YAZARLAR

Mehmet Ali Talat: Doğu Akdeniz’de her an her şey olabilir

Suriye savaşı dolayısıyla uluslararası güçler bir süredir Doğu Akdeniz’de önemli donanma gücü bulundurduğu için, bölgede her an her şey olabilir. Üstelik Türkiye’nin burada tek bir müttefiki bile yok. Peki bu gerilim Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve AB üyesi olan güneydeki Rum yönetimine nasıl yansıyor? KKTC’nin 1974 yılında Türkiye tarafından ele geçirilen ve o tarihten beri hayalet şehir olan Maraş’ı tekrar açacağına ilişkin açıklaması ne anlama geliyor? Adayı ve Doğu Akdeniz’i ne bekliyor? KKTC’nin 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’la konuştuk…

KKTC 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’a göre Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’deki gerginlik mevcut haliyle devam eder ve Kıbrıslı Türklerin doğalgaz yataklarındaki hak talebi karşılanmazsa, Doğu Akdeniz’in Ortadoğu’daki gerilimlere benzer bir noktaya gelme ihtimali var. Talat’a göre Doğu Akdeniz’de bir provokasyon veya kaza çatışmaya sebep olabilir.

Türkiye’nin Rusya’dan S-400 savunma sistemini teslim almaya başlamasıyla beraber ABD’nin yaptırımlara hazırlandığı sırada Avrupa Birliği de başka bir bağlamda yaptırım hazırlığı içinde. O “bağlam”, başta Türkiye olmak üzere tüm bölge ülkelerinin ve ABD, AB, Rusya, İngiltere gibi uluslararası güçlerin odaklanacağı yeni gerilim sahası Doğu Akdeniz’deki doğalgaz ve hidrokarbon arama faaliyetleri.

Yani başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’da güç savaşları devam ederken Doğu Akdeniz’de de sular kaynıyor. Üstelik Suriye’de canciğer kuzu sarması pozları verilen Rusya bile, Türkiye’nin buradaki faaliyetlerine tepkili.

Hadisenin özeti şöyle: 2007 yılından itibaren Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, adanın güneyinde 13 tane doğalgaz arama sahası belirleyip ihaleye açtı. Türkiye, bu sahaların 5 tanesinin kıta sahanlığı içinde olduğunu söylüyor. 2011 yılında Kuzey Kıbrıs da 8 parsel belirleyerek Türkiye Petrolleri Anonim Şirketi’ne (TPAO) doğalgaz arama ruhsatı verdi ama bu parsellerin bir kısmı, Rumların belirlediği bazı bölgelerle çakışıyor. 2010 yılından beri, Doğu Akdeniz’de hidrokarbon yataklarının bulunmasıyla beraber başta ABD, İtalyan ve Fransız şirketleri olmak üzere çok sayıda enerji devi Güney Kıbrıs yönetimiyle anlaşmalar yaptı ve bölgede faaliyetlere başladı. Türkiye de buna mukabele olarak yakın dönemde Fatih ve Yavuz isimli iki sondaj gemisini, donanma eşliğinde bölgeye yollayınca bölgede emelleri bulunan tüm ülkelerin ve AB’nin sert tepkisiyle karşılaştı.

Suriye savaşı dolayısıyla da uluslararası güçler bir süredir Doğu Akdeniz’de önemli donanma gücü bulundurduğu için, bölgede her an her şey olabilir. Üstelik Türkiye’nin burada tek bir müttefiki bile yok. Peki bu gerilim Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve AB üyesi olan güneydeki Rum yönetimine nasıl yansıyor? KKTC’nin 1974 yılında Türkiye tarafından ele geçirilen ve o tarihten beri hayalet şehir olan Maraş’ı tekrar açacağına ilişkin açıklaması ne anlama geliyor? Adayı ve Doğu Akdeniz’i ne bekliyor? KKTC’nin 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’la konuştuk…

KKTC 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat

Reuters haber ajansının üç gün önceki (10 Temmuz) haberine göre Avrupa Birliği, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki doğalgaz arama faaliyetlerine karşılık olarak uygulayacağı yaptırımları önümüzdeki hafta açıklayacak. Doğu Akdeniz’de artarak devam eden gerilim adanın kuzeyine ve güneyine nasıl yansıyor?

Gelişmeler daha ziyade Rum tarafında bir heyecan oluşturuyor. Fakat bu gelişmelerin Türk tarafına şimdilik ciddi boyutta bir yansıması olduğunu söylemek doğru olmaz. Öte yandan, doğrusu Avrupa Birliği’nin bu bağlamda Türkiye’ye uygulayacağı yaptırımların ne kadar etkili olacağını bilemiyoruz.

Doğu Akdeniz, Suriye savaşı dolayısıyla askeri hareketliliğin de önemli bir sahası haline geldi. Halihazırda bölgede ABD, İngiltere, Rusya ve Fransa gibi ülkelerin ciddi bir donanma gücü bulunuyor. Şu anda söz konusu güçlerin ilişkileri dolayısıyla pek olası görünmese de, Doğu Akdeniz’in yeni bir çatışma sahasına dönüşebileceği ihtimalinden de söz ediliyor. Bölgedeki enerji kaynaklarının bir çatışmaya sebebiyet verebileceğini düşünüyor musunuz?

Kıbrıs açısından gerilim artık geleceğe ilişkin bir ihtimal değil, şu anda yaşanan bir gerçek. Dolayısıyla Kıbrıs’ta, esas olarak da Doğu Akdeniz’de her an her şey olabilir. Bir provokasyon da yaşanabilir. Yahut provokasyon olmadan da bir kaza gerginliğe ve çatışmaya dönüşebilir. Zamanında İsrail komandolarının Mavi Marmara gemisine ateş etmesi ve insanları öldürmesi gibi olaylar her an bu bölgede de meydana gelebilir. Hatta bu bölgede çok daha tehlikelisi ve yıkıcısı da yaşanabilir. Bu bakımdan Kıbrıs, daha da doğrusu Doğu Akdeniz gerçekten bir gerilim merkezi. Tabii burada meselenin tek kaynağını doğalgaz oluşturmuyor. Bölgedeki gerilimin kaynağında egemenlik iddiası ve ispatı da önemli bir yer tutuyor. Rum tarafının “ben egemen devletim, gaz ve petrol aramaları bir egemenlik meselesidir” yaklaşımı var. Ama bu arada Rum tarafının çıkarılacak olan zenginliklerde Kıbrıslı Türklerin de hakları olduğunu teslim etmesi söz konusu.

Rum tarafı bu hakkı teslim ediyorsa, niye gerilim var?

Çünkü bu hakların tesliminin ancak çözüm sonrası olabileceğini ifade ediyorlar. Avrupa Birliği’nin de bu yaklaşımı desteklemesi gerçekten ciddi bir karmaşa yaratıyor.

RUMLARIN ÖNERİSİ, TÜRKLER AÇISINDAN BAŞLANGIÇ NOKTASI BİLE OLAMAZ

Kıbrıs sorununun çözümünden söz edilince akla gelen en önemli tarihsel dönemeç Annan Planı. Fakat sizin başbakan olduğunuz dönemde, Türklerle Rumları federal bir cumhuriyet çatısı altında birleştirmeyi öngören Annan Planı’yla ilgili 24 Nisan 2004’te yapılan referandumu Türkler yüzde 64.9 oranında 'evet' diyerek onaylamış, Rumlar ise yüzde 76’ya yakın oyla bu planı reddetmişti. Annan Planı’nı reddetmiş olan Rumlar, şimdi için nasıl bir çözüm öngörüyor?

Rum tarafının öngördüğü bir şey yok aslında. Onların bize getirmiş olduğu bir çözüm önerisi de yok. Dahası Rum tarafı, Kıbrıslı Türklerin, Birleşmiş Milletler tarafından da defalarca tescil edilmiş siyasal eşitlik haklarını tartışma konusu yapmaya kalkışıyor. Ve burada yarattığı hava, Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini kabul etmeyecekleri yönünde. Fakat bu eşitlik hakkı Kıbrıslı Türkler açısından olmazsa olmazdır. O nedenle Rum tarafının önerdiği çözüm, Kıbrıslı Türkler açısından bir başlangıç noktası bile olamaz.

Dolayısıyla Kıbrıs sorunuyla ilgili herhangi bir çözüm sinyali söz konusu değil mi?

Şu anda öyle bir sinyal yok, evet.

Bu çıkmazı bir şekilde yarmaya çalışan Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki doğalgaz arama faaliyetleri sadece Avrupa Birliği’nin değil, aynı zamanda ABD’nin, Suriye’de müttefiki olan Rusya’nın, başta gerilim yaşadığı Mısır ve İsrail olmak üzere Doğu Akdeniz’e sınırı olan ülkelerin de tepkisiyle karşılaşıyor. Bütün bu ortak uluslararası tepki karşısında Türkiye’nin artırarak devam ettirdiği Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerinin sizin lehinize sonuç doğuracağını düşünüyor musunuz?

Konu şudur: Rum tarafı “ben bu konuları tartışmam, bu benim egemenlik hakkımdır” gibi bir yaklaşım ortaya koyarsa Kıbrıs Türk tarafının “tamam, siz öyle uygun gördüyseniz yapacak bir şey yok” diyecek hâli yok. Dolayısıyla bir şeyler yapması lâzım. O nedenle elbette Kıbrıslı Türklerin de dayanabileceği tek güç olan Türkiye bize yardım etmek durumunda. Fakat bu ne kadar başarılı olur, ayrı bir tartışma konusu. Ama sonuçta Kıbrıslı Türklerin de Türkiye’nin desteği dışında bir çaresi yok.

MESELE 'PAYIMI İSTERİM' MESELESİ DEĞİL

Fakat bu destekle beraber Doğu Akdeniz’de çatışma riski de büyüyor…

Biliyorum, biliyorum. Ama Kıbrıslı Türklerin doğalgazda hakkı varsa, demek ki alacağı da var. Kıbrıs Rum tarafı bu alacağı inkâr ederse, Kıbrıs Türk tarafının talebiyle Türkiye de doğalgaz arama faaliyetleri yapacak. Başka çare yok. Yani meydanın boş olmadığını göstermek gerekiyor. Rum tarafı, Türklerin payını çözüm sonrasında vereceğini söylüyor ama onun da ne olacağı, nasıl olacağı belli değil. Kaldı ki, mesele “payımı isterim” meselesi değil.

Nedir peki mesele?

Benim de payım var, o zaman söz hakkımın da olması lazımdır meselesidir. Kıbrıs Türk tarafı bir öneride bulunmuştu zaten.

Nasıl bir öneriydi bu?

Bir ortak çalışma komitesi kuralım ve o komite bu meseleye çalışsın demişti Türk tarafı. Bu teklifin hâlâ geçerli olduğunu düşünüyorum. Çünkü yakın zamanda yine Türk tarafından bu düşünce seslendirilmişti.

Geçtiğimiz hafta Yunanistan’daki erken genel seçimlerde iktidar değişti ve Yeni Demokrasi Partisi tek başına iktidara geldi. Çiçeği burnunda Dışişleri Bakanı Nikos Dendias çalışmaya başlar başlamaz “Türkiye Doğu Akdeniz’in haylaz çocuğu olmayı bırakıp ciddi bir oyuncu olmalı” açıklamasında bulundu. Türkiye de buna mukabil şöyle bir açıklama yaptı: “Avrupa'nın şımarık çocuğu' unvanı esasen Yunanistan’a aittir. Avrupa’nın haylaz çocuğu ise, uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Avrupa Birliği üyesi olan ve Yunanistan'la birlikte yıllardır Doğu Akdeniz'i istikrarsızlığa sürükleyen Güney Kıbrıs Rum Yönetimidir.” Dendias’ın açıklaması ve Türkiye’den verilen yanıt, Doğu Akdeniz bağlamında iki ülke arasındaki gerilimin geleceğine ilişkin size ne anlatıyor?

Yunanistan’ın tutumunun ne olacağını, yapılan ilk açıklamalardan kestirmek mümkün değil. Birazcık daha beklemek lazım. Ama Yunanistan ve Rum tarafının genel tutumu şudur: Rum tarafı yapar veya önerir, Yunanistan da destekler. Bu genel tutumun önümüzdeki dönemde de değişeceğini düşünmüyorum. Dolayısıyla Yunanistan’da kurulan yeni hükümetin Kıbrıs sorununda farklı bir tutum sergileyeceği iddiasının temelsiz olduğu kanaatindeyim.

YAPTIRIMLAR TÜRKİYE’YE “AMAN HADİ SİZ HAKLISINIZ” DEDİRTMEZ

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerine tüm ülkelerin tepki göstermesi, Rum tarafının elini güçlendiriyor. Rumların bu güçle Türk tarafına yönelik politikalarında başarılı olma olasılığı var mı?

Öyle bir etkisi olacağını düşünmüyorum. Siyasette bulunduğum her zaman, Türkiye’nin veya Türk tarafının tehditlerle bir noktaya getirilemeyeceğini, bir noktaya taşınamayacağını anlatmaya çalışıyorum. Yani bu geleneksel olarak mümkün olmayan bir şeydir. O nedenle gerek Avrupa Birliği’nin gerekse başka aktörlerin alacakları tedbirlerin veya yapacakları tehditlerin Türkiye’ye ve Kıbrıs Türk tarafına, “aman hadi siz haklısınız” dedirteceğini düşünmüyorum.

Az önce de ifade ettiğiniz gibi, zaten var olan gerilimin karşılıklı dirençle birlikte çatışma riskini artırdığı da söylenebilir, değil mi?

Kesinlikle öyle.

TÜRKİYE’NİN 'ASKERİ OLARAK GÜÇLÜYÜZ, İSTEDİĞİMİZİ YAPARIZ' YAKLAŞIMI SONUÇ GETİRMEZ

Sizce olası çatışmaya karşı nasıl bir bariyer kurulabilir?

Bana göre buna karşı yalnızlaşmamaya çalışmak gerekiyor. Yani diplomatik kanalları daha fazla kullanmak lazım. Türkiye’yi de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni de kastediyorum. KKTC tek başına belki uluslararası güçleri harekete geçiremeyebilir. Ama KKTC, Türkiye’nin diplomatik gücünü de kullanarak yoğun bir çaba ortaya koyarsa, bence başarılı olabilir. Bunun olabildiği geçmişte gösterilmiştir. Yalnızlıktan kurtulmanın tek yolu diplomatik çabadır. Yoksa Türkiye’nin “askeri olarak güçlüyüz, istediğimizi yaparız” yaklaşımının sonuç getirmeyeceğini düşünüyorum.

Türkiye’nin sorun yaşamadığı neredeyse hiçbir ülke yok ama…

Doğru.

MARAŞ’IN TÜRK YÖNETİMİNDE AÇILMASI KOLAY DEĞİL

Bu sorunların Kuzey Kıbrıs’ın geleceğini de negatif etkileyeceği açık değil mi?

Kesinlikle öyle. Türkiye’nin bu konudaki başarısı veya başarısızlığı, Kıbrıslı Türkleri de yakından ilgilendirecektir. Az evvel de söylediğim gibi, Kıbrıslı Türklerin doğrudan uluslararası temasları sınırlıdır. Türkiye diplomasisi destek olmadığı sürece tek başına başarı göstermesi mümkün değildir. Ama şu sıralarda böyle bir çabayı da görmüyorum. Dolayısıyla durum iyi değil. Sanki demeç vererek veya iki-üç tane gemi ve onlara refakat eden birkaç geminin Akdeniz’deki faaliyetleri bize yeter gibi bir hava var.

Türkiye’nin bir hamlesi daha var. Türklerin ele geçirdiği 1974 yılından beri dikenli tellerle çevirdiği ve hayalet şehir haline gelen Maraş’ın tekrar açılması için KKTC’nin hazırlık yaptığı açıklandı. Geçtiğimiz günlerde KKTC Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Maraş konusuyla ilgili sizinle de bir görüşme gerçekleştirdi. Türklerin geçmişten beri Rum tarafına karşı bir koz olarak kullandığı Maraş’la ilgili son hamleden ne murad ediliyor?

Maraş konusunun boşuna bir çaba olduğunu düşünüyorum. İç yüzünü tam olarak bilmiyorum ama uluslararası siyasette etki yaratmak için düşünülmüş bir hamle olabilir. Ama bana göre Maraş’ın Türk yönetiminde açılması kolay kolay başarılabilecek bir şey değil. Bunu zamanında denediler ama yapamadılar.

TÜRKİYE’NİN GÜDÜMÜNDE OLMAYI BIRAKIN, ONU YÖNLENDİRMEYİ BAŞARMAMIZ LAZIM

Kıbrıs sorununu çözüme yaklaştıran siyasi aktörlerden biri olarak, cumhurbaşkanlığınızdan sonraki yönetimlere dair değerlendirmeleriniz ne yönde? Sizce neler yapılabilecekken ıskalandı?

Bir kere benden sonra cumhurbaşkanlığı görevini yapan Sayın Derviş Eroğlu, bir bütün olarak Kıbrıs’a beş yıl kaybettirdi. Çünkü bir çözüm vizyonu yoktu ve geciktirdi. Şimdiki dönemde de çeşitli hataların veya belki konjonktürden dolayı atılan adımların sonucunda bir atalet var. Ataletin yerini de gerginlik dolduracak gibi görünüyor. Bu da son derece rahatsız edici bir durum. Zira şu an dünyada Kıbrıslı Türkler görünür değil. Kıbrıslı Türklerin cumhurbaşkanı dünyada bir rol oynamıyor. Uluslararası temasları yok, Brüksel’de bir çaba ortaya konmuyor, AB üyesi ülkelerle görüşme çabaları veya olgusu göremiyorum. Her şey doğalgaz sondajına bağlanmış gibi görünüyor. Bunlar, Kıbrıs sorununun çözümünde ileri bir adım atmaya katkıda bulunmayacak gerçekler.

Mevcut atalet, KKTC yönetiminin Türkiye’nin güdümünde hareket etmesinden mi kaynaklanıyor sizce?

Bir kere Türkiye’nin güdümünde hareket etmek yerine, Türkiye’yi etkilemek ve Kıbrıs sorunu konusunda Türkiye’yi Kıbrıslı Türklerin çıkarları ve ihtiyaçları doğrultusunda bir politika gütmeye yönlendirmek yapılması gereken en önemli iştir. Yani bırakın Türkiye’nin güdümünde olmayı, bana göre bizim Türkiye’yi yönlendirmeyi başarmamız lâzım. Bu, Kıbrıslı Türklerin çıkarlarının uluslararası alanda görünür olmasını sağlayacak en önemli görevdir.

Türkiye iktidarının böylesi bir yönlendirmeye açık olduğunu düşünüyor musunuz?

Bilmem! Geçmişte aynı iktidar daha farklı siyasetlere imza attı. Şu anki durumu içeriden bilemiyorum, haklı da olabilirsiniz. Ama bunu deneyip görmek gerekir.

Kıbrıslı Türklerin şu anda temel talep ve tepkileri neye yönelik? Halk ne istiyor?

Şu anda Kıbrıslı Türklerin en ciddi sıkıntısı ekonomidir. Büyük bir pahalılık var. TL’nin değer kaybından kaynaklanan enflasyon ve sıkıntı Türkiye’dekinden daha fazla. Bunun yarattığı ciddi ekonomik darboğazlar var. Bugüne kadar Türkiye’nin bütçeye ve altyapıya yaptığı çeşitli katkıların son zamanlarda durmuş olması söz konusu. Kıbrıslı Türklerin ana gündemi bu olmakla birlikte, halkın büyük çoğunluğu ekonomik sıkıntıların Kıbrıs sorunundan kaynaklandığını düşünüyor. Kaldı ki bu çok da yanlış bir düşünce değil. Dolayısıyla Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmaları filan ikinci planda kalıyor. Geçenlerde buraya bir Rus füzesi düştü. O bile üç-dört gün konuşulduktan sonra bitti.

Peki hidrokarbon ve doğalgaz kaynaklarından elde edilebilecek gelirin ekonomiyi düze çıkarabileceğine dair beklenti var mı?

Hayır, o hiç yok! Bu işin gerçek olup olmadığı, böylesi kaynakların elde edilip edilemeyeceği bile Kıbrıslı Türkler açısından kuşku götürür.

DÜŞMANLIK DEĞİL AMA 'ARTIK BİRLİKTE YAŞAM HAYALDİR' YAKLAŞIMI ARTIYOR

Adada Türk ve Rum milliyetçiliğinde bir tırmanış yaşanıyor mu?

Milliyetçi bir gerilim yok ama milliyetçi yükseliş var. Birbirine düşmanlık değil ama “herkes kendi tarafında yaşasın, artık birlikte yaşama bir hayaldir” gibi yaklaşımlar artıyor. Bu yaklaşımlar milliyetçiliği, milliyetçilik de bu yaklaşımları pompalıyor. Ama Kıbrıslı Türklerin “Rumlarla çatışalım, savaşalım” veya Rumların “Türkleri zorla zapturapt altına alalım” gibi bir yaklaşım görmüyorum.

Maraş’ın açılması böyle bir tehlike yaratabilir mi?

Maraş bağlamında yaşanmaz. Bana göre bir gerilim yaşanacaksa doğalgazdan kaynaklı olacak. Çünkü bakın, Maraş meselesi sadece Rumlarla değil, Birleşmiş Milletler’le de bir meseledir. BM Güvenlik Konseyi’nin geçmişte aldığı kararlar var ve bunları değiştirmeden bir şey yapmak pek mümkün değil. BM Güvenlik Konseyi’nin kararları, Maraş’ın BM idaresinde 1974 öncesi sahiplerine, yani Rumlara iadesini öngörüyor. Bu gerçeği ortadan kaldırmak kolay değil. Güvenlik Konseyi kararını Rumlarla kavga ederek değiştiremezsiniz. O yüzden Maraş’ın açılması çok beklenecek bir şey değil.

Fakat geçtiğimiz gün basına yansıyan demecine bakılırsa Başbakan Ersin Tatar, “Bir hayalet şehir olan kapalı Maraş yeniden Las Vegas olacaktır” dedi.

Başbakan “ben bu sözleri kullanmadım” diyerek reddediyor. Sadece basın toplantısında bir gazetecinin kendisine “Maraş, Las Vegas mı olacak” diye sorduğunu, kendisinin de “gün gelir o da olur” dediğini söylüyor. Başbakan böyle bir söz söylemiş bile olsa, bir dayanağı olduğunu düşünmüyorum.

Peki gün gelir adaya barış gelir mi sizce? Annan Planı’na benzer bir çözüm yolunun tekrar gündeme gelmesi ve uygulanması artık bir hayal mi?

Valla o benim hayalim olmaya devam ediyor. Olup olmayacağından emin olamam ama bunun gerçekleşmesi Kıbrıs’ın geleceği için hayati derecede önemlidir.

DOĞU AKDENİZ, ORTADOĞU’DAKİNE BENZER NOKTAYA GELEBİLİR

Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, böylesi bir çözümü tekrar gündeme getirecek uluslararası bir iradenin ortaya çıkması sizce mümkün mü?

BM şu anda hareket etme konusunda pek istekli gibi görünmüyor. Ama BM’nin de uygun zaman yakalandığında harekete geçmeyeceğini söylemek doğru olmaz. Bir anda fazla bir şey beklemeyebiliriz ama eşref saati gelince onlar da hareket edecektir. Çünkü Kıbrıs sorunu var olduğu sürece BM açısından da, dünya barışı açısından da sıkıntı olmaya devam edecek. Tıpkı şu an hidrokarbon konusunda yaşadığımız gibi.

Kıbrıs adası tarih boyunca gerek bölge devletlerinin gerekse başta Büyük Britanya olmak üzere emperyalist güçlerin sömürü ve didişme sahası oldu ama son on yılda hidrokarbon ve doğalgaz yataklarının keşfiyle beraber daha fazla gücün iştahını kabartıyor. Sizce Kıbrıs’ın ve Doğu Akdeniz’in geleceğin Ortadoğu’su olma ihtimali var mı?

Öyle bir endişe yok değil. Ben yine iyimser olmaya çalışıyorum ama bu gerginlik bu şekilde devam ettiği, Kıbrıslı Türklerin de hakları teslim edilmediği, karar alma süreçlerine birlikte katılmayı öngören bir yaklaşımla doğalgaz meselesinde bir anlaşmaya varılmadığı takdirde, Doğu Akdeniz’in Ortadoğu’daki gerilimlere benzer bir noktaya gelme ihtimali var.

Eğer Tayyip Erdoğan’la görüşseydiniz, kendisine ne önerirdiniz?

Valla her zaman önerdiğim gibi, Kıbrıs sorununun çözümü için yapılabilecek ne varsa bunu yapması ve bundan imtina etmemesidir.


İrfan Aktan Kimdir?

Gazeteciliğe 2000 yılında Bianet’te başladı. Sırasıyla Express, BirGün, Nokta, Yeni Aktüel, Newsweek Türkiye, Birikim, Radikal ve birdirbir.org ile zete.com web sitelerinde muhabirlik, editörlük veya yazarlık yaptı. Bir süre İMC TV Ankara Temsilciliği’ni yürüttü. "Nazê/Bir Göçüş Öyküsü" ile "Zehir ve Panzehir: Kürt Sorunu" isimli kitapların yazarı. Halen Express, Al Monitor ve Duvar'da yazıyor.