11 Temmuz 2020 00:47

Mevzi savunma yetmez, birleşik mücadele

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

İktidar elindeki bir mevzuyu dava, beka, milli güvenlikle ilişkilendirmediği durumda onu teknik bir soruna indirgeyerek apolitikleştiriyor. Halbuki politikanın dışına sürülerek apolitikleştirilen her şey, işinde gücünde ve geçimindeki insanların gündelik hayatını, yaşam koşullarını yakından ilgilendiriyor. Yurttaşların hayatlarını nasıl yaşayacağı, haklar ve özgürlükler bahsi açılmadan konuşulamayacağı için siyasetin dışında kalan hiçbir yer yok aslında. Ama kendi siyasetini ulvi veya teknik bir kaçınılmazlık olarak dayattıktan sonra toplumsal kesimlerin hak ve özgürlüklerini koruma çabalarını, taleplerini suç haline getirmeye teşne iktidar için meşru siyasi alanı sadece kendisi kaplayabilir.

“Bazı büyük baroların yönetiminin insan hakları kılıfı altında bölücü terör örgütüne destek olduklarını bilmiyor musunuz? Biz kimseye sen şu faaliyeti yapma diye engel getirmiyoruz insanların kendi görüşlerini ifade edebileceği platformun önünün açılması…” vb. diyen Numan Kurtuluş’un bir teknik ayrıntıyı halletmeye indirgediği baro müdahalesi ile ilgili söylemi de tipiktir.

Ne var ki hak ve özgürlükleri için mücadele eden kesimler de her eylemi kriminalize etmeye çalışan iktidarın basıncı altında taleplerini siyaset dışında tanımlamaya özen gösteriyorlar. Ya hukuki teknik bir sorunu çözüyormuş gibi davranan ya da iktidarı ‘ekmek mücadelesi’ için uğraştıklarına temin etmeye çalışan gruplar bu yüzden başka talep kesimleriyle dayanışmaktan da uzak duruyor. 2015’teki metal grevcileri ‘Gezici’ olmakla suçlanmamak için destek ziyaretlerini kabul etmediler. Baro yasa tasarısını püskürtmek için mücadele eden avukatların başlangıçtaki tutumu da aynı oldu. Bir başka mücadele grubuyla birleşmekle, dayanışma içinde olmak veya bunu beklemekle suç mahalline adım atacağını zannederek öznelerinin yalıttığı eylemlere dair örnekler çok. Herkesin kendi evinin önünü süpürmekle yetinmesi gerektiği gibi bir batıl inancın hüküm sürdüğü bir direniş sathı bu.    

Oysa kimse ‘Yalnız değil.’ Örneğin baro müdahalesini TMMOB ve TTB düzenlemesinin izleyeceği peşin peşin ilan edildi. Düzenleme adı altında kıdem tazminatlarının tarihsel ömrüne son verilmesinin yolunun açılması da aynı döneme denk geliyor. Erdoğan “Kıdem tazminatı hakları birilerinin insafına bırakılmayacak” diyerek bu hakkı istismar edenlerle ilgili ufak bir bürokratik detayı halletmeye yeltenmiş gibi davranmasına rağmen, güvenli ve güvenceli bir çalışma hayatının en kritik koşullarından birinin ortadan kaldırılması gündemde ve bu, işvereni rahatlatmaya yönelik gayet siyasi bir hamle. Yani hiç de teknik değil.

İktidar bu yeniden yapılandırma paketlerini aynı anda açmayacak kadar kurnaz. Toplumsal kesimleri sınırında kalmaya zorladığı müdafaa hattının aşılmasını elbette istemiyor. Bunun için attığı her adımda bir önceki ‘teknik sorun’un halledilmiş olması gerek. Herkesin kendi kapısının önünde eylediği, bulunduğu mevziyi korumakla yetindiği bir gidişat içinde bu çok da zor değil. Çevre mücadelesi ile grevlerin, kent mücadelesi hak mücadelesinin, kimlik talepleriyle sınıf mücadelelerinin kardeşleşmesinin, kapsayıcılığı tek adamın anlık tarifine bağlı değişen bir töhmet altında, kendi teknik sınırlarına sıkışması bugün demokrasi mücadelesinin en büyük engellerinden biri.

Artık eskisi gibi yönetemeyen yönetmek de istemeyen iktidarın iğdiş ettiği hak ve özgürlükler ile toplumsal taleplerin sahiplerini yakın bir durakta ne sadece biraz daha küçülmüş bir ekmek ne mesleki haklarda bir deformasyon bekliyor; tek adam yönetiminin mantıksal sonucu, hele gittikçe çaptan düşen bir iktidar söz konusuysa faşizan yöntemler uygulamaktan başka seçeneği kalmayan bir rejim olacaktır.

Sosyal medyaya müdahalenin konuşulduğu şu günlerde Mahir Ünal, Netflix’in Türkiye’ye sipariş ettiği bir dizide eşcinsel karaktere yer verecek olması ile ilgili şöyle diyor: “Ben şunu söylüyorum, Netflix ya da bir başka platform eğer bir topluma dönük, bir sorun alanını, bir operasyon alanına dönüştürme çabası içerisine girerse bunu iyi niyetli bulmayız.”

Mahir Ünal, Numan Kurtulmuş ile aynı dili konuşuyor. Her toplumsal sorunu bir operasyon alanı olarak tanımlamaya hazır siyasi irade için insan hakları ve özgürlükler çoktan ağır bir yük haline geldi ve iktidar büyük siyasi projesinin gerçekleşebilmesi uğruna bu yükten adım adım kurtulmaya çalışıyor. Buna karşı her direniş iktidar için kendisine yönelik bir operasyon. Hiçbir direnişin siyasetten kaçmaya imkanı yok. Bu durumda herkesin kendi kapısının önünü süpürerek elinde tutmaya çalıştığı mevzinin ya da savunduğu ekmek teknesinin güvencesi refleksin apolitikliğinde ısrar etmekte değil, dayanışmaya ve ortak mücadeleye açık bir siyasallaşmada yatıyor.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa