DOLAR 32,4145 0%
EURO 34,4681 -0.13%
ALTIN 2.486,590,16
BIST %
BITCOIN 2038840-2,95%
Çankırı
15°

AZ BULUTLU

13:09

ÖĞLE'YE KALAN SÜRE

sabanci.png
sabanci.png
128 okunma

“Müslümanın emeklisi olmaz, rahmetlisi olur”

ABONE OL
30 Kasım 2020 09:47
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Çankırı’da yaşayan emekli öğretmen Ali Uğur (66), eğitimini aldığı ve yıllarca Arapça bilen öğrenciler yetiştirdiği mesleğini yeminli Arapça tercümanı olarak sürdürüyor. Çankırı’da özellikle ana dili Arapça olan yabancı uyruklu vatandaşların resmi evraklarının tercümesinde yeminli tercüman olarak görev alıyor.

Çankırı’da Yeni Gün

Çankırı’da yaşayan emekli öğretmen Ali Uğur (66), eğitimini aldığı ve yıllarca Arapça bilen öğrenciler yetiştirdiği mesleğini yeminli Arapça tercümanı olarak sürdürüyor. Çankırı’da özellikle ana dili Arapça olan yabancı uyruklu vatandaşların resmi evraklarının tercümesinde yeminli tercüman olarak görev alıyor.

Uğur, yabancı uyruklu vatandaşların; pasaport, kimlik, evlenme-boşanma belgeleri, mahkeme evrakları gibi pek çok evraklarını tercüme ederek mesleğini sürdürüyor.

Arapça’nın yanı sıra Farsça ve Fransızca da bilen Uğur ağırlıklı olarak Arapça üzerine çalışmalarını sürdürüyor.

Gazetemiz Yazar’ı Fatih Karamaz’a verdiği röportajda, Çankırı’da Arapça üzerine tek yeminli tercümanı olduğunu dile getiren Ali Uğur, “Senelerdir Çankırı’nın Arapça üzerine tek yeminli tercümanıyım. Mahkemede, cezaevinde; doğum belgesi ve ölüm belgesi gibi belgelerin çevirilerini yapıyorum. Bu yıl özellikle, üniversitemizin Arapça konuşan öğrencileri kabul etmesinden dolayı, yabancı uyruklu öğrencilerin öğrenci belgelerinin ve pasaportlarının tercümesini yaptım. Yoğun bir sene geçirdik. Mısır’daki El-Ezher Üniversitesi’nden mezun Mesut Muharrem Haydar isimli bir kardeşimiz bana özellikle transkriptlerin tercümesinde yardımcı oluyor. Kendisi şu anda 112 Acil servisinde çalışıyor ve orada doktorlara tercüme hizmeti yapıyor. Kendisi sahadan geldiği için ve bilgisayara da hakim olduğu için çok faydalı oluyor” şeklinde konuştu.

Arapça’da lehçe farklılıklarının olduğunu belirten Uğur, “Arapçada halk lisanı dediğimiz, Âmmice Arapça sıkıntısı var. Bizim konuştuğumuz Arapça Kur’an-ı Kerim Arapçası. Halk arasında konuşulan Arapça ise değişiyor, yani buna lehçe diyebiliriz. Irak’ın lehçesi ayrı, Mısır lehçesi ayrı, Suriye lehçesi ayrı. Ama Arapça’da yazı dili tek. Buradan anlaşıyoruz. Lehçe farklılıkları yazı dilinde olmadığı için hangi ülke olursa olsun ana dili Arapça olan herkes ile anlaşılabiliyor” dedi.

“Müslümanın emeklisi olmaz, rahmetlisi olur”

Çalışmanın insanı dinç tuttuğuna vurgu yapan Uğur, “Bazen 15-16 değişik evrak tercüme ettiğim gün oluyor. Yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Ben espiri yaparım, müslümanın emeklisi olmaz, rahmetlisi olur diye. Yani öğretmen emeklisiyim ama yoğun bir şekilde çalışmak bizi dinç tutuyor. Devamlı beyini çalıştırmak gerekiyor” ifadelerine yer verdi.

İnsanın olduğu yerde problemin de olacağını söyleyen Uğur, “Yani insanın olduğu her yerde problem de oluyor. Farklı dillere ihtiyaç oluyor illaki. Bir ara Çankırı’da 3 bin 100 civarında Iraklı vatandaşımız vardı bildiğim kadarıyla. Bunların bir kısmı Avrupa’ya gitti, bir kısmı da geri döndü. Şu anda sayılarının ne olduğunu tam olarak bilemiyorum. Mesela bu kardeşlerimiz; vekaletname verecekleri zaman, evlenme boşanma işlemleri, mahkeme evrakları vs gibi durumlarda bize geliyorlar. Özellikle evlenme hususunda uluslararası 3 tane standart hazırlanan belge var. Bu üç belgenin tercüme edilmesi lazım. Hangi ülkedense o vatandaşımız, o ülkenin pasaportu, doğum belgesi ve de bekar olduğuna dair belge hazırlaması gerekiyor. Bunların da tercüme edilmesi gerekiyor. Cezayirli 5-6 tane hanımefendi burada geldi evlendi mesela. Biz onların evraklarını tercüme edip noter tasdiki yapılıp, belediyeye bu şekilde müracat edebiliyorlar. Mülteci statüsünde olan vatandaşlarımız ise oradan resmi makamlardan belge alıyorlar. Onların o belgeleri kabul ediliyor. Türkiye Cumhuriyeti tarafından 99 ile başlayan kimlik numarası almış olanların bu belge ile kabul ediliyor başvuruları. Bazıları da belediyeden aldıkları evlilik cüzdanlarını getirip Arapçaya tercüme ettiriyorlar. Noterden tasdik ettirip Arapçaları tasdik ediliyor. Elçilik kanalı ile de kendi ülkelerine götürüyorlar” şeklinde konuştu.

Türkiye’de okuyan yabancı uyruklu öğrencilerin belgelerinin de tercüme edildiğini ifade eden Uğur, “Ana dili Arapça olan yabancı uyruklu öğrencilerimiz öğrenci belgeleri alıyorlar ve kendi ülkelerine dönmek istediklerinde bu belgeleri not dökümlerini vs tercüme edip noter kanalıyla tasdik ettiriyorlar. Daha sonra valilik ve elçilik kanalıyla kendi ülkelerine bu belgeleri onaylatabiliyorlar. Yani o çocuk orada hangi sınıfa gidecek daha önceden hangi dersleri aldı belli olması için. Ben daha önceden Milli Eğitim’in denklik komisyonu vardı, orada çalışmıştım. Orada Arapça, Fransızca, İngilizce ve Almanca tercümeler oluyordu. Ben o komisyonun Arapça tercümelerini yapıyordum. O zamanlarda daha çok Libya’dan kardeşlerimizin çocukları geliyordu. Komisyonun imzası ile gideceği sınıfa gidiyordu. Şimdi de bu uygulama ile aynı aslında” dedi.

ÖĞRENMENİN YAŞI OLMAZ

Hizmet etmekten zevk aldığını söyleyen Uğur, “Ben hizmet etmekten zevk alan bir insanım. Tabii ki maddi olarak karşılığını da alıyorum ancak hizmet etmek benim için daha zevkli. Yaşıma nazaran çok çalışıyorum. Çocuklarım bile derler, baba biz senin kadar çalışamıyoruz, diye. Sen bizden dinç ve gençsin diyorlar. Bana bu iş devamlı meşguliyet oluyor. Okuyorsunuz, yeni yeni bilmediğiniz kelimeler çıkıyor karşınıza. Her ne kadar öğretmen emeklisi olsanız da, her şeyi biliyorum diyemezsiniz. Yeni öğrendiğiniz şeyler illaki oluyor” ifadelerine yer verdi.

“Dilin fonetiğini bilmek gerekiyor”

İnternet üzerinden yapılan tercümelerin zaman zaman anlamları bozduğunu ifade eden Uğur, “Bazen bazı tercümeleri internet üzerinden yaparak bu işi yapmaya çalışanlar oluyor. Ancak bazen çok absürt şeyler çıkıyor ortaya. Çok farklı anlamlar çıkıyor. Bu da tam tercüme olmuyor. Yani dilin fonetiğini bilmek gerekiyor. Fransızca ve Farsça biliyorum, üzerine düşsem tercümanlık da yaparım ancak Arapçadan başımı kaldıramıyorum. Günde 15-20 evrak tercüme ettiğim gün oluyor. Bu işi sıraya koyuyoruz ve hepsini yapmaya çalışıyoruz” şeklinde konuştu.

“El Anbar bölgesinden Çankırı’da çok Iraklı var”

Çankırı’da Irak’ın El Anbar bölgesinden çok sayıda vatandaşın olduğunu dile getiren Uğur, “Irak’ın El Anbar bölgesini DEAŞ işgal ettiğinde bu bölgedeki vatandaşlarımız çoğunlukla Çankırı’ya gelmişler. Bir Avrupa ziyaretimde bir hikaye anlattılar bana. Afyon Emirdağ’dan Deli Hasan isminde birisi Brüksel’e gitmiş. Deli Hasan’ın peşine takılan gitmiş oraya. Şu anda 65 bin nüfus var orada Emirdağlı. 3-4 kuşak sonraki çocuklar Emirdağ mı büyük Türkiye mi derlermiş. Brüksel parlementosunda Türk milletvekilleri bile var. Ben Iraklı kardeşlerimizi de onlara benzetiyorum. El Anbar bölgesinden Ankara’ya gelmişler. Bir kaç kişiyi Çankırı’ya göndermişler. Onun peşine akrabaları bir bir gelmişler. El Anbar bölgesinden Çankırı’da çok Iraklı var” ifadelerine yer verdi.

“Çankırı’da tek yeminli tercüman benim”

Üniversiteye kayıt olan yabancı uyruklu öğrencilerin de evraklarını tercüme ettiğini söyleyen Uğur, “Üniversitenin kendi birimi olduğu için biz sadece pasaport ve diploma tercümeleri yapıyoruz. İlk geldiklerinde üniversiteye kayıt yaptırmak için gerekli belgelerini tercüme edip kayıtlarında yardımcı olduk. Belgeleri noterde tasdiklettikten sonra üniversiteye kayıt yaptırdılar. Üniversitenin davet mektubunun ardından buraya gelip gerekli evrakları tercüme ettiriyor ve kayıt oluyorlar. Hemen hemen her bölüme gelen öğrencilerimiz var. Çok evrak tercüme ettim öğrencilerimiz için de. Kısacası Arapça konuşan ülkelerden vatandaşlarımız geldiğinde Türkiye Cumhuriyeti devleti ile şi olan her vatandaşımızın belgelerinin tercümelerini Çankırı’da tek yeminli tercüman olarak ben yapıyorum. Noter kanalı ile mahkemelerde vs yeminli tercüman olarak işler yapıyorum” dedi.

“Oturarak ders öğretilmez”

Uğur, fıtraten yerinde duramayan bir insan olduğunu ifade ederek, “Bana diyorlar ki büron nerede diye. Ben fıtraten yerinde duramayan bir insanım. O yüzden büroda durmak bana göre değil. Ben çok çalışırım, yerimde duramam. Öğretmenliğimden de bilirler beni. Derste de hiç oturmazdım. Oturarak ders anlatan öğretmen de bence 1-0 geriden başlar ve kaybetmiştir. Oturarak ders öğretilmez” sözlerine değindi.

“Yaptığım görev çok büyük bir görev”

Yaptığı görevin çok büyük bir görev olduğunu belirten Ali Uğur, “Avukat bir kardeşimizle cezaevine DEAŞ ile suçlanan delikanlıların tercümesine gittik. Oraya vardığımızda bir polis memuru ile görüştük. Kayın biraderi dahil 8 tane akrabasını DEAŞ’lılar öldürmüşler. DEAŞ’tan kaçmış ve buraya gelmiş. Burada da birbirlerini ihbar etmişler. Bu kardeşimizi de DEAŞ’çı diye içeri almışlar. Avukat bey bir belge gösterdi. Suçladıkları belge bu dedi. Bir internet çıktısı var. Adamın eline bir kalaşnikof silah vermişler. Altında da bir cümle yazıyor. Salah köpektir eski bir polis idi yazıyor. Bunu da daha önceden tercüme edilirken, tercüme eden vatandaş mı yaptı gözden mi kaçtı bilemiyorum ama, bu cümlenin içerisine DEAŞ üyesidir kelimesini de ilave etmişler. Avukat bey dedi ki hocam şunu tercüme ediver dedi. Baktım metne burada DEAŞ üyesi yazmıyor yok böyle birşey dedim. Ve bu adam bu tercümenin yüzünden 6 ay cezaevinde kaldı. Daha sonra mahkemeye çıktı mahkemede de tercüme ettik. Mahkeme Arap tercüman kabul etmiyoruz, yeminli türk tercüman isteriz dediler ve orada da tercüme ettim. İşim çoğaldı belki ama burada bir kul hakkı var. Ben o gün anladım ki yaptığım görev çok büyük bir görev. Bu polis kardeşimizi salıverdiler ve kayseri geri gönderme merkezine gönderdiler. Aradan iki sene geçti ve bu kardeşimizin kardeşi beni aradı. Bir tercümemiz var dedi. Noterde karşılaştık ve elinde bir belge var. Bu polisin beraat ettiğine dair belge. Bu belgede 8 bin küsür liralık avukatlık ücretinin hazineden alınıp taraflara verilmesi diye bir madde var. O parayı almak istiyorlar. Noterlere sordum alamaz dediler. İlgili avukatı aradım her ne kadar öyle yazsa da biz beraat ettirdiğimiz için sadece biz alabiliriz dediler. Adam da ümidini kesti. Yanında da bir bayan vardı. O polis kardeşimizin eşi imiş. Polis nerede diye sordum. En son 7 ay evvel İstanbul’dan telefon etti şu an nerede bilmiyoruz dedi. 5 tane çocuğu var, polisin erkek kardeşi onlara bakıyor. Kadının durumuna baktım çok sıkıntılı. Bir markete götürdüm ve alışverişlerini yapıverdim. Mesela yağ alacak kayınbiraderi diyor ki ucuzundan al diyor. Yüreğim parçalandı. Bacım istediğini al sen dedim. Evde ekmek yaparmışsın diye sordum. Evet dedi ve bir çuval un alıverdim. Ve o polis kardeşimizin çocukları sık sık beni arıyorlar ve Ali Baba diye sürekli benimle konuşmak istiyorlar. O polis kardeşimizden de hala haber alınamıyor. Öldü mü, Avrupaya mı gitti başına bir iş mi geldi bilemiyorum. Tekrar söylüyorum, dürüst tercüme yapmanın insana ne kadar haz verdiğini ben bu olaydan şahidim. İnsanlar maalesef her şeye madde gözü ile baktıkları için, ben paramı alayım da ne olursa olsun düşünüyorlar. İnsan hakkı, kul hakkı düşünmez hale geldik maalesef. Yani bu unutamadığım hatıralardan birisidir” ifadelerine yer verdi.

Iraklı vatandaşların hiç bir şeyi bedavaya getirmek istemediğini belirten Uğur, “Iraklılarda kesinlikle bir şeyi bedavaya getirmek istemiyorlar. Tercümelerden 25 TL alıyordum. Bir Iraklı vatandaşın evrakını tercüme ettim. Bağdat’da tuhafiye esnafı imiş kendisi. Noterde de biraz fazla bekledim elektrikler olmadığı için. Bana dedi ki parayı öderken, 20 TL versem olmaz mı dedi. Ben de yok hiç almayacağım senden para dedim. Birinci noterden çıktık tam sağlık müdürlüğüne kadar bana yalvardı vereceğim diye. Ben binlerce insan gördüm ilk defa pazarlık yapan gördüm dedim. Adam mahçup oldu. Hakkım helaldir almayacağım dedim. Ancak yine de vermek için ısrar etti. İlla ödeyeceğim dedi. Ben de aldım kendisinden parayı. Yani işlerini bedavaya getirmek istemiyorlar. Beni bilenler biliyorlar ki, bu işi yaptığımda para için yapmıyorum” dedi.

“Hiç ölmeyecek gibi bu dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete çalışmak gerek”

Ali Uğur verdiği röportajda kendisinden de bahsederek, “Çankırı İmam Hatip Lisesi’nin ilk mezunuyum. Çankırı’ya ilk İmam Hatip açıldığında rahmetli dedem beni aldı oraya götürdü. 1967 yılında Çayyolu denilen bina var. Orada eğitim gördük. Arkadaşlarımızın bir kısmı İmaret Medresesinde eğitim gördü. İmam Hatip’in tekçamdaki binası yapılıncaya kadar burada eğitim gördük. Oraya taşındıktan sonra İmam Hatip’i bitirdim. Bitirdikten sonra İslam Enstitüsü’ne başladım. Biz kalabalık bir aile idik. Ben de orada vakıflar yurdunda kaldım. 35 Kişi vardı ailemizde. 35 Kişilik aileden ilk üniversiteyi bitiren ben oldum. Fazla imkanlarımız yoktu. Erzurum’da vakıflar yurdu var diye oraya müracaat ettim ve Erzurum İslam Enstitüsü’nü kazandım. Orayı bitirdikten sonra aynı yıl kendi okuluma öğretmen olarak geldim. Müdürüm benim hocam ve velimdi öğrenciyken. Kur’an-ı Kerim hocamdı hemde. Kadir Ünver hocama da Allah hayırlı uzun ömürler versin. Yaşı itibarıyla biraz rahatsızlığı da var hocamın. Ve geldim 12 Eylül’den önce okulda göreve başladım. 19 Sene İmam Hatip’te öğretmenlik yaptım aynı okulda. 1995’te Refah Partisi’nden milletvekili aday adayı oldum. İstifa ettim ve sonra geri döndüm. 1999’da beni biraz siyasi yönden sıkıştırmak istediler. Doğuya süreceklerdi beni İstanbul’a sürün dedim. Verdim dilekçemi İstanbul’da çalıştım. Sanayi kavşağında bir kaza geçirdim. Eşi öldü kendi ağır yaralı diye dedikodu çıkarttılar. İki yıl hanım bakıma muhtaç burada yattı. Ben tayinimi iptal ettirmedim orada yurtlarda kaldım. 4,5 yıldan sonra Çankırı’ya Kültür Turizm İl Müdürü yapalım dediler. Fakat dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer kararnamemi imzalamadığı için Erkan Mumcu’nun imzası ile Müdür Yardımcısı olarak buraya geldim. 3 yıl burada müdür yardımcılığı yaptım. Oradan Sosyal Hizmetler’e geçtim. Orada da il müdürü olacaktık ama olmadı. Emekli oluncaya kadar, Eldivan Zihinsel Engelliler Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi’nde görev yaptım. Hayatımın diğer görevleri bir tarafa o görev bir tarafa. Yani anası babası olmayan, aklı olmayan o yavrularımıza hizmet etmek, onlarla kalmak, bana değişik bir haz verdi. İyi ki beni Sosyal Hizmetler İl Müdürü yapmamışlar, iyi ki burada çalışmışım. 2012’de hac görevi çıktı ve Hacca gittim. Mecburen emekli oldum, paraya ihtiyacım vardı. Hac’dan geldiğim akşam telefon ettiler biz seni verir diye belediyede Arapça kursu açtık. Telefon eden kardeşimize, yarın Allah Huzur-u İlahi’de sorarsa sen bildiğini satmadın derse ben bunun hesabını nasıl öderim dedim ve kabul ettim. 5-6 yıl haftada 40 saat belediyede Arapça kursu verdim. Kurs alan kardeşlerimiz faydalı olduğunu ifade ettiler. Hiç ölmeyecek gibi bu dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete çalışmak gerekir düsturuna inanmış bir insanım. Artık belediyeden yerime hoca hanımlar yetiştirdim. Orayı onlara bıraktım. Sadece geçen sene adliyeye yeminli tercüman olarak müracaat ettim. Fıtraten ben gidemem diyemiyorum. Rica ediyorlar ben de kıramıyorum ve elimden geldiğince yapmaya çalışıyorum. Emekli öğretmen olarak da bu göreve devam ediyorum” sözlerine yer verdi.

“En büyük zevkim tarlada, bahçede çalışmak”

En büyük zevkinin tarlada çalışmak olduğunu ifade eden Uğur, “En büyük zevkim tarlada, bahçede çalışmak. Ağaç yetiştirmek, sebze yetiştirmek, meyve yetiştirmek. Bunları da yapıyorum zaten. Ben 10-15 yıldır yetiştirdiğim ne sebzeden ne de meyveden para ile değişmem. Dağıtıyorum bunları ve bu da bana haz veriyor. Bu da beni dinç tutuyor. Gençliğimde kalabalık ailenin içinde çok ağır işlerde çalıştığım için, sigara tiryakisinin sigarayı istediği gibi, ben de bedenen çalışmayı sürekli istiyorum. Ancak bazen buna vakit bulamıyorum koşturmaktan. En büyük zevklerimden birisi de kazma kürek ile ter atarak çalışmak. Hala da çalışıyorum fırsat bulduğumda. Yazın pandemi nedeniyle Eldivan’a bahçeye gittim. Orada hizmet edemediğim bahçeye hizmet ettim. Nerede ne ağaç var, yeni yeni değişik meyveler yetiştiriyorum. Hurma gibi girebolu gibi değişik meyveleri de yetiştirmeye gayret ediyorum. Bu da sağlığımı dinç tutuyor” dedi.

“Allah korona belasından Ümmet-i Muhammed’i kurtarsın”

Koronavirüs konusunda da dua ederek sözlerine son veren Uğur, “Allah korona belasından Ümmet-i Muhammed’i kurtarsın. Allah’ü teala. ölenlerimize rahmet etsin, kalanlarımıza, sağlarımıza uzun ömürler versin. Ben hep bu duayı yapıyorum. Yoksa 60-70 yıl yaşamışsın, söğüt gölgesinde hayat geçirmişsin neye yarar. Kur’an-ı Kerim’de de dediği gibi ‘hayvanlar gibi’ yaşadıktan sonra bu hayatın bir anlamı olmaz. İnsan ne için yaratılmıştır, gayesi nedir? Bunu düşündüğü zaman daha rahat eder insan. Şu anda 66 yaşındayım. Bu dünyada; erkekler için takke, kadınlar için de başörtüsünden başka bişey takılmaması gerekir. Her sorunun bir çözülme şekli vardır. Ben bir de bişeyi yapacağım dediğim zaman, Allah’ü teala nasip etti ve yaptım da. Elhamdülillah, hiç bir zaman söz verip de yapamadığım birşey olmamıştır” şeklinde konuştu.

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.