Bayram geldi.
Geldi de nereye ve nerede?
Ha, bayram insanın içinde, diyeceksiniz de... içimizin o neşesini yansıtacağımız aynaların da yolu kapalı...
Kabe bizi kabul etmedi.
Camiler kapısını kapattı.
Ayasofya'nın ah'ı dedi ki: "Bu benim dinmeyen acımı öteki kardeşlerim de yaşasın ki... belki hepsi birden duaya durur; benim de kapılarım hakikate açılır."
Şimdi bayram ama... işte o hasret cümlesinin tam zamanı: "Nerde o "eski" bayramlar?"
Çoktandır uzaktık hem kendimize hem ötekimize...
Ne oluyoruz, demeye gerek yok; unutmuştuk selâmlaşma, tebessüm, yardımlaşma, düşeni kaldırma, nezaket, nezafet, safiyet, uhuvvet, muhabbet, meşveret, iyi niyet, merhamet, hürmet... bayramlarını.
Bay-ram... zen-gin-lik demek...
Zenginlik... azken/çokken vermek demek...
Zenginlik... elimizdekilerin, kendimizin emanet olduğunu bilmek...
Zenginlik... âciz, fakir olduğumuzu kabullenmek...
Her şeye rağmen bayramınızı can u gönülden tebrik ediyor; insanlığımıza bulaşan bu "virüslerden" bir ân önce temizlenmek için ciddî gayretlere de birbirimizi usuletle ve suhuletle teşvik edelim.
İçim kan ağlıyor;
Can ağlamak istiyorum!
Hürmetle, muhabbetle efendim!