Bakmayın siz birilerinin Milli Mücadele'yi 'biz sadece Yunanlılarla savaştık' diyerek küçümsemeye kalkışmasına, biz Mili Mücadele'yi sadece perdenin önündeki palikaryaya karşı değil, onların arkasındaki 'üst akla' ve içerideki asilere, işbirlikçilere, hainlere karşı verdik ve kazandık.

Onlarca cemiyet vardır kimisi ayrılıkçı, kimisi işbirlikçi, kimisi Amerikan mandacısı, kimisi İngiliz muhibbi. Kimisi Karadeniz'de Pontus devleti, kimisi Doğu Anadolu'da Ermeni yurdu kurma sevdasında. Yunan cephesinde bir askere bile ihtiyaç varken doğuda 15'inci Kolordu'yu, kuzeyde Merkez Ordusu'nu bu iki ihanet tam iki yıl kilitledi.

İç Anadolu'da, Marmara'da yirmiye yakın isyan vardır kanlı ve karanlık. Detaya girmeden verelim bu isyanları: Sivas'ta Şeyh Recep Kamil, Marmara'da Manyaslı Bekir ve Talushan Bey, Midyat-Nusaybin-Ömerli hattında Ali Batı, Bayburt'ta Şeyh Eşref, Konya Bozkır'da Zeynel Abidin isyanları. Marmara Bölgesinde Birinci ve İkinci Anzavur, Birinci ve İkinci Düzce, Birinci ve İkinci Yozgat isyanları. Yenihan-Yıldızeli Postacı Nazım, Zile ve Çapanoğlu, Konya Delibaş, Sivas Kangal-İmranlı-Zara- Tunceli hattında Koçgiri ayaklanmaları. Ali Galip ve Cemil Çeto olayları. Kuva-yı İnzibatiye ya da Halife Ordusu, Anzavur Ahmet kuvvetlerini de ekleyiniz bunlara, işte o zaman anlaşılır cephenin önü ve arkası ve Milli Mücadele'nin kime karşı verildiği.

Durun, bitmedi henüz, bu kadar az değil içerideki ihanet ve yaşanan zorluklar. Bir de Şeyhülislam Dürrizade Abdullah fetvası var ki, makam adına yüz karası ama Kuva-yı Milliyecilerin berat belgesi. 11 Nisan 1920'de yayınlanan fetva ile Dürrizade, Milli Mücadele önderleri ve mensuplarının 'katledilmeleri ve gerekirse kitle halinde öldürülmelerine' cevaz veriyor ve 'Halifenin askerlerinden olup da eşkıyaları katledenler gazi ve eşkıyalar tarafından katl olunanlar şehit ve günahlarının bağışlanması için Hazreti Peygamber'in aracılığına nail olur' diyordu. Eşkıya dediği Kuva-yı Milliye mensubu vatanseverler, Peygamberin şefaatine nail olacaklar dediği de yerli asiler ya da daha net ifadeyle yerli hainlerdir. Milli Mücadele sadece Yunanlılara, Ermenilere, Pontus sevdalısı Rumlara ve isyancılara karşı değil aynı zamanda payitahttaki işbirlikçi hainlere karşı da verilmiştir.

İstanbul'un fiili işgalinden hemen sonra İstanbul'da olağanüstü yetkili Divan-ı Harbi Örfiler yani sıkıyönetim mahkemeleri kurulur ve ülkenin vatanseverlerini 'Ermeni katliamı' gibi uydurma bir suçla yargılar. Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey ve Urfa Mutasarrıfı Nusret Bey'i idama sürükleyen o mahkemelerdir ve o mahkemelerin en bilinen ismi de Nemrut(Kürt) Mustafa Paşa'dır. Nemrut(Kürt) Mustafa Paşa'nın başkanı olduğu 1 Numaralı Divan-ı Harbi Örfi Mustafa Kemal Paşa, Kara Vasıf Bey, Ali Fuat Paşa, Alfret Rüstem Bey, Dr. Abdülhak Adnan Bey, Halide Edip Hanım hakkında 'idam kararı' verdi ve Vahdettin bunu hemen onayladı. Ardından aynı karar Mustafa Fevzi Paşa için verildi. Haziran ilk haftasında da Albay İsmet Bey, Hariciye Vekili Bekir Sami Bey, Yusuf Kemal Bey, Ankara Müftüsü Mehmet Rıfat Efendi, İsmail Fazıl Paşa, Celalettin Arif Bey, Hamdullah Suphi Bey, Rıza Nur Bey, Şeriye Vekili Mustafa Fehmi Efendi, Albay Selahattin, Albay Fahrettin(Altay) ve Abbas Hilmi Beyleri de idama mahkûm edilir. Daha sonra Hacim Muhittin listeye katılır. Dahiliye Nazırı Ebubekir Hazım Tepeyran da idama mahkûm olur ama Vahdettin bunu ömür boyu hapse çevirir.

Ne kader, vatanın kurtulması için savaşırken boynunda padişahın mahkemesinden verilmiş idam kararı, Şeyhülislam'ın katl fetvası, cephenin önünde emperyalistler tarafından desteklenen, teçhiz edilen Yunanlı, cephenin gerisinde seni arkadan vuran hainler. O kahramanlara bir kere daha saygı, bir kere daha şükran duymak zorundayız. Onlar bizim için cepheden cepheye koştular, pusuları aştılar, oyunları bozdular ve bize bir cennet vatan, bir bağımsız devlet ve ebedi özgürlük bıraktılar. Nurlar içinde yatsınlar.