25 Nisan 2024 Perşembe
İstanbul 17°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Doğu Akdeniz’de İsrail’le iş birliği yapılır mı?

Onur Sinan Güzaltan

Onur Sinan Güzaltan

Eski Yazar

A+ A-

Türkiye ve Libya arasında Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının sınırlandırılması konusunda imzalanan mutabakat dünya gündemine oturdu.

ABD ve AB’nin yanı sıra bölgede hak iddia eden ülkelerin tamamından açıklamalar geldi. Fakat Türkiye karşıtı kampın öncülerinden olan İsrail’in yaptığı açıklamalar basında hak ettiği yeri bulmadığı gibi Türkiye’nin İsrail’le anlaşmaya varabileceği yönünde yorumlar öne çıktı.

Doğu Akdeniz’de mevzi kazanmanın en iyi yolunun, karşı cephede konumlanan ülkeler arasındaki çatlaklardan yararlanmak olduğunu sıklıkla yazdık.

Mısır, Suriye ve Lübnan’ın bu cephenin zayıf karnı olduğu ve Türkiye’nin siyasi manevralar ve diplomatik kanalları işleterek bu ülkelerle ilişki kurması gerektiğini vurguladık.

İsrail’i ise Doğu Akdeniz’de ilişki kurulması gereken ülkeler listesinin dışında bırakmaya özen gösterdik.

Yaklaşımımızın altında, Tel Aviv yönetiminin bölgemizde ve dünyanın farklı alanlarında izlediği siyasetlerin, adeta yapısal bir biçimde Türkiye’nin "vazgeçilmez çıkarlarına" karşı olması yatıyor.

Can alıcı nokta ise Tel Aviv’in Türkiye’nin çıkarlarına zarar veren siyasetlerinin, bir tercihten çok İsrail’in varlığını devam ettirmesi için zorunluluk arz etmesi.

Başlayalım;

MEZOPOTAMYA’DA İSRAİL

İsrail’in, Irak’ta Barzani/Talabani aşiretleri, Suriye’de ise PKK/YPG/PYD terör gruplarına destek verdiği detaylarıyla kamuoyuna mal olmuş bir gerçek. Dolayısıyla uzun uzadıya bu desteğin içeriğiyle ilgili bilgiler sıralamaya gerek yok.

Fakat İsrail’in neden ve hangi amaçla bu desteği verdiğini hatırlamakta yarar var;

1. Filistin davasına destek veren Irak ve Suriye’yi, bu ülkede yaşayan Kürt asıllı vatandaşları kışkırtarak zayıflatmak, bölmek ve bu suretle Filistin’e olan yardımlarını engellemek.

2. Türkiye’nin Ortadoğu’ya açıldığı alanda devamlı istikrarsızlık yaratarak, bölgede Ankara’nın etkisini azaltmak ve orta vadede Türkiye’de de etnik bölünmenin yolunu açmak.

3. Tel Aviv’in bölgede rakip olarak gördüğü İran’ın Ortadoğu’ya ve Filistin’e açılan kapılarını, bölgede kurulacak İsrail dostu yeni devletçiklerle kapalı tutmak.

4. Orta ve uzun vadede, etnik ayrılıkları ve dini grupları kullanarak bölge ülkelerinde devamlı istikrarsızlık yaratmak ve uygun koşullar oluştuğunda bu ülkeleri parçalamak (Irak’ın parçalanmasında ABD’nin oynadığı rolden bahsedilirken, İsrail’in hamleleri hep göz ardı edilmiştir)

Yukarıdaki veriler ışığında, İsrail’in Mezopotamya’da izlediği siyasetlerin bir bütün halinde Türkiye’nin ve bölge ülkelerinin toprak bütünlüğüne karşı olduğunu tespit ediyoruz.

İSRAİL, BATI’DA TÜRKİYE’NİN LEHİNE Mİ HAREKET EDİYOR?

Uzun yıllar Türkiye’nin, Batı’da Ermeni Soykırımı yalanına karşı sürdürdüğü mücadelede İsrail lobisi tarafından desteklendiği iddiası dillendirildi.

Bu iddianın kimi doğru yanları olsa da özünde İsrail’in, II.Dünya Savaşı esnasında Yahudilere uygulanan Holokost’un uluslararası hukuktaki özel statüsünün muhafazası, başka hiçbir kıyımın bu statüde kabul edilmemesi için mücadele ettiği bilinir.

Ayrıca sayın Prof.Dr. Yalçın Küçük’ün Türkiye’nin gündemine soktuğu Yahudiler ve Ermeniler arasındaki tarihi çatışma tezi de İsrail’in sözde Ermeni soykırımı iddiasında aldığı tavrı anlamak bakımından önemlidir.

İsrail’in bu desteğinin bir diğer nedeni ise şimdiye kadar Türkiye’de iktidarların, bölgede İsrail’in çıkarlarına uygun siyasetler izlemesidir.

Özellikle 12 Mart 1971 darbesinden itibaren Türkiye, Ortadoğu’da İsrail’le uyumlu siyasetler izleyen bir siyasete yönelmiş, 12 Eylül 1980 darbesiyle beraber bu yönelim adeta zirve yapmıştır.

İsrail lobisinin, başta Ermeni Soykırımı yalanı olmak üzere kimi siyasi ve ekonomik konularda Avrupa’da Türkiye’nin lehine hareket etmesinin altında bu gerçek yatmaktadır.

Fakat bu süreçte dahi İsrail, Türkiye karşıtı grupları el altından desteklemeye devam etmiştir.

İki ülke arasında ilişkilerin gerginleşmesinden itibaren İsrail, Avrupa’da ve dünyanın diğer bölgelerinde Türkiye aleyhine faaliyetlerine aleni bir biçimde devam etti.

DOĞU AKDENİZ’İN KOORDİNATÖRÜ

Bir an İsrail’in yukarıda saydığımız siyasetlerini unutalım ve sadece Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerine odaklanarak, yazımızın başındaki soruyu tekrarlayalım;" Doğu Akdeniz’de İsrail’le işbirliği yapılır mı?"

Doğu Akdeniz’de gaz yataklarının paylaşılması konusunda İsrail, en baştan beri Türkiye karşıtı kampın öncülüğünü yapmıştır.

Bu minvalde, AB ülkeleriyle ilişkilerini sıklaştıran Tel Aviv yönetimi, Körfez ülkelerinin etkisini de kullanarak, Mısır ve Lübnan’ın Türkiye karşıtı kampta yerini sağlamlaştırmak için yoğun mesai harcamaktadır.

Doğu Akdeniz gazını, Türkiye’yi bypass ederek Avrupa’ya taşıma projesi olan East-Med’in öncülüğünü ve koordinasyonunu İsrail yapmaktadır.

İSRAİL LİBYA’DA TÜRKİYE KARŞITI KAMPI DESTEKLİYOR

İsrail’in Türkiye karşıtı faaliyetlerini sürdürdüğü bir başka çatışma sahası ise Libya.

Libya’da Türkiye’nin desteklediği Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne karşı mücadele eden Hafter güçlerine İsrail’in silah desteği sağladığı iddiası bölge basınında yer aldı.

Hatta Libya’daki durumu yakından takip eden Cezayir’in istihbarat örgütünün, Hafter ve İsrail arasındaki ilişkiden rahatsız olduğu ve Hafter’i İsrail’le ilişkileri geliştirmeme konusunda uyardığı biliniyor.

2015-2016 yıllarında Ürdün’ün başkenti Umman’da defalarca İsrailli yetkililerle görüştüğü iddia edilen Hafter’in, savaşı kazanması halinde Libya’nın çöl bölgelerinde İsrail’e uygun "tatbikat merkezleri" vaadi verdiği bilgisi mevcut.

Bu vaatlere karşı İsrail ordusunun, Hafter kuvvetlerine keskin nişancı tüfeği ve gece görüş ekipmanları başta olmak üzere askeri ekipman sağladığı iddia ediliyor.

İsrail’in Hafter’e verdiği desteğin altında, Kuzey Afrika’da alan kazanmanın yanı sıra Doğu Akdeniz’de egemenliğini kuvvetlendirme planlarının olduğu açık.

Türkiye’nin Libya’yla imzaladığı mutabakat sonrası İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın açıklama yaparak Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de attığı adımları "uluslararası hukuka aykırı" ilan ettiğini ve Yunanistan’a "tam destek" verdiğini de hatırlamakta yarar var.

Yunanistan ve İsrail arasında gaz yataklarının paylaşımı konusunda kimi anlaşmazlıklar yaşansa da Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı kampın koordinatörlüğünü üstlenen İsrail’in, Ankara karşıtı faaliyetleri süreceğe benziyor.

Türk basını Doğu Akdeniz konusunda Yunanistan’ı günah keçisi ilan ederek İsrail’in anahtar rolünü belki de istemeyerek sümen altı etmiş oldu.

Bugün İsrail’in rolünü yadsıyarak sadece Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi’nin faaliyetlerine odaklanmak, İstiklal Savaşı esnasında Britanya İmparatorluğu’nun rolünü unutarak sadece Yunanistan’ı hedef almaya benzemektedir.

Özetle sadece Doğu Akdeniz perspektifinden baktığımızda dahi, Türkiye ve İsrail’in ortak çıkarlarından bahsetmek veya İsrail’in Ankara karşıtı kamptan ayrılma olasılığı üzerine siyaset geliştirmek mümkün gözükmüyor.

Ankara ve Tel Aviv’in bir araya gelmesinin tek yok yolu İsrail’in Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki Türkiye karşıtı siyasetlerinden vazgeçmesidir. Tel Aviv’in, yapısal bir siyaset değişikliği anlamına gelen bu tarz bir manevraya girişmesi ise kısa ve orta vadede olası değil.

Türkiye’nin "vazgeçilmez çıkarları"nın bulunduğu Doğu Akdeniz’de, diplomatik hamlelerde ağırlığını vereceği tarafı iyi seçmesi hayati önem arz etmektedir.