Ekonomi üzerine yazınca sıklıkla döviz kurlarından da bahsediyoruz. Özellikle Türkiye’de kurların seviyesi ve hareketi yakından takip ediliyor. Bunun pek çok haklı gerekçesi var. Ama ben bugün başka bir açıdan paralardan bahsetmek istiyorum.

Geçen haftaki yazıyı bitirirken altın alımlarına bir gün bekleme süresi(valör) getirdiklerinden bahsetmiş, acaba vergi de getiriler mi diye sormuştum. O yazının üzerinden iki gün geçmeden kombiyo işlemi grubuna dâhil ettikleri gram altın alımına yüzde bir oranında vergi getirdiler. Döviz alımlarında uygulanan vergiyi de beş kat artırarak yüzde bire çıkardılar. Bu konu üzerine çok konuştuk, yazdık. Ekonomiyi yönetenler döviz ve altın alımlarını vergilendirerek vatandaş için pahalı hale getirmeye ve böylelikle döviz ve altından uzaklaştırarak TL cinsi varlıklara yönlendirmek istiyorlar dedik pek çoğumuz.

Getirilen ya da artırılan vergilerin ilk uygulanacağı gün olan Çarşamba günü bir başka gelişme daha yaşandı ve Hazine döviz (dolar ve euro) cinsinden varlık ihraç ederek üç milyar dolara yakın bir tutarda döviz üzerinden borçlandı. Yanlış anlamayın yurt dışından borçlanmadılar. Yurt içinden borçlandılar. Evet, devlet kendi vatandaşlarından başka ülkelerin paraları üzerinden borçlandı. Borç alan “milli”, borç veren “milli” ama kullanılan para yabancı. Üstelik Hazine’nin kendi vatandaşlarından döviz cinsinden borçlanması ilk defa bu hafta yapılmadı. Son birkaç yıldır yaptıkları bir şey. Sanırım şimdiye kadar 25 milyar doların üzerinde bu şekilde borçlanma gerçekleştirdiler. Ayrıca sadece döviz değil, altın olarak da borçlandıklarını biliyoruz. Yabancıların size kendi paraları üzerinden borç vermelerini anlarım. Ama devlet olarak kendi vatandaşınızdan yabancı paralar üzerinden borçlanmak kendi paranızın durumu hakkında ne söylüyor? Nasıl bir mesaj vermiş oluyorsunuz? Unutmayın piyasalarda “sinyal” etkisi diye bir şey vardır. Yaptıklarınızın nasıl bir mesaj taşıdığını ve buna bakarak diğerlerinin nasıl davranacağını anlatır.

PARA NEDİR?

Merkez Bankasının sitesinde paraya ilişkin “Bir devletin egemenlik ve bağımsızlık sembolü” diye bir tanım var. Gerçi bu genel olarak yapılan bir tanım ama buraya MB’nin sitesinden alıntı yaptım, çünkü ulusal parayı basan onlar. Onların da parayı bir egemenlik sembolü olarak gördüklerini tespit etmek istedim.

“Kaime-ı Nakdiye-ı Mutebere” adıyla çıkarılan ve “para yerine geçen kâğıt” anlamına gelen ilk banknotlar Osmanlıda 1840 yılında basılmış. Basılmış denilmesine bakmayın. Önce “elle yazılanlar” piyasada dolaşıyormuş. Baskı işi daha sonra gerçekleşmiş. Halk arasında para anlamında “kaime” ya da “gayme” kullanılması bundandır.

Cumhuriyet döneminde ise ilk banknotlar 1927 yılında tedavüle çıkarılmış. Bunun üzerinden 93 yıl geçtikten sonra kendi parasını egemenliğinin bir unsuru olarak basan bir devlet başka ülkelerin paraları üzerinden kendi vatandaşlarından borçlanır hale gelmiştir. Artık döviz devlet tarafından da ulusal paraya paralel kullanılmaktadır. Sadece borçlanmak için değil, Kamu Özel İşbirlikleri(KOİ) aracılığıyla yaptırılan, hastane, köprü, otoyol, havaalanı gibi işler de döviz üzerinden devlet yükümlülük altına sokmuştur. Yabancı paraların yerli para yerine ya da onunla birlikte kullanılması “dolarizasyon” olarak da tanımlanır.

Bir taraftan düzenlemeler yaparak döviz üzerinden sözleşme yapmayı yasaklarken diğer taraftan vatandaşlarından döviz üzerinden borçlanma yapmak Ziya Paşa’nın “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” sözünü hatırlattı. Biz de yaptıklarına bakarak diyoruz ki ulusal paraya olan güvenin erozyona uğramasının sorumluları mevcut ekonomik koşulları yaratanlardır. Bu güveni zorlama ile tesis edemezsiniz.