19 Nisan 2024 Cuma
İstanbul 14°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ekonomi-politik gündem

Ufuk Söylemez

Ufuk Söylemez

Eski Yazar

A+ A-

Yoğun ekonomi-politik gündem nedeniyle, değerlendirilmesi gereken çok sayıda konu üst üste geliyor. O nedenle, bugün kısa kısa bu konuları okurlarımızın bilgisine getirmekte yarar var;
1- Konkordatolar yağmur gibi sürüyor ne yazık ki. Yılların YÖRSAN firmasının Balıkesir’de iflas dilekçesi vermesi, yine İzmir’in en eski entegre fabrikası olan Temizocak Kuyumculuk’un Akgerman Şirketler grubuyla aynı zamanda konkordatoya gitmesi ardı ardına geldi. Ege’de birçok şubesi bulunan Kırçiçeği Restoran zinciri de aynı akıbete uğradı maalesef.
Köklü ve yıllardır faaliyette bulunan firmaların üst üste konkordatoya gitmek zorunda kalması, üzücü elbette.
Sabancı Grubuna ait olan ve hisseleri yakın geçmişte True Value Capital Partners isimli bir şirkete satılan TEMSA otobüs fabrikasında ise üretimin durdurulduğu açıklandı.
Bunlar son 10 gün içinde olanlar.
Hazine’nin ise konkordato süresini kısaltmaya çalıştığı söyleniyor. Hâlbuki sürenin kısaltılması, firmaların toparlanmalarına zarar verir ve ihtiyaçları olan süreyi kaybetmelerine neden olabilir. Zaten konkordatoya giden firmaların yüzde 60-70’i kadarının “krizin derin ve uzun süreli olması” nedeniyle iflasa doğru gideceklerinden endişe ediliyor. İktidarın, konkordatoları örtbas etmek, onun yerine “yeniden yapılandırmaları” istisna olmak yerine genelleştirmek suretiyle, yine inkâr politikalarını tercih ederek, yine yanlışta ısrar edeceği anlaşılıyor.
***
2- Vatandaşa “Türk lirasına güvenin, döviz yerine Türk lirasına yönelin” tavsiyesi ve çağrıları yine gündemde.
Ama vatandaş, yüksek enflasyon, döviz kurlarında yakın geçmişte yaşanan ani yükselişler, reel TL faizlerinin emir-komuta ile neredeyse negatif getiriye dönmüş olması gibi nedenlerle, dövize yönelmekten vazgeçmiyor, vazgeçemiyor. Ayrıca siyasi iktidarın giderek otoriterleşen, eş-dost-akraba kayırmacılığı yapan, ehliyetsiz ve liyakatsiz isimleri bürokrasiye dolduran, yargıyı siyasallaştıran söylem ve tavırlarından rahatsız olduğu için güven duymuyor. Dış politikadaki istikrarsızlık ve siyasal İslamcı zihniyetin azgınlaşması gibi sebeplerle, iktidarın yerli ve milli para çağrılarına kuşkuyla bakıyor ve güvenmiyor ne yazık ki.
***
3- Geçenlerde, Almanya’da BILD gazetesinde yayınlanan bir haberde, Alman halkının da çok yüksek miktarda “yastık altında” para bulundurmaya yöneldiğini öğrendik.
Tabii orada bizdeki gerekçelerle değil de, tasarruflarına negatif faiz verildiği için paralarını bankada tutmak yerine yastık altında tutmaya yöneldikleri düşünülüyor.
Öyle ki, bu rakamın son 10 senenin en yüksek düzeyi olan 235 milyar avroya çıktığı tahmin ediliyor.
İnsanlar birikimlerini korumak için, kendilerince rasyonel gördükleri yöntemlere başvuruyorlar, Almanya’da da Türkiye’de de aynı galiba...
***
4- Hakim Richard Berman New York’ta görülmekte olan ve 10 Şubat’a ertelenen duruşmaya Halkbank’ın yine katılmaması halinde, ceza verileceğini açıklamış.
Halkbank’ın ABD’de kurumsal olarak işlediği bir suçu yoktur. Ama Halkbank’a açılan bu dava, Reza Zarrab’la çıkar-rüşvet ilişkisi içine giren ve yüz kızartıcı suçlar işlediği iddia olunan Bürokrat ve Bakanlara ister-istemez bir manada koruma şemsiyesi işlevi görüyor ne yazık ki.
Hâlbuki Halkbank’ın kurumsal olarak bir suçu yoktur. Görevini şahsi çıkarları için rüşvet karşılığında kötüye kullanan şahıslarla, ülkemizin köklü bir kurumu olan Halkbank asla özdeşleştirilemez.
Bunların Türkiye’de bir yolsuzluk mahkemesinde yargılanmaları yapılamadığı, hatta evlerinde banyo liflerine ve ayakkabı kutularına milyonlarca dolar saklayan Banka eski yöneticileri “beraat” ettirildiği için, Halkbank’ın bugün ABD’nin hedefinde kurumsal olarak ceza tehdidine maruz bırakılması hukuka ve vicdana uygun değildir.
Cumhuriyetle yaşıt, esnaf ve KOBİ’lerin en büyük destekçisi, milli bankamız Halkbank’ı korumalıyız, savunmalıyız. Ama Halkbank’ı istismar ederek, görevini kötüye kullanan ve Reza Zarrab’la rüşvet ilişkisine girdiği iddia olunan Bakanlar ve Bürokratların ise yolsuzluk mahkemesinde mutlaka ama mutlaka yargılanmalarını sağlamalıyız.
Bu hesap ABD’de değil, Türkiye’de görülmelidir.