Türkiye’de elektrik üretiminin yüzde 33’ü hidrolik, yüzde 30,73’ü doğalgaz, yüzde 23,45’i kömür, yüzde 8,63’ü rüzgâr enerjisi, yüzde 1,65’i jeotermal enerjiden karşılanmaktadır. Türkiye’de jeotermal kaynaklı elektrik üretimi, Mayıs 2020 itibariyle toplam 59 ünitede 1.549 MWe kurulu güce ulaşmış olup, bunların da büyük bir kısmı Ege Bölgesi’ndedir. 2019 yılı itibarı ile Denizli’de 321,8 MWe kapasiteye sahip 7 adet jeotermal santral (JES), Aydın’da 776,93 MW kapasiteli 35 adet JES, Manisa’da 201,1 MWe kapasiteli 10 adet JES işletilmektedir.
Türkiye’de kurulu JES elektrik üretim kapasitesinin yüzde 50’si, işletilmekte olan JES’lerin yüzde 59’u Aydın’da yer almaktadır. Aydın’da JES’lerin işletimi sırasında salınım yapılan su buharı, yoğuşmayan gazlara ve akışkanlara bağlı olarak hava, su, toprak, tarım ürünlerinde ciddi oranda kirlilik meydana gelmektedir. Bugüne kadar pek çok üniversite, oda, dernek, sivil toplum kuruluşu vs. JES’lerin faaliyette bulundukları bölgelerde meydana getirdikleri çevresel, sosyal, ekonomik zararlarla ilgili araştırma, yayın yapmıştır.
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD)’nın finansal desteği, EBRD ile TC Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (ÇŞB) iş birliği ve jeotermal işletmeler derneği( JESTER) desteği ile, Büyük Menderes ve Gediz Havzalarında “Jeotermal Kaynakların Kümülatif Etki Değerlendirmesi” isimli proje çalışması yapılmış, Temmuz 2020 tarihinde taslak rapor yayınlanmıştır. JES’lerin işletmecisi, ortağı, finansörü ile JES’lere işletme ruhsatı veren ve denetleyen kesimler tarafından ortaklaşa yapılan proje sonucunda hazırlanan rapora baktığımızda, Aydın’da JES’lerin sebep olduğu çevre kirliliği ile
ilgili çok ilginç veri ve sonuçların olduğu görülmektedir.
Hava kirliliği Aydın’ın en önemli çevre problemlerindendir. Rapor Aydın’daki JES’lerin sebep olduğu hava kirliliği ve hava kirliliğine bağlı ortaya çıkan etkiler konusunda önemli veriler içermektedir.
Temmuz-Kasım 2019 tarihleri arasında ÇŞB tarafından Aydın Germencik-Merkez- Kuyucak-Gencelli mevkilerinde hava ölçümleri yapılmıştır. Normalde sulama dönemi olan bu aylarda yasal olarak JES’lerin akışkan ve yoğuşmayan gaz salınımı yapması yasaktır. Hava kirliliği ölçümünde en sık bakılan iki ana parametre Partikül Madde 10 (PM10) ve Kükürt dioksit (SO2)’dir. PM10 insan sağlığını ve çevreyi etkilemektedir. PM10 emisyonları, JES tesislerinin sondaj/inşaat fazları süresince, su soğutmalı JES’lerin işletme aşamasında gözlenmektedir. DSÖ ve Türkiye’de PM10 standartları günlük 50 μg/m3 olarak belirlenmiştir. Germencik ve Kuyucak mevkilerinde yapılan hava ölçümlerinde atmosferik PM10 düzeyleri limit değerin üstünde ölçülmüştür. En yüksek PM10 düzeyleri Kuyucak mevkisinde belirlenmiştir. JES’ler tarafından havaya verilen Hidrojen sülfür atmosfere verildikten sonra SO2 ve sülfürik aside (H2SO4) dönüşür ve asit yağmuru oluşumuna neden olur. DSÖ’ye göre SO2 sınır değeri 24 saatlik ortalamada 20 μg/m3. Türkiye'de SO2 limit değeri ise 125 μg/m3’dür. Aydın’da Temmuz-Kasım ayları arasında yapılan hava ölçümlerinde SO2 sınır değerlerin altında ölçülmesine rağmen, SO2 seviyeleri Kuyucak ve Gencelli mevkilerinde daha değişken bulunmuştur. DSÖ, koku rahatsızlığının oluşmaması için, H2S gazının havadaki konsantrasyonunun 30 dakikalık ortalamada 7 μg/m3’ü geçmemesini önermektedir. Yapılan ölçümlerde Germencik, Merkez, Kuyucak, Gencelli istasyonların hepsinde ortalama H2S değerleri, DSÖ’nün koku rahatsızlığının oluşmaması için önerdiği konsantrasyonun (7 μg/m3) üzerinde ölçülmüştür. Germencik’te 11 adet, Kuyucak’ta 3 adet, Gencelli’de (Buharkent) 2 adet, Aydın Merkezde ise 4 adet JES tesisi bulunmaktadır.
Aydın’da PM10 ve SO2 emisyon konsantrasyonlarının yıllara göre değişimi değerlendirildiğinde, Hava Kalitesi Değerlendirme ve Yönetimi Yönetmeliği Ek-1’de verilen yıllık SO2 limit değerlerini (20 μg/m3), 2008-2012 yılları arasında aştığı gözlenmiştir. 2016 yılı ve sonrasında SO2 değerleri, limit değerin altında bulunmuştur. PM10 konsantrasyonları ise 2017 senesi dışında sürekli şekilde yönetmelikte belirlenen yıllık ortalama 40 μg/m3 limit değerini aşmıştır.
Haziran 2019 tarihinde, Dokuz Eylül Üniversitesi tarafından Germencik’te yürütülen ölçüm çalışmalarında; H2S konsantrasyonları 28,76 μg/m3 ile 66,69 μg/m3 arasında gözlenmiştir. En yüksek konsantrasyon, 162,5 MW’lık JES yakınında ölçülmüştür. Ayrıca çalışma alanına 120 km uzaklıktaki İzmir bölgesinde de ölçümler yapılmıştır. İzmir’de ölçülen konsantrasyonlar 7,17 ve 7,10 μg/m3’tür. Çalışmada ölçülen H2S konsantrasyonları DSÖ tarafından koku rahatsızlığının oluşmaması için önerilen 7 μg/m3‘lük değeri hem Germencik hemde İzmir’de aşmıştır. Bunun anlamı Germencik’teki JES’lerin sebep olduğu çürük yumurta kokusunun 120 km uzaklıktaki İzmir’i dahi etkilediğidir.
Kasım 2019 tarihinde proje teknik ekibi tarafından, Germencik’te yer alan JES tesislerinde ve civar bölgelerde gerçekleştirilen saha ziyaretlerinde yapılan gözlemlerde:•JES’lerin yoğun olduğu bölgelerde H2S gazından kaynaklanan çürük yumurta kokusu probleminin mevcut olduğu;•JES kuyularından zaman zaman yoğun buhar çıkışı olduğu;•JES’lerden salınan buhar ve yoğuşmayan gazlar (NCG) için herhangi bir azaltma önlemi alınmadığı (re-enjeksiyon) tespit edilmiştir. Rapora göre, proje sahası ve çevresinde koku kaynaklı şikayetler, JES faaliyetleri sonucu ortaya çıkan gazlar nedeniyle olabildiği gibi, endüstriyel ve diğer faaliyetlerden de kaynaklanabilmektedir. Jeotermal faaliyetler sonucu oluşan NCG içerisinde yer alan H2S gazının kendine özgü bir kokusu (çürük yumurta) bulunmakla birlikte, bu gaz diğer faaliyetler (hayvan barınakları, petrol ve doğal gaz rafinerileri, tekstil ve kağıt fabrikaları, düzenli/vahşi katı atık sahaları vb.) sonucu da ortaya çıkabilmekte ve kümülatif olarak koku oluşumuna neden olabilmektedir.
JES tesisleri, Sera Gazı Emisyonlarının Takibi Hakkında Yönetmelik gereğince, sera gazı emisyonlarının izlenmesi, raporlanması ve doğrulanması gereken ve Yönetmeliğin EK-1’inde tanımlanan faaliyetler arasında değildir. Yönetmeliğin EK-2 ‘de JES’lerden çıkan yoğuşmayan gazlar içindeki karbondioksit ve metan gazları ise sera gazı emisyonları olarak tanımlanmıştır. Metan gazı jeotermal gaz içinde düşük konsantrasyonlarda yer almakla birlikte, küresel ısınma potansiyeli, CO2’den daha yüksek olması nedeni ile bu gazın küresel ısınmaya etkisi daha yüksektir. Elektrik üretimi, küresel CO2 emisyonlarının yüzde 42,5'inden sorumludur. Bunun yüzde 73'ü, ürettikleri her kilowatt saat elektrik için 950 gram CO2 yayan kömür yakıtlı elektrik santrallerine aitken, gaz yakıtlı elektrik santralleri için 350 gram seviyeleri ölçülmektedir. İzlanda'daki JES’lerden kaynaklanan sera gazı emisyonları Krafla Enerji Santrali’nde 96 g CO2/kWh seviyelerde ölçülmüştür. Bu sahalarda CO2 oranın düşük çıkmasının temel nedeni akışkanın alındığı “bazaltik” jeolojik yapılardır.
Bertani ve Thain (2002) JES global CO2 emisyon faktörünü 122 g/kWh olarak hesaplamıştır. Türkiye’de Gediz Grabeni’nde 1625 g/kWh, Germencik’te 1425 g/kWh çıkan CO2 değerleri ölçülmüştür. Bunun anlamı Türkiye’de JES’lerden salınan CO2 miktarının dünyadaki JES’lerden salınan CO2 ortalamasından Gediz Grabeni’nde 13 kat, Germencik’te 12 kat daha fazla olduğudur.
Bu verilere göre Gediz ve Büyük Menderes Havzalarındaki JES’lerden salınan CO2 miktarları kömürlü termik santrallerden 2 kata varan oranlarda daha fazla olup, daha fazla sera gazı emisyon artışına sebep olmaktadırlar.
Dünya Bankası “Jeotermal Risk Paylaşım Mekanizması Programı” kapsamında, elektrik üretimi için açılan kuyularda CO2 emisyon oranının 583 g/kwh üzerinde olması durumunda; “Kuyu başarılı ise program durdurulur ek süre verilerek sürenin sonunda CO2 azalımına yönelik plan sunulması beklenilir. Plan olmazsa anlaşma sona erer, kuyu kapatılır” ifadesi yer almaktadır. Dünya Bankasına göre 583 g/kwh üzerinde CO2 emisyonu salan JES kuyularının kapatılması gerekir. Türkiye’de Gediz Havzası JES kuyularından salınan CO2 miktarı ise JES’lerin kapatılması gereken sınır değerinden 3 katı, Büyük Menderes Havzası JES kuyularından ise 2,5 katı daha fazla CO2 salınmaktadır.
Rapora göre, jeolojik yapıya bağlı olarak JES’den atmosfere CO2 salımı olmaktadır ve fosil yakıtla çalışan tesislerin atmosfere saldığı emisyonlarla karşılaştırıldığında, başlangıçta bazı bölgelerde daha fazla, bazı bazı bölgelerde ise hemen hemen aynı miktarlarda olduğu söylenebilir. Ancak zamana bağlı olarak jeotermal üretim artıkça CO2 değeri düşmektedir.
Türkiye'nin bazı bölgelerinde akışkan, “karbonatlı” jeolojik yapıya sahip kayaçlardan alınmaktadır. Buradaki akışkanda, CO2 de dahil olmak üzere değişen miktarlarda yoğuşmayan gazlar bulunabilmektedir. Jeotermal akışkanda bulunan CO2 miktarı rezervuara, atmosfere salınan CO2 miktarı ise santral tasarımına bağlı olarak değişebilir. Örücü ve Akın (2019) çalışmasında daha önce JES’lerde ölçülen CO2 değerlerinin zamanla düşmeye başladığını belirtmiştir. Jeotermal rezervuar geometrisi ve büyüklüğüne bağlı olarak yıllık CO2 düşüşü %12 ile %57 arasında değişmektedir. Bu verilere göre JES’lerden salınan CO2 emisyonları süreç içinde azalmaktadır. Fakat bu süreç sonunda JES’lerden salınan CO2 miktarına baktığımızda Gediz ve Menderes Havzası JES’lerinden salınan CO2 emisyonlarının hala termik santrallerden salınan CO2 emisyonlarından fazla yada en azından termik santral eşdeğerinde olduğu görülmektedir. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneline göre “Su buharı” sera gazı emisyonu olarak tanımlanmıştır. Su buharı, diğer gaz karışımlarının yutacağından yaklaşık 5 kat daha fazla ışınım tutma kapasitesine sahiptir. Su buharının atmosferde kalma süresi oldukça düşük olup, bu süre genleşme ve yağış döngüsünden dolayı yaklaşık 10 gündür. Su buharının mikroklima etkisi olabilmektedir.
TÜİK 2015-2017 yılları verilerine göre, Büyük Menderes Havzasında en yüksek buharlaşma-terleme İncirliova ve çevresinde ölçülmüştür. Yine TÜİK 2008-2018 yılları verilerine göre ortalama yağış değerleri de bu alanlarda en yüksektir. Bu bölgede ise birçok JES ile su yapıları yer almaktadır. İncirliova ve çevresi ise tarımsal üretimi sırasında su buharı ve yağmuru hiç sevmeyen dünyada en fazla ve leziz incirlerin yetiştiği bölgelerdir.
Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası ile Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ortaklığında yapılan çalışma sonuçlarına göre Aydın’da JES’ler: Hava kirliliği ile çürük yumurta kokusuna sebep olacak düzeyde PM10 ve SO2 salınımı yapmakta; Salınan CO2 miktarları dünyadaki JES’lerden 10 kat-Türkiye’deki termik santrallerden 2 kat daha fazla olup, bu seviyeler Dünya Bankası “Jeotermal Risk Paylaşım Mekanizması Programı” na göre JES’lerin kapatılmasını gerektirecek düzeylerin çok üstündedir; JES’lerden salınan su buharı ve yoğuşmayan gazlar re-enjekte edilmemektedir.