası olan İbn-i Sina'nın El-Kanun'undan örnekler verseniz, bilimsel bulunmadığı için cezalandırılacaksınız!.."
Konu bana çok dikkat çekici geldi.
Hem pandemi ile birlikte öze dönüş başladığı dönemde verilen teklif hem de AK Parti'ye kendi mahallesinden gelen bu sert ve cesur eleştiri...
Hülasa; medyada özgürce tartışılsın, işin adını doğru koyalım, bu iş de İstanbul Sözleşmesi'ne dönmesin!
 
 
Sosyal medya kapatılsa
 
Son zamanlarda sosyal medyanın kapanması gerektiği konuşuluyor.
Sosyal medya; küresel dünyanın deşifre aracı, ahlaksızların lağım çukuru, tahammülsüz faşistlerin safra kesesi, insanları linç etmeye meraklı tiplerin idam sehpası...
Ama aynı zamanda artık maalesef hayatın bir parçası; insanların 'olmazsa olmaz'ı...
Biz haberciler için ihbar, yardım talep edenler için (Yurt dışından getirilen Covid-19 hastaları gibi) feryat mekanizması.
Adalet sistemini anında harekete geçiren müthiş bir baskı aracı.
Bu yüzden fütursuz küfürbazlara kızıp sosyal medyayı kapatmak iş değil!..
Sosyal medya kapanırsa, en büyük darbeyi bağımlılarından ziyade medya alır.
Bugün internetteki haber trafiğinin büyük bir kısmı sosyal medya paylaşımlarından geliyor.
Bazı haber siteleri, kıvrak kışkırtıcı spotlar yazan sosyal medyacıları sayesinde büyük okur çekiyor.
Televizyon ekranları sosyal medya görüntüleriyle dönüyor.
Öyle "kapatın gitsin" demeyin yani...
 
 
Yalanların öcü!
 
- Bir haber ajansı Ukrayna'da üç yıl önce yaşanan mühimmat deposu patlamasına ait görüntüleri Sakarya'daki havai fişek deposundaki patlama diye servis etti. Bütün kanallar yayınladı.
- Muhalif bir yayın organı "14 yaşındaki çocuk, sosyal medya paylaşımı gerekçe gösterilerek ve evi basılarak 'Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla' gözaltına alındı. Aile çocuklarından haber alamıyor" diye yazdı. Bütün muhalif mecralar yayınladı. Gözaltına alınan kişinin "Köpeğe cinsel saldırı" suçundan yakalandığı ortaya çıktı...
Yalan yazdılar, milleti kandırdılar... Ama ne bir kınama ne bir ceza. Ne güzel memleket!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.